
Seçmenine hizmet etmeyenlere söylenecek çok şey var. Peki, seçmesini bilmeyenlere ne demeli?
Sevgili ve değerli okurlarıma peşinen bir itirafta bulunmak istiyorum.
Bu defaki yorumumu tam bir megaloman havasında yazmak mecburiyetinde kalacağım. Hep 'Ben' diyeceğim. 'Şöyle yaptım, böyle yaptım' diyeceğim.
Bunun için peşinen özür diliyorum. Zira can alıcı konuları tam anlamıyla vurgulayabilmek için, megaloman gibi yazma kaçınılmaz oldu.
Konumuz, yönetmek ve yönetilmekte kimler kabahatlı. Seçenler mi, seçilenler mi?
Konumuzun örnek yeri Mersin.
Öyle bir Mersin ki, değil Türkiye'de, dünyada bile eşine rastlanamayacak bir tarih, tabiat ve kültür zenginliğine sahip bir kent.
Yerlisi ile yabancısı, Müslümanı ile Hıristiyanı, inanmışı ile inanmayanı, sorunsuz bir şekilde birlikte yaşayan halkların kenti.
Son örneği bir kez daha yaşadık. Hunharca katledilen Özgecan'ın mezarına gittiğim zaman manzarayı bir kez daha gördüm. Müslümanlar ile Hıristiyanlar'ın, yaşamdan sonra mezarlıklarda bile nasıl dostça yan yana yatışlarını bir kez daha gördüm.
Çocukluğumda, hiçbir ayrım yapmadan birlikte yaşadığım Jacoplar, Georgeler ve Marikalar, Mersin'e renk katan simalardı.
İşte o Mersin, şimdilerde tarihinin en bakımsız yıllarını yaşıyor.
Mersin halkına hizmet vermesi beklenen il ve ilçe belediye başkanları tam bir uyur gezer havasındalar.
Mersin'e yerleşmiş olan binlerce Belçikalı, Hollandalı, Alman ve Rus'un yaşadıkları yerleşim birimlerinde insan gibi yaşamak imkansız oldu.
Mersin kent merkezinde Silifke'ye kadar tüm yerleşim birimlerinde sokaklarda otombil sürmek ve hatta yürümek imkansız gibi... 'Gibi' diyorum ama, bu gibi de fazla yani.
Bu yollarda yürümeye kalkışsanız, çocukken oynadığımız oyunları tekrarlamamız gerekecek. Bu yollarda otomobil sürmenin de cambazlık gerektirdiğini söyleyebilirim. Sulara gömülmüş çukurların 15-20 cm deriniğinde olduklarını hesaba katmanız gerekecek. Çukurlara düşmemek için zik zag da yapsanız faydası yok. Zira adım başı çukur var. Bu yolları otomobil ile geçebilmek için saatte 10 km. hız bile yapamıyorsunuz.
Anlatmaya çalıştığım yerleşim birimlerinde elektrik ve su kesintileri de can sıkıyor. Bırakın can sıkılmasını, elektriksiz ve susuz yaşamak da imkansız hale geliyor. Kış aylarındaki ısınmanın çoğunluğu elektrik kullanılarak yapılıyor.
Hırsızlardan korunmak için indirdiğiniz panjurları bile saatlerce açamıyorsunuz, karanlıkta saatlerce soğukta oturuyorsunuz.
Bu durumlarla karşı karşıya kaldığınız zaman, sizlere hizmet vermesi gerekenleri usturuplu bir şekilde anmadan geçemiyorsunuz.
Naçizane şahsım, 1984 yılında Mersin'de belediye başkanlığına aday olmuştum.
Belediyeciliğin Hollanda modeli ile nasıl yapılması gerektiğini medya yoluyla tüm Türkiye'ye anlatmıştım. TİME dergisi gibi yayınladığım seçim broşüründe, sorunların nasıl çözümleneceğini birer birer anlatmıştım. Belediye'nin fakir halka belli bir miktarda ödenek vermesi gerektiğini de anlatmıştım o broşürde.
Rahmetli Turgut Özal, o broşürü çok beğenmişti. Broşürdeki hizmet dallarından birini de kopya etmişti. Özal'ın meşhur FAK FUK FON'u benim broşürümden alıntıydı.
Bu ara kısa bir anıyı da anlatmadan geçemeyeceğim.
Rahmetli Özal Cumhurbaşkanı olduktan sonra Amsterdam'a gelmişti. Bir toplantıda aynı masanın etrafında yan yana oturduğum Özal, eliyle dizime vurarak 'Mersin'den ne haber Karaçay' diye sormuştu. Özal resmen bana, 'Yaaa, bak seni Mersin'de nasıl mağlup etmiştim' demeye getirmişti.
Öyle ya, seçim kampanyalarında ben Hollanda modeli belediyecilkten söz ediyordum ve seçilmem halinde Mersin'e çok az devlet yardımı yapacağı tehdidini savuran Özal'a, 'Ben de O'na limon yedirmeyeceğim. Tüm limonları Hollanda'ya ihraç edeceğim' mesajını gönderiyordum.
Şimdi gelelim Mersin'deki bugünkü duruma.
Macit Özcan Mersin'e belediye başkanı seçildiği zaman, kent içler acısı bir haldeydi. Bu aylarca böyle sürerken, Hiton'dan başlayıp Mezitli sınırına kadar uzanan 10 km'lik sahil boyu da içler acısıydı. Çocukların eğklenebilmesi için yapılan park alanının görüntüsü berbattı. Oyun aletleri kırılmış ve paslanmış bir vaziyette idi. Bu çirkinlikleri görüntülemiş ve DÜNYA Gazetesi'nin arka sayfasında tam olarak yayınlamıştım.
Macit Özcan başlangıçta bana çok kızmıştı. O eleştiri haberini kendine dert edindi ve kolları sıvadı. 10 km'lik sahil şeridini yavaş, yavaş inşa etmeye başladı.
Sonuında öyle bir park meydana geldi ki, dünyada eşi az bulunur desem yalan söylemiş olmam.
Bu kez, Macit Özcan'ın bu becerisini yine aynı şekilde tam sayfa olarak yayınladım. Benim bu objektifliğimden çok memnun olan Özcan, daha sonraki bir karşılaşmamızda, bana dargın olmadığını, aksine kendisini kamçıladığım için müteşekkir olduğunu ima etmeye çalışmıştı.
Şimdi Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz beye sesleniyorum; Halk arasında hakkınızda konuşulanlar müsbet değil. Ama sizi iyi tanıyanlar ile konuştuğum zaman, 'Oturaklı' ve 'Düzgün' bir adam olduğunuzu anlattılar. Mersin'in İlçe Belediye Başkanları, sorunların çözümü için topu size atıyorlar. Size belki doğru dürüst raporlar gelmiyordur.
Örneğin Tece'ye uğrayınız. Otoyoldan benim evin bulunduğu sahil şeridine otomobilinizin dingilini kırmadan gelebilirseniz, çayınız benden...
Kim bilir, belki de şimdiki Belediye Başkanımız Burhanettin Kocamaz, tıpkı Macit Özcan'ın yaptığı gibi beni mahcup eder ve sonunda da benden takdiri alır.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
TÜM YAZILARI
- Hollanda'da sahte mülteciseverlik (16 Nisan 2022 Cumartesi)
- Konuşma ahlâkından yoksun kişiler neden revaçta? (13 Şubat 2022 Pazar)
- Noel Baba hakkında bilmediklerimiz (13 Ocak 2022 Perşembe)
- Sefarad sergisi (17 Kasım 2021 Çarsamba)
- Kripto para gerçeği (24 Nisan 2021 Cumartesi)
- Yine Haçlı ruhu! (04 Mayıs 2020 Pazartesi)
- Salgın hastalığı ilmi ve dini açıdan yorumlamak (08 Nisan 2020 Çarsamba)
- Hukuk devleti mi, hakimler devleti mi? (24 Mart 2020 Salı)
- Umutla girdiğimiz 2020 yılı hayal kırıklığı yaratmaz inşallah! (14 Şubat 2020 Cuma)
- Kim ne derse desin, Avrupalı koyun gibi, Türk tilki gibi ! (29 Ocak 2020 Çarsamba)
- En büyük eksiğimiz Lobi faaliyeti ve siyaset (27 Aralık 2019 Cuma)
- Yazamadı (!) (04 Aralık 2019 Çarsamba)
- Olaylara Türkiye’den ve yurtdışından bakış farkı (01 Kasım 2019 Cuma)
- Hollanda Selefilik ile Çalkalanıyor (16 Eylül 2019 Pazartesi)
- Turizmde şımarıyoruz; önlem alınmazsa, turizmimiz çöküşe geçer (31 Ağustos 2019 Cumartesi)
- Her şey olması gerektiği gibi olur inşallah! (26 Haziran 2019 Çarsamba)
- Düşünemiyorum, yazamıyorum, zira yazma şevkim kırıldı (21 Mayıs 2019 Salı)
- İlticacıların, sorunlarını sığındıkları ülkeye taşımamaları isteniyor (12 Şubat 2019 Salı)
- Sosyal medya canavarı... (11 Ocak 2019 Cuma)
- Torpilli olmanın, zirve yaptığı bir dönem yaşıyoruz (21 Aralık 2018 Cuma)
- Adab-ı muaşeret (Görgü kuralları) (31 Ekim 2018 Çarsamba)
- Lozan Antlaşması, iki kutup arasında değişik değerlendiriliyor ama... (17 Ağustos 2018 Cuma)
- Erdal İnönü 92 yıl önce doğmuştu (03 Temmuz 2018 Salı)
- Yeni yıla girerken (27 Aralık 2017 Çarsamba)
- 50 Yıl önce sokaktaki, 'Hemşehrim nerelisin' deyişi özlüyorum (31 Mart 2017 Cuma)
- İçtimai duruma göre hareket etmek... (13 Mart 2017 Pazartesi)
- Aaaah içine tükürdüğüm politika ah! (26 Şubat 2017 Pazar)
- ABD dağılırsa, AB de dağılır (03 Ocak 2017 Salı)
- 1980'leri yeniden yaşıyorum (24 Temmuz 2016 Pazar)
- Türk toplumunun profili değişiyor mu? (30 Haziran 2016 Perşembe)
- Türklüğümü sorgulayanlara (31 Mayıs 2016 Salı)
- Neden kavgacı bir toplum olduk? (30 Nisan 2016 Cumartesi)
- Hollanda'da Türk gazeteciler (!) (14 Mart 2016 Pazartesi)
- Ahmet Çakar'a cevap (10 Ocak 2016 Pazar)
- 2016'ya girerken (04 Ocak 2016 Pazartesi)
- Kalp spazmından ölüyordum! (04 Aralık 2015 Cuma)
- Kendine 'HİÇ' adını yakıştırmış ama, aslında o 'ÇOK' şey... (04 Kasım 2015 Çarsamba)
- Türk Hava Yolları'na hiç yakışmıyor... (18 Ağustos 2015 Salı)
- Süleyman Demirel ile anılar (19 Haziran 2015 Cuma)
- Bosna Felaketi Batı'nın oyunu muydu? (11 Nisan 2015 Cumartesi)
- Türk siyasetindeki komedi (10 Nisan 2015 Cuma)
- Önce Türkiye’yi yasa boğan Özgecan (17 Şubat 2015 Salı)