
YARATICI MUĞLAKLIK (''Creative Ambiguity'' ) METODUYLA UYGULANAN "ÇÖZÜM" YUTTURMACASI HIZLA "ÇÖZÜLME"YE DOĞRU GİDİYOR
Haziran 2011 genel seçimlerinden önce yürütme organı olan hükümetin çok büyük çoğunluk üyelerinin, yasama organı olan TBMM ve yargı erkini kullanan bağımsız yargı mensuplarının ise hiçbirinin bilmediği şekilde çok gizli bir biçimde T.C. Devleti adına T.C. Başbakanlık MİT Müsteşarı ile terörist örgüt PKK' nin İmralı adasında ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası çeken terörist başı liderinden sonraki yöneticisi olan ve Avrupa'da uluslararası hukuk kurallarına aykırı şekilde kaçak olarak yaşayan zatla Norveç'in başkenti Oslo'da başlatılan müzakere (!) süreci "sözde" barış ve çözüm (?) sloganlarıyla; Türkiye etnik ve mezhepsel olarak içten bölünerek Sevr Anlaşması ile çizilen sınırlara çekilmeyi kabule zorlanmaktadır.
Bu "sözde çözüm" gerçekte "çözülme süreci"nde; ulusal (milli) politika araçları ve kavramları ile uluslararası politika araç ve kavramları kasıtlı olarak birbirinin yerine kullanılıp Yüce Türk Milletinin kafası karıştırılmakta ve uluslararası ilişkiler disiplininin kurucu babası kabul edilen dönemin ABD Devlet Başkanı Woodrow Wilson'ın 14 İlkesiyle 1918 de Osmanlı'ya çizdiği ve son Osmanlı Sultanına SS 2 formülüyle zorla onaylattırılan 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Anlaşmasından 100 yıl sonra aynı senaryo tekrar sahneye konmaktadır.
100 yıl önce ABD Başkanının kaleme aldığı dış düşmanlar ve içteki hainlerin (o zaman işgal altındaki İstanbul' da Ali Kemal gibi bir kısım gazeteciler yani bugünkü yandaş medya ile Damat Ferit vb gibi devlet adamlarının yanı sıra kendi Sultanı yani siyasi lideri ve kendi Halifesi yani dini liderini gavur İngilizin altınları karşılığı satıp arkadan vuran Araplar da bu iç hainlerden bazılarıydı. Örgüt bazında ise Kürt Teali Cemiyeti de bugünkü PKK' nın ilk prototipiydi.) işbirliği ile tatbikata koydukları ancak Yüce Türk Milleti tarafından yırtılıp atılan bu plan, tekrar tozlu raflardan indirilip BARIŞ ve MÜZAKERE - ÇÖZÜM SÜRECİ adı altında Türk Milletine bu defa SS 1 formülü ile kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.
Öncelikle bu hain planın dış boyutunu yani uluslararası ilişkiler boyutunu ele alalım. Aslında Wilson Prensipleri ile Osmanlı'ya çizilen sınırların Sevr Antlaşması ile belirlenen sınırlarla aynı olduğunu yukarda belirtmiştik. Wilson'un 14 ilkesinde sadece Osmanlı için değil, Almanya, Macaristan, Avusturya, Bulgaristan, Rusya hatta galip devletler olan İngiltere ve Fransa'nın denizaşırı toprakları konusunda da haritaları değiştirerek yeni uydu devletçikler inşa edecek maddeler vardı. Hatta self-determinasyon yani ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi prensibi de ilk defa olarak Wilson'un 14 ilkesinden biri olarak uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler literatürüne girmişti.
Bugün de 1990' ların başında Soğuk Savaşın sona ermesiyle Vaşington' da ABD "Derin Devleti" tarafından hazırlanan ve oğul Bush yönetimi tarafından Wilson Prensiplerinin yeni versiyonu olarak BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ yani BOP adıyla uluslararası kamuoyuna ilan edilen plan aynı unsurları ihtiva etmektedir. Bu plan sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin toprakları değil; Dünya'nın % 70 petrol ve doğalgaz gibi hayati enerji kaynakları rezervlerini barındıran Orta-Doğu bölgesindeki birçok ülkenin de sınırlarının değiştirilmesini ve yeni sahte küçük uydu devletçikler yaratarak bölgedeki bütün enerji kaynaklarının ABD ve beynelmilel Yahudi petrol ve doğalgaz şirketlerinin kontrolüne girmesi stratejisinin sadece bir aracıdır. BOP' un kapsama alanı; önce sadece güneyde Sina Yarımadası ve Kızıldeniz' den başlayıp Basra Körfezine devam eden; kuzeyde ise Türkiye'nin Güney-Doğu sınırlarına kadar olan bölgeyi yani Arabistan Yarımadasını kapsarken; 2. Dünya Savaşından sonra Avrupa'nın yeniden inşasında olduğu gibi yeni bir Marshall Planı ile ABD tarafından kalkındırılacağı şeklinde lanse edilerek daha sonra GENİŞLETİLMİŞ ORTA-DOĞU VE KUZEY AFRİKA şeklinde Fas'tan yani Atlantik Okyanusundan Afganistan'ın doğu sınırına yani Çin' e kadar genişletilmiştir.
İşte bu bölgede 11 Eylül 2001 saldırıları (!) ( bazı iddialara göre ABD bölgeye askeri müdahale etmeyi meşrulaştırmak için bu saldırıları kendi düzenlemiştir.) sonrası Afganistan ve Irak'ın ABD tarafından işgali, Arap Baharı şemsiyesi altında Tunus, Libya, Yemen ve Mısır' da iktidarların devrilip yerine Amerikan yanlısı rejimlerin işbaşına getirilmeleri; Sudan'ın ikiye bölünüp Güney Sudan' da Hıristiyan bir devletçiğin kurulması; nihai olarak ABD askeri işgalinden sonra da Amerikan menfaatlerinin bölgede devamını sağlamak için Irak'ın ve Libya' nın üçer, Suriye ve Lübnan'ın da birisi Hıristiyan olmak üzere ikişer devlete bölünmesi stratejileri tek tek uygulanmaktadır.
Nasıl Wilson Prensipleri ve Sevr Antlaşmasında Türkiye' nin doğusunda bir Ermeni Devleti, Güney-Doğusunda ise bir Kürt Devleti kurulması öngörülmekteyse; bugünkü BOP ' ta da Türkiye için aynı harita öngörülmektedir. Doğu' da; Ermenilerin Osmanlı'ya ihanet etmeleri ve arkadan vurmaları sonucu 1915' te Anadolu'daki Ermenilerin o zaman Osmanlı toprağı olan Suriye ve Lübnan'a göç ettirilmelerinin (Tehcir) 100. yılı olan gelecek yıl Ermeniler bütün Dünya'da sözde Ermeni soykırımının uluslararası tanınması projesini Batı; yani ABD+AB desteğiyle uygulamaya koymuş bulunmaktadırlar. Bu proje kapsamında 3 T olarak adlandırılan 1) Tanınma 2) Tazminat 3) Toprak stratejileri kağıt üzerine dökülmüş; yani önce sözde soykırımın Türkiye tarafından kayıtsız ve şartsız olarak tanınması, sonra tazminat ödenmesi sonra da 10 vilayetimizin Ermenistan' a verilmesi hususları; tıpkı 10 Ağustos 1920 de Sevr'de Osmanlı Devletine SS 2 metoduyla kabul ettirildiği gibi bugün de tekrar daha medeni (!!!) bir yöntem olan SS 1 metoduyla Türkiye'ye kabul ettirilmek için uygun uluslararası ortam yaratılmaya çalışılmaktadır.
Güney-Doğu'da ise; Bölgede 2. bir İsrail fonksiyonu görecek ve Başkenti Diyarbakır olacak büyük bir Kürdistan kurulması; BOP' un Türkiye' nin hissesine düşen payıdır. İsrail Dünya enerji kaynaklarının % 70 rezervini bulunduran bölgenin güneyini ABD ve beynelmilel Yahudi sermayesi namına kontrol altında tutarken; Kürdistan da Kuzeyini kontrol edecektir.
Eski Wilson Prensipleri ve Sevr Antlaşmasında yeni BOP' ta Türkiye için öngörülen bu iyilikler (!) Ermeni meselesinde uluslararası ortamda çok taraftar bulmasına rağmen iç politikada yeteri kadar yandaş (diğer bir ifade ile vatan haini) bulamamıştır. Sadece Hırant Dink' in öldürülmesinden sonra çok mikro bir marjinal grup hepimiz Hırantız hepimiz Ermeniyiz diye slogan atmış, hainlikleri orada kalmış ileriye gidememiş iç kamuoyunda taraftar bulamamıştır.
Ancak kanaatimizce BOP' un ülkemiz için en tehlikeli kısmı Kürdistan projesidir. Projeye yeteri kadar uluslararası destek sağlandığı gibi maalesef içerden de meseleye sadece duygusal (!) açıdan bakıp; gerçekleri görmeyen ya da özellikle görmek istemeyen Akil adamlar diğer ifade ile "sözde" çok akıllı adamlar (!); tıpkı 1920 lerde işgal altındaki İstanbul'da Milli Mücadeleye karşı olan düşman işbirlikçisi hain basının bugünkü yansıması olan yandaş medyanın da desteği ile Türkiye'nin bölünüp bir kısmının Kürdistan olması projesine büyük destek vermektedir. Hükümet de 2011 seçimlerinden önce ilk başlarda çok gizli, sonra gizli, şimdi de kapalı şekilde terör örgütü ile gerçekleştirdiği müzakerelerle; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkilerde YARATICI MUĞLAKLIK ("Creative Ambiguity") olarak adlandırılan yöntemle bu sürece bilmeden destek vermektedir.
Son söz olarak SAVAŞ-BARIŞ ve DİPLOMASİ/MÜZAKERE kavramları devletlerarası ihtilafları çözümlemek üzere kullanılan uluslararası ilişkiler kavramlarıdır. Bir devlet terörist örgütlerle müzakere etmez, mücadele eder ve onun kafasını ezer. Barış anlaşması yapmaz; sadece kendi iç hukukuna göre gerekli cezayı verir ve uygular.
TÜM YAZILARI
- Balfour Deklarasyonu'ndan Trump Deklarasyonu'na... (03 Ocak 2018 Çarsamba)
- 2017 de Türk Dış Politikası (20 Ocak 2017 Cuma)
- TÜRKİYE VE BATI (10 Aralık 2016 Cumartesi)
- Demokratik Düzene Karşı Darbeler/ Darbe Girişimleri ile ilgili Siyasi ve Hukuki Kavramların Tanımlanması (28 Ekim 2016 Cuma)
- Son 2 ayda iç ve dış poitikada köklü değişimlerin sonuçları (14 Temmuz 2016 Perşembe)
- Sykes-Picont Anlaşması'nın 110. yılında Fransa'nın Yeni Ortadoğu Hamlesi Ve Bölgenin Geleceği (13 Mayıs 2016 Cuma)
- Küresel ticaret ve rekabet (16 Nisan 2016 Cumartesi)
- Türkiye-AB Mülteci Anlaşması ve AB’ye tam üyelik yolunda gümrük birliğinin derinleştirilmesi (28 Mart 2016 Pazartesi)
- Rus tehdit, ihlal ve ambargoları karşısında AB ile NATO'nun mükellefiyetleri (03 Şubat 2016 Çarsamba)
- Kıbrıs'ta Türk kültürel varlığı ve Türk kimliği'nin yaşatılması (06 Ocak 2016 Çarsamba)
- 21. yüzyılda uluslararası ilişkiler (08 Eylül 2015 Salı)
- AKP’nin akıbeti ANAP gibi mi olacak? (17 Haziran 2015 Çarsamba)
- KKTC'de yeni dönem ve Türkiye-Kıbrıs-AB ilişkilerinin geleceği (04 Mayıs 2015 Pazartesi)
- Dünya ekonomisi Türkiye ve yeni ekonomik model (31 Mart 2015 Salı)
- Süleyman Şah Türbesi Operasyonu (28 Şubat 2015 Cumartesi)
- Hıristiyanlar birleşirken Müslümanlar çatışıyor (!) (01 Aralık 2014 Pazartesi)
- Dünya gerçekten 5'ten büyük mü? (30 Eylül 2014 Salı)
- Yeni hükümetin dış politikası AB öncelikli mi olacak? (10 Eylül 2014 Çarsamba)