Ümit OĞUZTAN
Ümit Oğuztan

Amerika'nın gerçek sahipleri

info@haberdukkani.com 07 Mayıs 2010 Cuma

Dünyanın süper gücünün olduğu yer, Amerika Kıtası gerçekte kimlerin vatanı?...

İnsanlık tarihinin en büyük soykırımı mercek altına alınıp incelendiğinde 'emperyalizm' virüsü görülüyor.

Yeni Dünyayı keşfeden Kristof Kolomb, büyük bir kaşif mi, yoksa usta bir sahtekar mıydı?..

Amerikan kültürü özgün bir kültür mü, yoksa değişik inanç ve felsefe sahibi insanların oluşturduğu bir karışım mı?

Amerika'da yabancı olanlar kimler? Kızılderililer mi, yoksa 1492'den sonra Amerika'yı sözde(!) keşfeden Kristof Kolomb'un öncülüğünü ettiği İspanyollar ve soydaşları mı?

Kolomb, 3 Ağustos 1492'de -Kabala takviminin de, Kudüs'teki Süleyman Tapınağı'nın yıkılış günü olan AB ayının 9'unun ertesi günü- İspanya'nın Palos limanından yola çıkar. Elbette bu çok riskli yolculuğu göze almasının nedeni, ne macera ne de misyonerlikti. Üstelik bu gezi, kısa sürede planlanamayacak kadar basit olmayıp, çok güçlü ekonomik olanaklar gerekmekteydi.

Ve Kolomb, gerçekten Hindistan'a batıdan varmayı mı amaçlıyordu?

Hayır!

Bu sözde keşif gezisinin asıl amacı, Seküler Dünya Düzeni i kurmak adına, Kabala felsefesi doğrultusunda ilk adımı atmaktı!

Ve Kolomb, bu düzeni kurmak isteyen tarih senaristlerinin tetikçisiydi...

Kolomb amacına ulaşmak için, batı yollarının önde gelen kaşiflerinden Floransalı Tocanelli'ye mektup yazarak gereken haritaları istemiştir. Çünkü bilinmeyen denizlere açılmak hiç de kolay bir iş değildi. Ve günümüzden baktığımızda, Kolomb'un izlediği rotaların, Atlantik Okyanusu'na ilk kez açılan birisi için mükemmel (!) olduğu görülmektedir.

İşin ilginç yanı, daha 1436'da, Venedikli Andrea Bianco ilk kez, Madera'nın batısındaki adalarla, Stockfixa (Morina Adası) adını verdiği adanın ve çok daha kuzeyde başka adalarında gösterildiği haritalar çizmiştir!

1444 tarihli Yale adlı dünya haritasında da adı geçen ada, "Vinlad" olarak yer almaktadır. Bianco, 1448 yılında yaptığı haritalarda da, bugün Brezilya'nın bulunduğu konumda, büyük bir kara parçasının olduğundan bahsetmektedir!..

KOLOMB, 'BİLİNEN'İ Mİ KEŞFETTİ?

1990 yılında, Cadic Üniversitesi'nden bir grup öğrenci ve yazar, Kolomb'un gezisini ve tuttuğu günlüğünü incelemiş; sonuçta da gerçekçi olmadığı kanaatine varmışlardır. İşte, bu incelemede ortaya çıkartılan akla aykırı durumlar:

1). Akıntı saat yönünde olduğundan, Kolomb'un, kendisinin dediği gibi, Kanarya Adaları'nın güneydoğusunda olması olanaksız. Bu, ancak, akıntı güneyden ise olanaklı.

2). Kolomb, karşı akıntılara rastlandığını belirtiyor; ama eylül döneminde akıntıların yönü kuzeydoğudur.

3). Denizin az tuzlu olduğunu belirtiyor; oysa güneyde deniz tuzludur.

4). Hindistan'a 7 günde vardığını belirtiyor! Eğer daha önce belirttiği gibi Kanarya Adaları'nın doğusunda ise, bu olanaksız (Ancak günümüzün modern gemileri bu sürede Atlantik'i geçebilmektedir!).

Evet, Kristof Kolomb gibi bir denizcinin böylesi hatalar yapması, gerçekten çok kuşku uyandırıcı. Sanki özellikle yapmış gibi... Gerçekte, Kolomb'un, keşfedeceği kıtanın yerini bildiğini, bir senaryoyu uygulamak üzere yola çıktığını varsayabiliriz de!..

Öyle ya da böyle birazdan izleyeceğiniz filmin çekimleri için set olarak seçilen Amerika'ya, 12 Ekim 1492 tarihinde ayak bastı. Ne büyük rastlantı (!) ki, soydaşlarının takviminin önemli bir gününde: 21 Tışri 5253'te!..

Böylece; o zamana kadar başka hiçbir ırk, din, devlet ve halkın varlığından haberi olmayan Kızılderililer için tarihte, trajedi dolu sayfaların ilki açılmış oluyordu... Çünkü, Kolomb'un öncülüğünde, Seküler Dünya Düzeni uygulanmaya konulmuştu artık.

HİTLER ZEM ZEM SUYUYLA YIKANMIŞ KALIR!

O zamanlar Amerika'da, sayıları on milyonlarla söylenebilecek Kızılderili yaşamaktaydı; bugün ise sayıları 2 milyonu ancak bulan kayıp bir ırk olarak, nesilleri tükenmeye bırakılmıştır. Bunu başlatan da bizzat Kolomb olmuştur.

O, Kızılderilileri insan olarak görmemiş; ilk katliamları kendisi düzenlemiş, onları köleleştirmiş, vergiye bağlamıştır. Ve ardı arkası kesilmeden uygulanan bir soykırımın başlatıcısı da odur!

Bir adanın nüfusu, 20 yıl içinde 200 binden 50 bine; 1519'da 25 milyon olan Meksika Kızılderililerinin nüfusu ise 1605'te 1 milyona düşmüştür.

Ve Hispaniola Adası'nda yaşayan Kızılderili sayısı 1492'de 7-8 milyonken, 1570'te yalnızca 125 kişi kalmıştır!..

Tabii onların yerlerine İspanyollar ve soydaşlar yerleştiriliyordu... Tarihçi C. Walls'ın rakamlarına göre, o tarihten sonraki bir-bir buçuk yüzyıl içersinde 50 milyonun üzerinde Kızılderili katledilmiştir.

EN İYİ (!) KIZILDERİLİ VE FİLİSTİNLİ

Puritenler ve aynı düşüncelere sahip Seküler Dünya İnsanları, vaadedilmiş topraklar olarak gördükleri Amerika'da sürdürdükleri bu katliamlara bir de dinsel kılıf uydurmuşlardı: Kızılderililerin inanç ve adetlerini inceleyen Puritenler, onların, kayıp On Kabileden biri olmadıklarına karar vermişlerdi. Peki bu insanlar kimlerdendiler? Sonunda "Kenan Halkı"ndan olduklarına karar verdiler. Ve Kenan Halkı, Vaadedilmiş Toprakları gasp (!) etmiş olduğundan, yok edilmesi gerekiyordu!..

Böylelikle; Kolomb'un soydaşları ın, En iyi Filistinli, ölü Filistinlidire çevirecekleri, En iyi Kızılderili, ölü Kızılderilidir sözü, insanlık tarihinin utanç sayfasına yazılmış oldu...

Puritenler, 1637'de New England'taki Pequet Kızılderilileri'ni tamamiyle yok ettiklerinde, resmi açıklamalarında bunu şöyle dile getiriyorlardı: Yeryüzü cennetinde Tanrı'nın istemediği bu Pequet Kızılderilileri tamamen temizlendi. Öyle ki, şükürler olsun, artık Pequet ismi taşıyan kimse kalmadı.

Bugün de Tanrının izni altında yurduna bağlılık yemini eden her Amerikalı, Puritenlerin retoriğini sürdürmektedir. Yani; seçilmiş halka ait vaadedilmiş toprakların inkarcılarını ve karşısındakileri yok etmek.

Kızılderililere uygulanan bu vahşeti, Year 501: The Conquest Continues (Yıl 501: İşgal Hala Sürüyor) ve Vahşetin Felsefesi adlı kitaplarında anlatan Amerikalı Dilbilimci Noam Chomsky'e göre; ABD'nin 20nci yüzyılda uygulattığı terörizm kaynağında da bu vahşet yatmaktadır. ABD'nin dünyaya karşı yürüttüğü devlet politikasının sürekliliği ve değişmezliği göz önüne alındığında; 1783'te, G. Washington'un söylediği şu söz, Chomsky'i haklı çıkaracak niteliktedir:

"Bizim yerleşim bölgemizin yayılması, belirli bir şiddet gerektirecektir; aynı bir kurt gibi. Şekillerimiz tümüyle farklıdır, ama her ikimiz de avcıyız."

Thomas Jefferson ise John Adams'a kehanette(!) bulunurcasına, Kızılderililerin kendi istekleriyle dağlara çekileceklerini söylemiş ve şöyle demiştir:

"Tabii onlar isteyince biz de onları dağlara süreceğiz."

Ve elbette, böyle bir sömürgeci zihniyetin, kendi kıtasındaki Kızılderilileri yok ettikten sonra, kendiliğinden ortadan kalkması beklenemez...

...VE EN İYİ (!) GELİŞMİŞ HALKLAR

Günümüzde de devam eden bu zihniyetin yeni biçiminin adı, Emperyalizmdir. Ve özünde bir ve aynıdır. Körfez katliamının mimarı George Bush, Bosna Fatihi Bill Clinton dahil bütün ABD başkanları, dünyanın egemen ırk ve halklarının çıkarları
için, savaşta vahşetin gerektiğini ve haklı olduğunu savunmuşlardır. Diğer bir sömürgeci ve emperyalist ülkenin, İngiltere'nin eski başbakanlarından Winston Churchill ise, zehirli gazların, uygar olmayan kavimler üzerinde kullanılabileceğini savunmuştur. Ve onun bu düşüncesini, sözüm ona sosyalist olan SSCB, Afgan Halkı'nın üzerinde gerçekleştirmiştir...

Bosna Katliamı sırasında, ABD'nin yardım adı altında Bosnalılar'a havadan attığı maddelerin bozuk ve hastalıklı olması, Kızılderililere karşı yürütülen soykırım esnasında, onlara satılan çiçek hastalığı bulaştırılmış battaniyeler akla getirildiğinde, oldukça düşündürücüdür.

Günümüzde, dünyamızın az gelişmiş her yeri, film setine dönüştürülerek, ilk kez Kristof Kolomb tarafından filmleştirilen bu senaryonun, yeni çekimleri yapılmaktadır.

Kısacası, "İşgal hala sürüyor!.."

Ümit Oğuztan

TÜM YAZILARI

Haber Dükkanı büyük