Ümit OĞUZTAN
Ümit Oğuztan

Ezenler, ezilenler ve sadizm!

info@haberdukkani.com 04 Şubat 2012 Cumartesi

İnsanlık tarihine şöyle kabacasından bir göz atıldığında bile, iki sınıf olduğu göze çarpar; "Ezen" ve "Ezilenler" ya da "Cellatlar" ve "Kurbanlar!" Ezenler azınlıktır, ezebilmek için sınırsız bir düş gücü gerekir. Böylesine güçlü beyinler elbette ki, sınırlı sayıda bulunan "seçkinler" arasından çıkar.


Ezilenlere gelince, onlar çoğunluktur. Ve kişilerin masumiyet derecesiyle doğru orantılı olarak büyürler. Çocuklar, bakireler ve eşlerine bağlı faziletli kadınlar gibi..


Peki ya diğerleri!.. Ötekiler, "fazilet" ile "kötülük" arasında kalan alanda yaratılanlardır renksiz, mat ve çekimsizdirler.


Bu nedenle romanların yıldızı parıldayan kahramanları daima "ezenler" ile "ezilenleri" yani "cellatlar ve "kurbanları" anlatır durur. Anlatılanlar ise; hayatın ta kendisidir. Hemen her rejimin sansür mekanizmaları bu nedenle romanları yasaklamış ve imha etmeye büyük özen göstermiştir.


Ezenler; güçlü, ihtiraslı, şehvetli, çekimi yüksek cazibeli olanlardır. Geniş halk kitleleri yani kurbanlar, onlara daima hayranlık duymuş ve gizli bir kıskançlık ateşiyle içten içe imrenmiştir. Neden mi, kendilerini ezdikleri için!..


Gerçekte yaşam kozmik bir melodramdır ve biz ölümlüler yaşama sımsıkı sarılırız. Bu da yaşamın paradokslar zinciriyle sarmalandığını gösterir.


Tarih sahnesinden gelip geçmiş tüm yöneticiler, yönetilenler üzerinde "işkence" ve "zulmün" en akla hayale sığmayanlarını uygulamışlardır. Tarih sayfalarını işgal eden tarihi portrelerin hepsi de acımasız, merhametsiz ve gaddarlıkları ile destanlar yaratmışlar ve ancak öyle ayakta kalabilmişlerdir.


Şehvet alemlerinde leblebi gibi harcadıkları on beş, on altı yaşlarındaki eşsiz güzellik ve masumiyetteki kız çocukları, sınır tanımaz zevk ve şehvet arzularının tatminin delik deşik edilmiş, boyunları vurdurulmuş, akıl almaz nice işkencelerde öldürülmüştür.
Ezenlerin ezilenlere reva gördükleri, insan ruhunun derinliklerinde bastırılmış "sadizm"i bizlere ilk anlatan Marquis de Sade olmuştur. Yazarın eserleri cinsel psikopatolojinin en ünlü anıtlarıdır.


Marquis de Sade, (1740-1814) yılları arasında yaşamıştır Bir diplomatın çocuğu olan Sade, süvari yüzbaşısı olarak "Yedi Yıl Savaşları"na katılmış, 1767'de babasının yerine hakimlik görevine atanmıştır. Ne var ki; sürdüğü sefih yaşam ve çıkardığı rezaletler nedeniyle hayatının büyük bir bölümünü (30 yıl) hapishane zindanlarında geçirmiş ve edebiyat alanında her birisi birer anıt olan ünlü eserlerini karanlık zindanlarda kaleme almıştır. "Faziletin Belalıları" ile "Yatak Odasında Felsefe" en ünlü eserleri arasında yer alır.


Gelelim günümüze; Sade, eğer günümüz dünyasında yaşamış olsaydı, çıkartacağı rezaletler ve yaşayacağı sefil yaşam nedeniyle yaşamının 30 yılını hapishanelerin karanlık zindanlarında tüketmeyecek, kaleme alacağı eserlerinde çok daha büyük, çok daha şiddetli işkenceler ve zulümler ile insan ruhunun derinliklerinde bastırılan çok daha karmaşık psikopatolojik örnekler sunacaktı. Çünkü, günümüz dünyasında ezenlerin düşleri geçmiş dönemlerde yaşamış olanlardan çok daha zengin bir repertuar üzerinde yeşerip dal budak salmaktadır.


Günümüz dünyasında sokaklarda, aramızda dolaşan insanlar arasında öyle sadistler var ki; masum insanların kanlarını koskoca bir hiç uğruna dökebilen teröristler, kendilerini "Satanist" olarak tanımlayanlar ve kapkaççılar gibi..


Bunların yanısıra; bir bakışta yüreğinizi yakıp viraneye çevirip ruhunuzu teslim alarak, yaşamınızın geriye kalan tüm zamanlarını size zehir edecek "gönül hırsızları"nı da düşünecek olursanız, ne denli kötü bir zamanda yaşadığınızı çok daha kolay algılayabilirsiniz...

Umutlar, düşler ve gerçekler birbirine karışıp kördüğüm olmuş. Bu kördüğümü çözmek ise; size kalmış tıpkı geçip giden yıllarda olduğu gibi..

Ümit Oğuztan

TÜM YAZILARI

Haber Dükkanı büyük