
Yıllar evvel tiyatrolarda izlemiştim. Cevat Fehmi Başkut'un ünlü bir piyesiydi "Harput'ta Bir Amerikalı"... Yazımın başında yazdığım "İstanbul" ile ne ilgisi var şimdi diyeceksiniz Harput'taki Amerikalı'nın...
İlgisi var efendim... Anlatayım... Geçtiğimiz haftabaşı, Elazığ Selçuk Üniversitesi'nin her sene tekrarladığı "Kariyer Günleri" ne davetliydim. Üniversite'nin sinema-TV öğrencileriyle... 60 yıllık sanat yaşamımın başarılarını, hüsranlarını, sevinçlerini ve acılarını bölüşmeye gittim bu gencecik kardeşlerimle...
Bu arada, tüm öğrencilerin yanı sıra öğretim görevlileri meslektaşlarıma da orada kaldığım iki gün içinde bana gösterdikleri yakın ilgi ve sevgi için yürekten tek tek teşekkür etmeyi samimi bir borç biliyorum. Ve şimdi siz yine bana, Elazığ ile Harput'un ne ilgisi var diye bir soru daha soracaksınız biliyorum.
SİZ SORMADAN BEN ANLATAYIM
Belki ayıp oluyor ama hayatım boyu her zaman doğruyu söylemek en önemli özelliklerimden biri olmuştur. Doğrusu bu, Elazığ'a gitmeden önce Harput ile Elazığ'ın aynı şehir olduğunu kesinlikle bilmiyordum. Harput, tüm Anadolu medeniyetlerinin yüzyıllar öncesi bu topraklarda yaşandığı önemli bir şehir... Camileri, kiliseleri, geçmişte yapılmış hastaneleri ve yüksekokulları ile zirvelerde kurulmuş bir yaşam toprağı...
Yıllar sonra da bu tepenin altındaki düz ovada modern bir şehir kurmuş kardeşlerimiz... Ve bu günümüz medeniyetine de "Elazığ" adını vermişler.
Ama ben modern Elazığ'ı değil de geçmiş medeniyetlerin yaşandığı Harput'u daha çok sevdim. Ve sanki asırların gerisinde, ve sanki bu medeniyetlerin asırlar öncesinde yaşamış bir insan gibi hissettim kendimi... Sanki yine bir şair, yine bir müzisyen, yine bir tiyatrocu... Daha kısacası yine bir sanatçıydım yıllar öncesinde...
VE RÜYADAN UYANIP
Günümüze döndüğüm an kendimi değerli öğretim görevlileri dostlarımla, Elazığ'ın kıymetli Valisi Sayın Muammer Buşmal'ın makamında buldum. Bir yönetici bu kadar mı sıcak, bu kadar mı dost kişilikli olabilirdi? Her konuda açık ve samimi... Yöneticiliğinden sanata kadar her konuda sanki birbirimizle kırk yıllık dost gibi sohbet ettik. Bu arada konularımız, dini inanışlara kadar uzandı. Ve bana uzun uzun Elazığ Müftülüğü'ne bağlı vaiz kardeşimiz Ediz Erşen'den söz ettiler. Ediz Bey son derece titizlikle dinini bilen ve bir o kadar da vaizlerinde dünya örneklerine bağlı kalan modern ve de örnek bir insan...
İşte bu kardeşimizle ilgili bir anıyı anlattılar bana, Sayın Valimiz Muammer Beyefendi'nin yanında...
Efendim... Ediz Hocamız bir gün camide vaaz verirken sanattan, sanatçının değerinden ve eğitimli olması gerektiğinden söz ederken, Shakespeare'i anlatmış uzun uzun.. Shakespeare'in sanatçı kişiliğinden ve değerinden söz ederken Ediz Hoca'yı dinleyen ve de kendisini camiinin havasına kaptıran heyecanlı bir genç merakla sormuş.
Hocam hocam ! Hepsini iyi hoş anlattın. Biz de ibretle dinledik. Ama önemli bir durumu atladın. Hz. Shakespeare kim hocam?
İŞTE ŞAŞIRTICI BİR SORU
İşte şaşırtıcı bir dinleyici ve işte örnek bir camii hocası... Saygı duyulması gereken bir din kardeşimiz... Hayranlıkla hikâyesini dinlediğim ve sizlerle tanıştırdığım Ediz Erşen Hocamızın, tüm din eğitimcilerimize örnek olmasını bekliyorum ben. Bekliyor ve de diliyorum...Düşünebiliyor musunuz? Elazığ'da bir hocamız uzun uzun Shakespeare'i anlatıyor.
İnşallah yakın bir gelecekte ve başka bir camide Suna Kan ile İdil Biret'in müziğinden ve konserlerinden söz edildiğini de duyacağız bir gün...Ve başka bir yerde bir vaiz kardeşim dualarının son kısmında sanat müziğimizin ustaları Hacı Arif Bey, Zekai Dede, Selahattin Pınar, Saadettin Kaynak ve Teoman Alpay için rahmet okutulduğuna da şahit olacağız.
Ve de başka bir gün başka bir camiide okutulan rahmetlerin bir kısmının ünlü şairlerimizin ruhlarına ulaştığını da hissedeceğiz.Geçmiştekilere dualarımız elbette çok önemli ama aynı dileklerin yaşayan günümüz sanatçılarına en güzel gelecek temennileriyle ulaştırmak da bir o kadar sevindirici...
Bu seyahatim nedeniyle bana da böylesi bir yazı yazmak düşüyor. Belki de bir vefa borcu...Kaybettiğimiz tüm sinema emekçilerimize, tüm müzisyen dostlarıma ve de kısacası tüm sanatçılara Yüce Allah'tan rahmet diliyorum. Bu dualarıma içinizden gelen "amin" deyimini tekrarlayarak sizler de katılın lütfen...
TÜM YAZILARI
- Önce hukuka inanacak sonra demokrasiyi savunacaksın ki... (17 Ekim 2011 Pazartesi)
- Kuşlar sakız sevmez (13 Ekim 2011 Perşembe)
- İstekli ya da isteksiz (30 Eylül 2011 Cuma)
- Baya bi’kayboluyoruz… (18 Eylül 2011 Pazar)
- Kaldıramayacağın taşın altına girmeyeceksin (15 Eylül 2011 Perşembe)
- Sizin Kararınız ve bizim hayallerimiz (11 Eylül 2011 Pazar)
- Ben, bunlara alışamam (08 Eylül 2011 Perşembe)
- Dostluğun dili, dini ve memleketi yok (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Bir kraliçenin yaşam öyküsü (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- 22 Temmuz seçim öncesi (23 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tosca operası ile babam da ağlar (12 Nisan 2011 Salı)
- Kırılmamak ve insanları kırmamak (01 Nisan 2011 Cuma)
- Küçük hanımefendi: Belgin Doruk (27 Mart 2011 Pazar)
- Kırmızı burunlu bir adam vardı (25 Mart 2011 Cuma)
- Ben, her bahar aşık olurum (20 Mart 2011 Pazar)
- Haldun Dormen ile benzerliklerimiz (17 Mart 2011 Perşembe)
- Sizler benim filmlerimle büyüdünüz (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Zeki Müren ile son söyleşi (07 Aralık 2010 Salı)
- Aman dikkatli olun, beni dolandırdılar (24 Eylül 2010 Cuma)
- Tereciye tere satmayın (29 Haziran 2010 Salı)
- İnsan anılarla yaşar, gerisi yalan... (25 Haziran 2010 Cuma)
- Hepimiz şaşırdık artık! (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- İnsanın yılları ile hesaplaşması (08 Haziran 2010 Salı)
- Yıllar sonra yeniden buluşma... (01 Haziran 2010 Salı)
- Haber Dükkânı’nda.. (05 Mayıs 2010 Çarsamba)