
Sanki oksijenini, aşını, suyunu kesiyorlar mûbareklerin tepkilerine bakar mısınız!..
İnsanoğlu doğası gereği hep rahatına, menfaatine, nefsanî duygularında cinsi hevaî istek ve arzularında genelde harama meyillidir. Bunun muhasebesini ve muhakemesini yapacağı yer nefsi ve vicdanıdır; tabi ki nefsin ve vicdanın da bir kitabı ve doğruya dayalı helâl kurallara dayalı bir içeriklerle donanması gerekir.
Güncel kelâm, doğru-yanlış, iyi-kötü, haklı-haksız, uygun-uygunsuz ve bu kelâmların karşılığı dini terminoloji de helâl-haram sözcükleriyle ifade buluyor.
Bu hafta başbakanın fecebook ve twitter hakkında "Gerekirse kapatırız" sözüne, muhalifleri derhal, toplumun bir bölümü de tepki gösterdiler. Dedeleri de sanki facebook ve twitter kullanıyormuş da ata yadigârı bir kuralmış gibi "çağdaş" ve "modern" yaşam gerekliliğinden yola çıkarak tepkilerini dile getirdiler.
İletişim ve bilgi edinme hakkı engellenemez; evet bu doğru, sonuna kadar doğru ama kaynağın ne ve neyin doğru olduğuna bakmak gerekir.
Bu iki servis sağlayıcıya üye olanların %50'sinin sahte isimlerle kaydoldukları bilinen bir gerçek ve facebook'un asıl kuruluş amacının "muhabbet tellallığı" hizmeti vererek, insanları çekimi yüksek bir alanda birleştirirken, istihbari çıkarlar sağlamak olduğu da açığa çıkmış durumdadır. Üyelerinin ağırlıkla karşı cinsten "arkadaş" edinerek sosyalleşebildiği gerçeği bir yana, eskort kızlar ile travesti-transseksüellerin rahatlıkla ticari faaliyetlerini sürdürebildikleri global Pazar.
Twitter'a baktığınızda son derece kötü bir şekilde bilgi kirliği, sahte hesaplarla halkı dezenformasyon noktasındadır ve tüm dünya insanlığı bu teknolojik iletişim harikasından yararlanmaktadır. Ülkelerin gizli servislerinin akıl almaz faaliyet ve tuzakları da başlı başına büyük ve amansız bir araştırma alanı ki; sormayın gitsin. Şeytan bile yetişemiyor bu alandaki entrikalara..
Şimdi bunu insanlarla tartışmaya açtığınız zaman da diyorlar ki, "devlet milletin haberleşmesini kendi iradesine bırakmalı iyiyi kötüyü kişi kendisi 'algılayıp' karar vermeli" bu da çok doğru..
Peki, bir bireyin aklı, vicdanı doğru bilgilerle yüklenmedi ise; aldatılmaya, kandırılmaya, kullanılmaya açık, savunma donanımlarından yoksun halde ise, burada yaşanan mağduriyetlerin sonuçları o kişilerin iradesizliğine mi bağlanacak yoksa, "kendileri etti, kendileri buldu" mu, denilecek.
Sizin evlâdınız, hatta toplum böyle bir tuzağın içinde, değer verdiği kazanımlarını yitir de dejenerasyona hatta saplantılara sürüklenirse siz, buna "takdiri ilahi" diye, mi, bakacaksınız.. yoksa mağdur/mağdurenin istismarına neden olan koşulları sunan teknoloji harikasına isyan mı edeceksiniz?
Madem herşey kişinin iradesine bağlanacaksa, örneğin çok virajlı ve uçurumlarla dolu bir dağ yoluna devlet neden refrüj, sürat kesici veya uyarıcı levhalar koyar!
Aklın, becerin ver iraden var, buyur yol orada..altındaki arabayı iyi kullanamıyorsan binmeyecek, kötü araban varsa, bakımsız, oradan aşağıya inmeyeceksin, buyur adam gibi yavaş araba kullan, kurallara uy tıpış tıpış in oradan aşağıya, hele ki, deli dolu gençsen, hiç o yola girme bile (hani gençlerin iradelerini özgürce kullanabilme hakkını kendilerine veriyoruz ya facebook'ta ) niye önlem alsın ki devlet! Bir yığın masraf edip yol kenarlarına refrüj koyacak, eskiden refrüj mü, vardı yollarda!..
Demek ki, devlet insanlarına özellikle gençlerinin başına gelebilecek şeyler için ciddi önlemler almak durumunda ve bu devletin asli görevleri arasındadır.
Sigara sağlığa zararlı mıdır? Haydi yasaklansın tümüyle!
O zaman devlete ne kardeşim.. motora binerken kask takmayacağım, arabaya binerken de kemer bağlamayacağım; eskiden kask ,kemer mi vardı.. hem hayat benim değil mi, sanan ne be ey devlet neden benim önüme uymakla zorunlu olacağım kurallar koyuyorsun, ceza uyguluyorsun..
Bir de şuna mantık kuramam; haydi otobüste kemer yok, ayakta yolcu ile giden otobüse ceza yazmayan polis, airbackli arabamda, beni Murat-124'le aynı kefeye nasıl koyar !
Hiçbir şey böyle anlatıldığı gibi basite indirgenilecek bir durum değil. Her şeyin haklılığa ve gerçekliği yaslanan mutlak bir nedeni vardır.
Yakın zaman da facebook'ta bazı haber sitelerinin beğeni sayfalarında görüldüğü üzere yüzlerce ilkokul talebesinin "beğen" butonuna tıklanmış beğenileri var! Allah aşkına bu çocukların buralarda ne işleri var?
Herkes kendinden pay biçsin, 12-13 yaşında insanların cinsel dürtülerinin harekete geçtiği bilimsel olarak ortada, çocuklarımızı sanal ortamda kim koruma altına alabilecek, kim ne yaptığını denetleyecek, biz gençliğimizde kaç tane kızı sokakta görebiliyorduk? Ya bakkala giderken ya da evinin önünde seksek oynarlarken.. Ciddi olarak koruma zırhı içindeydi çocukların dünyaları.
Dönelim biraz geçmiş günlere, o dönemlerde cinsel saldırı ve istismar suçlarına bakıyorsunuz tek tük, bir o kadar da insanlar edepli ve iffetli yaşıyorlardı. Şimdi insanlar açılıp saçıldıkça, iffetsiz yaşamlar kanıksatıldıkça, devlet cinsel suçlara daha ağır cezalar verme yönüne giderek, mevcut durumu koruma kalkanı altına almaya çalışıyor, kadının insanlık onuruna sahip çıkmaya, güvenli yaşam hakkını korumaya çalışıyor.
Modern dünyanın yaşam biçimi zannedilerek kadınların her yeri açık bir şekilde sokakta arzı endam ediyor olmaları, cinselliği alenen ortaya koymaları... Devletin bu duruma genel ahlak normları ölçeğinde, ey vatandaşım sen ne yapıyorsun, evinin içinde misin, kendine gel kamusal alandasın, bu ne hal, bile diyemiyor; diyecek olsa, özel yaşama müdahale ve insan hakları ihlali oluyor!.
Yalnızca ekonomik değil, ahlak normlarından yana da yoksul bir ülkede yaşıyoruz! Buna, tavşana kaç tazıya tut denir kısacası.. ama tazıyı da elinden kaçırdın mı vay haline, tavşanı da sonra tazıyı da büyük cezalarla kodese tıkarsın.. ama ne acıdır ki; bu yol da çözüm değildir.
Girin "face/bok" denilen şeye, Burcu yazın, Ebru yazın, Çiğdem yazın, çıkanlara bir bakın ne kadarı gerçek ne kadarı sahte hesap ne kadarı o yolun yolcusu anlarsınız zaten ..
Ve bizim toplum bunları yerli yerinde kullanacak bir durumda değil, çünkü öyle bir aydınlanmışlıktan eser yok. Fukara aileyi gecekondusundan alıp yalıya yerleştirin, orada nasıl bir yaşam sürdürecek ise; bu durum salt bize özgü değil, aydınlanamamış ve geri bırakılmış bütün ülkelerin insanları için aynı fotoğrafları sergiler.
Devlet baba gibidir herşeye karışır, karışmalıdır; evet bal gibi karışmalıdır. Devletin halkını korumakla mükellef olduğu varlığımızla ortadadır. Bireyi korumayacaksa eğer, o zaman devlet diye bir şey olmasın, herkes başının çaresine baksın.
Halkı bir kovanın içindeki temiz su gibi düşünebiliriz, içine iki kaşık pislik döküldüğünde içilemez hale geliyorsa, toplumda öyledir.. Baba, ailesinden devlet de bütün ailelerden sorumludur..
Yakın tarih kayıtlarında yer aldığı üzere, devlet halkının fesine de karıştı, hatta Rize'yi şapka giyeceksin diye topa tutmadı mı? Geçmişte kafalardaki "fese" ambargo koyan devlet, günümüzde de "feyse" denetim koysa ne yazar!
Buyur devletim, FACEBOOK sizin zaten. Kapatmazsınız da bakmayın siz "tecrübe" ve "ortak akıl" birikimlerini hiçe sayanların seslerine, hak ihlâli zırvalarına, toplayın akıl sahiplerini, yapın bir kurul, alın kararları, uymak da edep sahibi, edepli millete düşer. Uymayan da konuşsun dursun, yani yapacak bir şey yok..
TÜM YAZILARI
- Ekonomide Rezonans etkisi.. (20 Ekim 2018 Cumartesi)
- Buz ile güneş (19 Mart 2018 Pazartesi)
- FETÖ'nün terörizmi. (30 Temmuz 2016 Cumartesi)
- "Özgürlük Savaşçıları"nın yeni hedefi: Avrupa (15 Temmuz 2016 Cuma)
- Kamu vicdanı ve tarih sahnesinde legal kalabilmek (23 Şubat 2016 Salı)
- Türkiye'de çatışma çıkmaz (06 Ocak 2016 Çarsamba)
- Türkiye'de olmayan nedir? (02 Ocak 2016 Cumartesi)
- Yanlış basın! (29 Mayıs 2015 Cuma)
- Basının denetimi meşrudur (23 Mayıs 2015 Cumartesi)
- Haset, kin ve ihtiras! (28 Aralık 2014 Pazar)
- Rasyonel müslümanlık.. (03 Ekim 2014 Cuma)
- Statüko, bürokrasi, teokrasi, demokrasi... (28 Ağustos 2014 Perşembe)
- Keyif üstüne keyif yaşamak ister misiniz.. (10 Mayıs 2014 Cumartesi)
- Tarık Bin Ziyad ve gemileri yakmak (24 Şubat 2014 Pazartesi)
- Hilebazın vitrin süsleri: II (13 Şubat 2014 Perşembe)
- Hilebazın vitrin süsleri: I (16 Ocak 2014 Perşembe)
- Aklımızla oynanıyor (01 Ocak 2014 Çarsamba)
- Kobiler, lobiler ve karabaş bobiler (24 Aralık 2013 Salı)
- Pes etmek yok! (21 Ekim 2013 Pazartesi)