Prof. Dr. Uğur ÖZGÖKER
Prof. Dr. Uğur ÖZGÖKER

Dünya gerçekten 5'ten büyük mü?

30 Eylül 2014 Salı

Kenan Evren Paşa'dan sonra halkoyu ile seçilen 2. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN geçen hafta BM Genel Kurulunda konuşurken, BM Güvenlik Konseyinin yapısını ve karar alma mekanizmasını eleştirmiş ve veto yetkisine sahip BM Güvenlik Konseyinin 5 Daimi Üyesinin BM'nin uluslararası ihtilafları çözmek için karar almalarını engellemesine kızarak;  Dünya'nın 5 veto yetkisine sahip konsey daimi üyesinden büyük olduğunu söyleyerek sitemini dünya kamuoyuna açıklamıştır.

Bu kapsamda Sayın Cumhurbaşkanımızın oklarına hedef olan BM ve Güvenlik Konseyinin tarihçesini ve oluşumunu biraz incelemekte yarar görüyorum. Dolayısıyla Dünya ülkelerinin geri kalanlarının BM Güvelik Konseyi'nin daimi üyesi  5 ülkeden büyük mü, küçük mü olduğu daha kolay anlaşılabilir.

1.Dünya Savaşı'nın son yılı olan 1918'in başında dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson'un ilan ettiği  14 ilkesi kapsamında; Dünyanın  bir daha böyle felaketlerle karşılaşmaması için "Evrensel" bir örgütün Dünya Barışını koruması prensibi de vardı.

Bu ilke 1919 başında Paris'te toplanan ve yenik devletlere zorla imzalattırılacak (diktat) "sözde" barış antlaşmalarının (Almanya ile 28 Haziran 1919 tarihli Versay Antlaşması,  Avusturya ile 10 Eylül 1919 tarihli Saint  Germen Barış Antlaşması, Bulgaristan ile 27 Kasım 1919 tarihli Fransız Cumhurbaşkanı Nikolay Sarkozy' nin bir dönem Belediye Başkanlığını yaptığı ve bu satırların yazarının da  doğum yeri olan Neuilly (Neuilly-Sur-Seine) Barış  Antlaşması, Macaristan ile 6 Haziran 1920 tarihli Trianon Barış Antlaşması  ve en son olarak da Osmanlı Devleti ile 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması) çerçevesini ve kapsamını tespit eden Paris Barış Konferansında da aynen benimsenmiş ve uluslararası barış ve güvenliği korumak için eski adı Cemiyeti Akvam olan Milletler Cemiyeti'nin (League of Nations) kurulması kabul edilmiştir.

Böylece Merkezi İsviçre'nin Cenevre kentinde dünya çapındaki ilk evrensel uluslararası örgüt kurulmuştur. Ancak Milletler Cemiyeti'nin (MC) sadece galip devletlerin çıkarını koruyan ve adaletsiz uluslararası statükoyu muhafaza eden yapısı ve kararları sonucu bazı uluslararası ilişkiler akademisyenlerinin "Geçici Barış" diye adlandırdıkları dönem olan 1919-1939 yılları arasında birçok bölgesel ihtilafı barışçı yollarla diplomasi ve müzakereler ile arabuluculuk yapmak suretiyle çözmede fevkalade başarısız olmuştur. Özellikle " Büyük Buhran" olarak adlandırılan 1929 Dünya Ekonomik ve Finansal Krizinin de etkisiyle Dünyada ve özellikle Avrupa'da barış ortamı ile siyasal ve ekonomik istikrar bozulmuş, bölgesel çatışmaların şiddeti gittikçe artmıştır. Almanlara zorla dikte ettirilen Versay Barış Antlaşmasının birçok maddesi ihlal edilmiş ve nihaye 1 Eylül 1939' da yeni bir küresel bir savaş olan 2. Dünya Savaşı çıkmıştır.

MC'nin birincisinden çok daha feci bir Dünya Savaşını önlemekte başarısız olması üzerine; kendi Devlet Başkanlarının fikir babası olmasına rağmen ABD Kongresinin kararı uyarınca MC'ye katılmayan  ve yukarda zikredilen hiçbir barış antlaşmasına taraf olmayan ABD bu defa, uluslararası barış ve güvenliği korumak amacıyla  kendi liderliğinde yeni bir uluslararası örgüt kurmanın öncülüğünü yapmıştır.

İlk olarak Atlantik Okyanusunda yeri gizli tutulan bir ABD savaş gemisinde 14 Ağustos 1941 tarihinde ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill "Atlantik Bildirisi"ni imzalamışlar ve MC'nin yerine yeni bir evrensel örgütün kurulmasına karar vermişlerdir.

Daha sonra Birleşmiş Milletler Örgütü  (kısaca BM) (United Nations Organisation - UNO veya kısaca UN)  olarak adını koydukları yeni evrensel nitelikteki uluslararası örgütün kurulması kararını müttefikleri SSCB lideri Joseph Stalin'e bildirmişler ve onun da onay vermesi ile 1 Ocak 1942' de Birleşmiş Milletler Bildirgesi yayınlanmıştır. Müttefikler bu kararlarını 1943'te Moskova Konferansı sonrası yayınladıkları Moskova Deklerasyonu ile diğer ülkelere de ilan etmişlerdir.

21 Ağustos - 7 Ekim 1944 tarihlerinde ABD'nin Başkenti Washington DC.' de mukim Dumbarton Oaks malikhanesinde ABD-SSCB-İngiltere ve Çin delegelerinin katılımıyla yeni örgütün yani BM'nin yapısına nihai hali verilmiştir.

14-17 Şubat 1945' te Kırım'ın Yalta kentinde toplanan ve 2. Dünya Savaşı sonrası müttefiklerin Avrupa'daki hakimiyet bölgelerini Yüzdelikler Anlaşması ile belirleyen ve savaştan sonraki Dünya ve Avrupa'nın yapısını tespit eden "Yalta Konferansında"; Şubat 1945 sonuna kadar Mihver Devletlere ( O tarihte İtalya taraf değiştirerek savaş dışı kaldığı için Almanya ve  Japonya' ya ) savaş ilan eden bütün ülkelerin Nisan 1945' te ABD' de San Francisco' da toplanacak ve BM Charter (Anayasa niteliğinde)'nın imzalanacağı Konferansa  davet edilecekleri ilan edilmiştir.

Türkiye'de bu kapsamda 28 Şubat 1945' te Almanya ve Japonya'ya kağıt üstünde harp ilan etmiş ancak tek bir kurşun atmadan ve kurşun yemeden savaşı bitirmiştir.  25 Nisan 1945'te Mihver Devletlere savaş ilan etmiş 50 ülke temsilcisinin katılması ile açılan konferansta Dumbarton Oaks'da tespit edilen BM'nin yapısı ile Yalta Konferansında belirlenen BM Güvenlik Konseyi'nin yapısı tartışılarak kabul edilmiş ve 26 Haziran 1945 tarihinde BM Anlaşması oybirliği ile kabul edilerek BM Charterını imzalamışlardır.

Sonradan Polonya'nın kurucu üye statüsüyle Charter'ı imzalamasıyla 51 ülkenin kuruculuğunda 111 maddeden oluşan Anlaşma ratifikasyon (onay) süreci tamamladıktan sonra 24 Ekim 1945'te yürürlüğe girmiştir.

BM Charterına göre Sayın Cumhurbaşkanımızın BM Genel Kurulunda itiraz ederek "Dünya 5' ten Büyüktür" dediği, Güvenlik Konseyinde 2. Dünya Savaşı galibi ( ABD, SSCB, İngiltere )  veya yenilmiş de olsa galip sayılmış (Çin ve Fransa) 5 ülkeye veto yetkisi ve daimi üyelik verilmiştir.

Buna göre başka bir egemen devlete karşı silahlı saldırıda bulunan veya saldırı tehdidinde bulunan ülkeye karşı BM Güvenlik Konseyinin yasal ve meşru olarak askeri güç kullanma kararı alma yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu kararın alınabilmesi için 5 daimi üye ve 10 geçici üyeden oluşan Güvenlik Konseyinde 15 ülkenin 9 u olumlu oy kullanmalı ve hiçbir daimi üye olumsuz oy kullanmamalı yani kararı "Veto" etmemelidir.

Soğuk Savaş döneminde SSCB kendi lehine birçok vetolar kullanmış ve BM Güvenlik Konseyinin barış ve istikrarı bozan komşu ülkelere saldıran ülkelere karşı askeri güç kullanılarak durdurulmasına mani olmuştur. Bunun tek istisnası 1950' de Güney Kore'ye saldıran Kuzey Kore'ye karşı askeri güç kullanılmasına istemeden onay vermesidir. O tarihte SSCB, BM Güvenlik Konseyinde bir milyar iki yüz milyon nüfuslu Komünist Çin (Başkenti Pekin olan Çin Halk Cumhuriyeti - ÇHC)' in değil de 35 milyon nüfuslu Milliyetçi Çin ( Formoza adasında mukim başkenti Taipei olan Tayvan )'ın temsil edilmesini protesto etmek için Konseydeki temsilcisini geri çekmişken, ABD saldırgan Kuzey Kore'ye karşı askeri güç kullanılması kararını Güvenlik Konseyinden geçirebilmişti. Keza Soğuk Savaş döneminde ABD de çoğunlukla İsrail lehine bazı Konsey kararlarını veto etmiştir. En son 2 sene önce kendi halkını katleden Suriye Devlet Başkanı Beşer Esad'a karşı güç kullanılarak iktidardan uzaklaştırılması ve Suriye'ye barış, Suriye halkına da huzur ve refah getirilmesi için BM Güvenlik Konseyinin karar alması Rusya Federasyonu ve Çin'in veto uygulaması nedeniyle akim kalmış, bu durumda komşusu olarak en fazla bizi etkilediği için çok haklı olarak o zamanki Başbakanımız şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından şiddetle eleştirilmişti.

Geçtiğimiz yıllarda,  Güvenlik Konseyinin yapısının değiştirilmesi ve Almanya, Japonya, Brezilya hatta bir ara Mısır, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerin de daimi üye statüsüne alınması, daimi üyelerin veto haklarının sınırlandırılması gibi öneriler BM bünyesinde sıklıkla tartışma konusu olarak gündeme gelmiş, hatta bir ara 5 daimi üyenin mutabakatı sağlanacak gibi olmuşsa da 1. Dünya Savaşı sonrası kurulan ve galip devletlerin çıkarını koruyan Milletler Cemiyeti (MC)'nde olduğu gibi veto hakkına sahip 5 daimi üyenin imtiyazlarını kaybetmek istememeleri sonucu bir gelişme sağlanamamıştır. Yakın gelecekte de bu yapının değişmesi imkânsız görülmektedir.

Ancak 2. Dünya Savaşına benzer etkiler yaratacak uluslararası olaylar cereyan ederse BM Güvenlik Konseyi'nin hatta BM'nin bizzat kendisinin değişikliğe uğraması gündeme gelecektir. Yakın ve uzak gelecek için yapılan projeksiyonlarda dünyanın bir daha II. Dünya Savaşı gibi bir felaketi yaşamayacağı öngörüldüğü için dünya siyasetine yön veren BM Güvenlik Konseyinin bu 5 daimi ve değişmesi dahi düşünülmeyen üyesi, dünyanın geri kalanından büyük olmaya devam edecektir.

Dolayısıyla ulusal ve uluslararası birçok konferansta dile getirilen BM ile ilgili değişiklikler yapılması konusu, bu 5 daimi üyenin bulunduğu Güvenlik Konseyi'ni kapsamadıkça, dünyanın kaderine hüküm verenler gene aynı ülkeler kalacaktır. Günümüz dünyasında sürdürülebilir kalkınma, fırsat eşitliği, gelir dağılımındaki adaletsizlik, sağlık koşullarının iyileştirilmesi ve müreffeh bir yaşam beklentisi bu 5 daimi üyenin politikalarına, kararlarına ve kararlılıklarına bırakılmamalıdır. Dünya barışının reel olabilmesi tüm ülkelerin eşit haklara ve eşit oylara sahip olduğu dünya çapında bir örgütün varlığı ile yakından ilgilidir. Maalesef böyle bir örgüt uzun gelecekte bile öngörülür değildir.

Sonuç olarak maalesef  "5" hala Dünya'dan büyük olmaya devam etmektedir.

TÜM YAZILARI

Haber Dükkanı büyük