
Hollanda adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz'e soruyorum:
İki Ukraynalı suçluyu, Rusya'ya karşı savaşmaları için serbest bırakan yargıçlardan hesap soracak mısınız?
Suriyeli 100 mültecinin gelişlerine bile itiraz eden Hollandalılar'ın, Ukraynalı mültecileri evlerinde barındırmaları, 'pozitif ırkçılık' değil mi?
Ukraynalıları yığınlar halinde evlerine misafir eden Hollandalılar'ın çoğu, çark edip pişman oldular ve misafirleri mülteci kamplarına gönderdiler.
Kültür, örf ve adet farklılıklarını hesaba katmayan, peşin hükümlü Hollandalılar, son yaşananlar ile derslerini aldılar.
Batı Avrupalılar'ın içlerine sinmiş olan 'Haçlı ruhu' olgusunun, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında nasıl hortladığını hep birlikte gördük.
Harabeye dönen evlerinden kaçarak iltica edecek yer arayan Ukrayna halkına kucak açmak, tabii ki her insan severin görevi olmalıdır. İnsanlar bu görevi bireysellik içinde değil, toplumsal olarak yapabilecekleri için, ellerinden gelebilecek tek yardım, hükümetlerine baskı yapıp, ilticacı sayısı artırmaları olabilir.
Ne var ki, Ukraynalılar ile aynı konumda olan Suriyeli mültecilere hiç de insan severce bakmayan, ülkelerine girecek 100 Suriyeli için bile ret isyanı yapan Hollandalılar, şimdi nasıl olduysa 'mülteci sever' oldular ve Ukraynalı mültecileri evlerinde barındıracaklarını açıkladılar.
Hollanda halkının büyük bir kesiminin desteklediği bu hareket, savaşın yirminci gününden sonra gerçekleşmeye başladı. Çeşitli yardım kuruluşları otobüslerle getirdikleri Ukraynalı mültecileri ev ev dağıtmaya başladı. Ne var ki, ilk itirazlar, 'Biz tek bayan istedik', biz 'Çocuklu aile istemedik' ve 'biz sadece bir çift' istedik' gibi bahaneler ile gerçekleşti.
Karmaşık paylaşımdan sonra, pek çok evden belediyelere başvurular yapıldı ve kabul ettikleri mültecilerin yaşam tarzlarından rahatsız oldukları belirtildi.
Hollandalı aileler, evlerine aldıkları bir mülteci erkeğin, yasak koymalarına rağmen evin içinde sigara içtiğini, bir başkası da mültecinin pisuvar yerine lavaboya veya banyoya işediğini belirterek, derhal taşınmalarını istediler. Bir aile de, 'Bize gelen çiftin erkek olanı Suriye asıllı biriymiş. Ben evimde Müslüman kabul edemem' diye şikâyette bulunmuştu.
Hollandalı ailelerin birkaç gün içinde, evlerindeki mültecileri kamplara göndermeleri, bazı mülteciler arasında ise memnuniyet yarattı. "Oh be, hürriyet varmış. Onu yapma, şunu yapma, şöyle otur, böyle kalk gibi komutlardan bıktık. Varsın yüz kişi ile birlikte bir salonda yatalım" diyerek memnuniyetini belirten bir mülteci, medyada geniş bir şekilde yer aldı.
Hollanda'daki akıl almaz bu pozitif ayrımcılık, sadece halk içinde değil, siyasetçilerde ve hatta mahkemelerde de baş gösterdi. Siyasetçilerin, 50 bin, hatta 100 bin Ukraynalı mülteci alınması için gösterdikleri gayret, daha önce 100 Suriyeli mülteci için bile gösterilmemişti.
Aynı duyarsızlık Bosnalı mülteciler için de yaşanmıştı. Zira, Hollandalılar' göre, Bosnalılar Avrupalı değil, birer Müslümandı.
MAHKEMEDE AYRIMCILIK
Gelişmlerin en saçması, bir mahkemede yaşandı. Middelburg şehrindeki mahkeme, insan kaçakçılığından yargılanan iki Ukraynalı'yı, Ruslar'a karşı savaşmak üzere serbest bıraktı.
12 yıl hapis cezası isteği ile yargılanan iki Ukraynalı'nın serbest bırakılmasından sonra, daha önce istekleri ret edilen ve 16 Arnavut'u bir yat ile İngiltere'ye kaçırırken yakalanan iki başka Ukraynalı için, aynı mahkeme, bir önceki kararı örnek alarak tahliye kararı verdi.
Suçluların avukatları, Ukrayna'da yaşananları, 'ağır basan olağan üstü durum' iddiasıyla tahliye kararı istemişlerdi.
Şimdi Hollanda Adalet Bakanı sayın Dilan Yeşilgöz'e soruyorum: İnsan kaçakçılığı suçunun çok ağır olduğunu kabul etmiş ülkeler arasında bulunan Hollanda'da bir mahkeme, 12 yıl ve fazlası hapis isteği ile yargılanan iki suçluyu, 'ülkelerini savunmak için Ruslar'a karşı savaşmak üzere' nasıl serbest bırakabilir?
Hakimlerin vermiş olduğu bu karar, Hollanda ceza hukukunua göre uygun mudur, yoksa hakimlerin vermiş olduğu keyfi bir karar mıdır?
Ama ben, yine de Bakan cevap vermeden önce aynı soruyu, ceza hukuku avukatlarımızdan Ejder Köse'ye sorum.
Bakınız bu konuda Ejder Köse ne diyor?
"Herhangi bir ceza davasında başrol oynayan üç taraf vardır; Birincisi, Savcılık (devleti temsil eder), ikincisi, sanık ve avukatı, üçüncüsü ise tarafsız yargıç. Sanığın avukatı mahkemeye, müvekkilinin tahliye edilmesi için talepte bulunur ve sonuç itibarıyla tarafsız yargı karar verir. Burada söz konusu edilen karar ise, tahliye talebi üzerine verilen karardır. Evet, böyle bir kararı çok ilginç olarak yorumlayabiliriz, Çünkü insan kaçakçılığı (hele hele 16 kişi söz konusu olduğunda) çok ciddiye alınan ve mahkemeler tarafınca ağır hapis cezalarına çarptırılan konulardır. Sanıklar bu davada ise, tahliye taleplerini kendi ülkelerine (Ukrayna) geri dönüş yaparak, işgalci Rusya'ya karşı savaşmak istekleri üzerine yapılmıştır. Kararı okuduğumda, sanıkların ne zamandan beri tutuklu olduklarını göremedim. Yargılama süreci tutuklu olarak cok uzadığında, tahliye talebi şansı o kadar yükselir. Ama dediğim gibi, bu hususla ilgili olarak maalesef herhangi bir ipucu bulunmamaktadır. Dikkatimi çeken bir başka konu ise, Savcılığın aldığı tavır: İki davada da Savcılık tahliye talebinin ret edilmesi için mülâkatta bulunur, yani kısacası, devleti temsil eden başrol oyuncu, karşı çıkar, ama mahkeme yine de böyle bir karar verir.
Merak ettiğim konu ise, aynı Savcılığın, verilen tahliye kararına karşı temyiz hakkını kullanıp kullanmadığıdır. Lâkin araştırdım ama bu hususla ilgili herhangi bir resmi yazı bulamadım.
Son olarak, öyle ceza davaları vardır ki, suçlama çok hafiftir ve sanığın annesi/babası vefat etmiştir, cenaze için birkaç günlüğüne bile tahliye edilmez. Kaldı ki, sözü edilen bu davada çok ağır bir iddaa ve suçlama olduğu halde tahliye kararı veriliyor. Gerçekten çok ilginç."
İşte, ünlü bir ceza avukatı olan Ejder Köse'nin yazdıkları böyle değerli okurlarım.
Yazımın başlığında Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz'e , 'Bu konuda yargıçlardan hesap soracak mısınız' diye sormuştum. Tabii ki bir Bakan'ın yargıya müdahalesi olmaz. Ama bir Bakan'ın, konuyla ilgili araştırma yapılması için harekete geçmesi normal olmalıdır. Bakan'ın çağrısı en azında Yüksek Hakimler Kurulu'nu harekete geçirir.
TÜM YAZILARI
- Konuşma ahlâkından yoksun kişiler neden revaçta? (13 Şubat 2022 Pazar)
- Noel Baba hakkında bilmediklerimiz (13 Ocak 2022 Perşembe)
- Sefarad sergisi (17 Kasım 2021 Çarsamba)
- Kripto para gerçeği (24 Nisan 2021 Cumartesi)
- Yine Haçlı ruhu! (04 Mayıs 2020 Pazartesi)
- Salgın hastalığı ilmi ve dini açıdan yorumlamak (08 Nisan 2020 Çarsamba)
- Hukuk devleti mi, hakimler devleti mi? (24 Mart 2020 Salı)
- Umutla girdiğimiz 2020 yılı hayal kırıklığı yaratmaz inşallah! (14 Şubat 2020 Cuma)
- Kim ne derse desin, Avrupalı koyun gibi, Türk tilki gibi ! (29 Ocak 2020 Çarsamba)
- En büyük eksiğimiz Lobi faaliyeti ve siyaset (27 Aralık 2019 Cuma)
- Yazamadı (!) (04 Aralık 2019 Çarsamba)
- Olaylara Türkiye’den ve yurtdışından bakış farkı (01 Kasım 2019 Cuma)
- Hollanda Selefilik ile Çalkalanıyor (16 Eylül 2019 Pazartesi)
- Turizmde şımarıyoruz; önlem alınmazsa, turizmimiz çöküşe geçer (31 Ağustos 2019 Cumartesi)
- Her şey olması gerektiği gibi olur inşallah! (26 Haziran 2019 Çarsamba)
- Düşünemiyorum, yazamıyorum, zira yazma şevkim kırıldı (21 Mayıs 2019 Salı)
- İlticacıların, sorunlarını sığındıkları ülkeye taşımamaları isteniyor (12 Şubat 2019 Salı)
- Sosyal medya canavarı... (11 Ocak 2019 Cuma)
- Torpilli olmanın, zirve yaptığı bir dönem yaşıyoruz (21 Aralık 2018 Cuma)
- Adab-ı muaşeret (Görgü kuralları) (31 Ekim 2018 Çarsamba)
- Lozan Antlaşması, iki kutup arasında değişik değerlendiriliyor ama... (17 Ağustos 2018 Cuma)
- Erdal İnönü 92 yıl önce doğmuştu (03 Temmuz 2018 Salı)
- Yeni yıla girerken (27 Aralık 2017 Çarsamba)
- 50 Yıl önce sokaktaki, 'Hemşehrim nerelisin' deyişi özlüyorum (31 Mart 2017 Cuma)
- İçtimai duruma göre hareket etmek... (13 Mart 2017 Pazartesi)
- Aaaah içine tükürdüğüm politika ah! (26 Şubat 2017 Pazar)
- ABD dağılırsa, AB de dağılır (03 Ocak 2017 Salı)
- 1980'leri yeniden yaşıyorum (24 Temmuz 2016 Pazar)
- Türk toplumunun profili değişiyor mu? (30 Haziran 2016 Perşembe)
- Türklüğümü sorgulayanlara (31 Mayıs 2016 Salı)
- Neden kavgacı bir toplum olduk? (30 Nisan 2016 Cumartesi)
- Hollanda'da Türk gazeteciler (!) (14 Mart 2016 Pazartesi)
- Ahmet Çakar'a cevap (10 Ocak 2016 Pazar)
- 2016'ya girerken (04 Ocak 2016 Pazartesi)
- Kalp spazmından ölüyordum! (04 Aralık 2015 Cuma)
- Kendine 'HİÇ' adını yakıştırmış ama, aslında o 'ÇOK' şey... (04 Kasım 2015 Çarsamba)
- Türk Hava Yolları'na hiç yakışmıyor... (18 Ağustos 2015 Salı)
- Süleyman Demirel ile anılar (19 Haziran 2015 Cuma)
- Bosna Felaketi Batı'nın oyunu muydu? (11 Nisan 2015 Cumartesi)
- Türk siyasetindeki komedi (10 Nisan 2015 Cuma)
- Beni megaloman gibi yazmaya zorlayan vurdumduymazlıklar (10 Mart 2015 Salı)
- Önce Türkiye’yi yasa boğan Özgecan (17 Şubat 2015 Salı)