
Geçenlerde bir yazı okuyordum ve "Yeni nesil Amerika özentisi" gibi bir şey gözüme çarptı.
Ben de şunu söylemek istiyorum ki "Bizim zamanımızda..." diye, cümleye başlayan herkes geçmişte yaşıyordur.
Sizin zamanınıza cidden hiçbir lafım yok. Özlüyor da olabilirsiniz, kabul. Ancak şu zamanı asla geriye döndüremezsiniz. Yapmanız gereken uyum sağlamak.
"Amerika özentiliği" ne dönecek olursak örnek vererek açıklamak istiyorum.
18 yaşındayım ve yabancı filmleri daha büyük zevkle izliyorum. Peki ama eleştirmek yerine 'Neden?' diye soran oldu mu hiç?
Hayır.
Ben yine de açıklayacağım.
Hangi gençlik dizisinde (!) aşk dışında bir amaç var?
Tamam, bu olması gereken bir şey. Ama ben okuldan veya herhangi bir kurstan geldiğimde gülmek isterim. Birbirine "arkadaş" diyen, insanların sevgililerini ellerinden çalmasını izlemek değil, bir lise öğrencisinin hamile kalmasını değil veya para için kendini...
Her neyse işte!
Bu gibi şeyler yetmezmiş gibi bir de dizilerde -ki zengin- kesim var. Bu kesimden olmayan insanların küçük düşürülmesi söz konusu.
Bu da mı normal?
Ne zamandan beri insanları aşağılamak, diğer insanlar tarafından normal hatta eğlenceli bir şey haline geldi?
Ne yazık ki eğlenceli konusunda çok ciddiyim. Bunu hobi haline getirenler, gülüp kendi aralarında şakalaştıklarını zannedenler var. Ama bir saniye... Niye mi? Çünkü sizin veya çevrenizdekilerin başından kalkmadığı televizyon dizileri yüzünden. Bunları normal şeylermiş gibi bize sunanlar yüzünden. Banane yahu kim, kiminle, nerede, ne yapıyor! Öyle bir duruma gelmişiz ki "Ben en çok belgesel izlemeyi severim" dediğimde hiçbir arkadaşım bana inanmıyor.
Peki amaçları ne bu insanların? Böyle şeyleri bizlere alıştırıp normal gibi karşılamamız mı?
Anormal ve norm dışı olan şeyleri kanıksatmak mı?
Ben bunlara alışamam. Knıksayamam.
Aklı olan da alışmaz zaten. Gerçi zevk ve renk meselesi. Kimsenin kararına bir şey diyecek halim yok.
Ama yinede ona buna laf söylemeden insanın önce bir kendisine bakması gerek...
TÜM YAZILARI
- Önce hukuka inanacak sonra demokrasiyi savunacaksın ki... (17 Ekim 2011 Pazartesi)
- Kuşlar sakız sevmez (13 Ekim 2011 Perşembe)
- İstekli ya da isteksiz (30 Eylül 2011 Cuma)
- Baya bi’kayboluyoruz… (18 Eylül 2011 Pazar)
- Kaldıramayacağın taşın altına girmeyeceksin (15 Eylül 2011 Perşembe)
- Sizin Kararınız ve bizim hayallerimiz (11 Eylül 2011 Pazar)
- Dostluğun dili, dini ve memleketi yok (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Bir kraliçenin yaşam öyküsü (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- 22 Temmuz seçim öncesi (23 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tosca operası ile babam da ağlar (12 Nisan 2011 Salı)
- Kırılmamak ve insanları kırmamak (01 Nisan 2011 Cuma)
- Küçük hanımefendi: Belgin Doruk (27 Mart 2011 Pazar)
- Kırmızı burunlu bir adam vardı (25 Mart 2011 Cuma)
- Ben, her bahar aşık olurum (20 Mart 2011 Pazar)
- Haldun Dormen ile benzerliklerimiz (17 Mart 2011 Perşembe)
- Sizler benim filmlerimle büyüdünüz (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Zeki Müren ile son söyleşi (07 Aralık 2010 Salı)
- Aman dikkatli olun, beni dolandırdılar (24 Eylül 2010 Cuma)
- Tereciye tere satmayın (29 Haziran 2010 Salı)
- İnsan anılarla yaşar, gerisi yalan... (25 Haziran 2010 Cuma)
- Hepimiz şaşırdık artık! (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- İnsanın yılları ile hesaplaşması (08 Haziran 2010 Salı)
- Yıllar sonra yeniden buluşma... (01 Haziran 2010 Salı)
- Harput'ta bir İstanbullu... (31 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Haber Dükkânı’nda.. (05 Mayıs 2010 Çarsamba)