Ümit OĞUZTAN
Ümit Oğuztan

Gerçekler ve saf gazeteciler

info@haberdukkani.com 27 Ocak 2010 Çarsamba

Savaş sonrasında, Avrupa'nın "dürüst" gazetecileri kitleleri "aydınlatma" misyonunu üstlendiler.

Amerikan ve İngiliz uçaklarının yerle bir ettikleri Almanya'yı yine iki güç öz sermayeleri ile ayağa kaldırmışlar, bunu yaparlarken de "gizli düşman" yaratmışlardı!

Almanya çok tehlikeli bir devletti!

Dürüst gazeteciler bu masalı yayarlarken, Amerikan ve İngiliz sermayesi ile Almanya'nın neden yeniden güçlendirildiği sorusunu hiç akıllarına getirmediler.

Böylece 20. Yüzyıl tarihe "yalanlar çağı" olarak geçmiş oldu.

İngiltere, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına çok kısa bir süre kala, halkını İngiltere'nin "barış" ve "istikrar" adası olduğuna inandırmıştı. İngiltere'nin hiçbir ülkenin toprağında gözü olmadığı gibi, hiçbir gücün İngiltere'yi savaşa sokmaya gücü olamazdı. Oysa savaş günü gelip çattığında I. Dünya Savaşı'nın ortasına balıklama dalıverdi. Dürüst gazeteciler, İngiltere'nin savaşa "insan haklarını" korumak için girdiğini yaydılar.

Gözü dönmüş Almanların işkence, tecavüz ve insanlık dışı yöntemlerini dünyaya yayma misyonunu üstlendiler. Öte yandan Hitler, amaçlarına ulaşabilmek için her yolun mübah olduğunu ifade ediyor, hitabeti güçlü parlak bir gazeteci olan Goebbels'i Nasyonal Sosyalist Parti'nin propaganda müdürlüğüne, iktidar olduğunda da propaganda bakanlığına getiriyordu.

Stalin ise halkına "aydınlık" bir gelecek vaadediyordu. Zavallı Rus halkı o aydınlığı bir türlü göremeyince faşizme umut bağladı. Stalin, muhaliflerini birer Amerikan ajanı ilan etmiş ve hepsini teker teker ortadan kaldırıvermişti. Bütün bunları yaparken de Batı dünyasının saf ve dürüst gazetecilerine büyük paralar verdirterek Rusya'da işkence ve faili meçhul cinayet olmadığına dair çok ciddi makaleler yayınlatmıştı.

1950'de Komünist Parti'ye mensup 205 delegenin aslında Amerika'nın menfaatine çalıştığını açıklayan CIA'in oyununa gelen "saf" gazeteciler, ABD'nin Rusya'yı dize getireceğini kaleme alırlarken, bu bilginin doğruluğunu araştırmayı hiç akıl etmemişlerdi! Amerikan halkını, ABD ordusunun ülkesini komünizm belasından kurtarabilmek için Vietnam emperyalist güçlerine karşı çarpıştığına inandıran "saf" gazeteciler olmuştu.

Çin lideri Mao, köylü yığınları endüstriye kanalize ederek ülkesinin tüm sorunlarının üstesinden gelebileceğine halkını inandırmıştı. Bu da 20. Yüzyılın büyük yalanları arasında yer aldı. Alis Harikalar Diyarında adlı kitabı elinden düşürmeyen Mao, kıtlığın nüfus planlamasıyla önlenebileceğini görmüş ve "tasfiye" operasyonlarına girişivermişti. Mao, 20 milyon cahil Çinli'yi "kültür düşmanı" diye adlandırıp ortadan kaldırarak, Çin'deki kıtlığın üstesinden gelmişti!

Her rejimdeki her devletin yalan söyleyerek devam ettiğini yerküredeki kaç ölümlü biliyordur?..

"Radyasyon tehlikesi yok, çayları gönül rahatlığı ile içebilirsiniz"

"Terkoz sularında bir dirhem idrar yok, kana kana içebilirsiniz"

"Enflasyonu düşüreceğiz"

"Sizleri refaha kavuşturacağız"

"Faili meçhul cinayetlerin hepsini aydınlatacağız"

"Demokrasi, huzur, istikrar, sosyal adalet ve refah getireceğiz"

"Terörü bitireceğiz"

"Daha çok demokrasi ve daha çok özgürlük sağlayacağız"

"Sivil toplum temiz toplum" gibi daha pekçok yalanı yıllar yılı duyar fakat, bir türlü gerçekleştiğini göremeyiz.

İşin en ilginç yanı da tüm bu yalanları kamuoyuna sunan hep "saf" gazeteciler olmuştur.

Devletler, gazetecileri kullanarak veya faili meçhullerde yok ederek devam etmeyi bir yöntem olarak benimsediklerinden ötürüdür ki; bu dünyanın her rejiminde ve her ülkesinde böyle gelmiş böyle gitmektedir.

Ölümlü insanlık 21. Yüzyıldan çok şey bekliyordu.

Ne var ki; çıka çıka, terör ile "Bağdat Sendromu" çıktı!

20. Yüzyıl biterken insanlar daha dürüst bir dünyaya "Merhaba" diyebilmek istiyorlardı. Gelin görün ki; o insanların tümü yalıncı olup çıktı!

Bugün halklar, "savaşa hayır" diyor.. Sivil toplum kuruluşları sokaklara dökülüyor.. Medya mensupları yani "saf" gazeteciler, savaş karşıtı görünüyorlar. Yönetim kadroları da aynı şarkıyı söylüyorlar. Oldukça sevindirici bu tablo bile bizlerin kandırılabileceğinin önemli bir işareti olabilir.

Bunca savaş karşıtlığına karşın, ya savaş günü çıkıp geldiğinde!

O gün kimin hangi şarkıyı söyleyeceğini hiç kimse garanti edemez.

Çünkü, eminim ki birileri yine bizleri kandırıyor olacaktır.

Tıpkı Kıbrıs ve AB konusunda olduğu gibi..

Napolyon, "Para, para, yine para" dememiş miydi?

O halde, hiçbir şeyin garantisi yok demektir.

Ümit Oğuztan

TÜM YAZILARI

Haber Dükkanı büyük