
Fazıl Say'dan sonra İdil Biret de cehaletin, hazımsızlığın hışmına uğradı..
Biret'e yapılanları kınamamak mümkün mü?
İdil Biret de tıpkı diğer evrensel müzik sanatçımız Fazıl Say gibi düşünebilir..
"Şimdi ben nereye gideceğim?" diyebilir..
Çekip gitmek, "sevdiği halde yurdunu terk etmek" çözüm müdür?
O ilkel kafanın istediği de budur zaten..
O halde, yine Fazıl Say gibi aksine sorunu sahiplenmesi gerek.
Ve "Hiçbir yere gitmiyorum, meydanı boş bırakıp ülkemi cehaletin karanlığına mı teslim edeceğiz?" diyebilir..
Yapılması gereken de esasen bu ikinci seçenektir, yani mücadeleyi sürdürmektir.
İşte bizim dünyaca ünlü, ıssız insanlarımız diye geçirdim içimden..
Batıdaki sanat çevrelerinin bizim kamuoyundan çok daha fazla onlara sahip çıktığına da tanık olabileceğiz..
Ve en kötüsü bunu doğal karşılayabileceğiz de..
Acı olan da bu.
Yıldırmak, usandırmak, göz korkutmak, gözdağı vermek gibi deyimler le ifade edilen eylemler, bu ilkellik için temel argümanlardır..
Batıya dönük yüzlerimizin geri çekile çekile geldikleri nokta, savunmanın son aşamasıdır aslında bu..
Genel resim budur ve hiç de iç açıcı değildir..
Gelinen nokta şu: toplum içindeki yerimiz artık azınlıkta kalmaktır..
Medeni dünyaya sırtına dönüş, yavaş yavaş değil, artık süratle gerçekleşmektedir..
Geçmişte, o zihniyetin hocasının yani pirleri Erbakan'ın anafikri hayata geçirilmektedir..
"Kanlı mı kansız mı" dedikleri sivil darbe budur işte!
***
Topkapı Sarayı kapılarına dayanan grup, "şarap içiliyor" bahanesine sığınıp İdil Biret'in konserini basma girişiminde bulunduğunda, nereden nereye geldiğimizin film şeridi gibi gözümüzün önünden akıp giden resmi geçidini hissettik..
Bu grup, açaba gerçekten mistik, bir ruhâni hassasiyeti mi sergiliyordu?
Yoksa yoksa, birilerinin dolduruşuyla gaza gelip, bir takım çıkarlara dayalı bir amaca mı hizmet ediyordu?
Konu muğlak mı, muğlak..
Nedir belli mi?
Pek değil..
Hatırladınız değil mi şarkıyı:
"Daha önceleri nerelerdeydiniz?"
Uzun bir süredir tepki gösterdikleri bu değerlerin sahibi batıya peşkeş çekilmiyor mu herşeyimiz?
Oysa satılırken o değerlerimiz, ne sesi ne de sadâsı duyulurdu bu hazretlerin..
Devlet sisteminin ve rejimin bekaası için mutlak olan olmazsa olmazlar birer ikişer elden çıkarılırken nerelerdeydiniz beyler?
En mütenâ kıyı ve koylarımız, sınır boylarımız, en değerli kurumlarımız, tarihi yapılarımız, okullarımız, kentlerin en stratejik bölgelerdeki arazilerimiz, sözün özü geleceğimiz satılırken acaba nerelere sinmiştiniz?
Söyler misiniz?
Cumhuriyet tarihimiz boyunca elde ettiğimiz tüm kazanımlarımızın hiçbir değeri yok mudur indinizde?
Varsa yoksa hasta adam haline getirdikleri ve uzun bir çöküş döneminin ardından yitip giden Osmanlı'nın sarayı mı kıymetli, kutsal?
Bu nasıl bir sığ düşünce?
Bu ne te tür bir çifte standart?
Muğlak olan bir diğer konu ise düğmeye kimler basmıştır?
Nedir harekete geçiren, sizi ateşleyen?
Dürüst ve samimi davranıp ve şunu bir açıklayıverin..
**
Peki, biraz asıl gerçeklerden sözedelim mi?
Doğu halklarının önemli ve aydınlık bir bölümü artık olayları iyi tahlil edebiliyor.
Adam dövmeyi, sopa sallayarak hak hukuk sağlamayı yöntem sanan magandaların deyimiyle söyleyelim:
"hafiften hafiften keriz köfteye uyanıyor..."
O gâvur icadı dediğin piyanosunu, bestesini hazetmediğiniz batı var ya..
Hani, dünyanın en zengin kaynaklarını kullanagelen, hep tüketen, aşırı tükettiği için de gezegeni kirletip dev bir çöplüğe çeviren şu batı..
Şu aklımızı bir türlü çalıştıramadığımız için sömürüyor yıllardır seni, beni, bizleri..
Yani sorun, kültür emperyalizmiyle bağıntılı olsa da piyano ve şarap nesnelliğiyle o kadar ilintili değil..
Uyanış tüm topluma yansıyıp yayılmasın istiyor emperyal güçler..
İçişlerine karışıyor senin, dini ve etnik ayrıştırmaları nodulluyor, geçmişteki çağdışı olayları kaşıyor, fişnekliyor, gaza getirmeye çalışıyor, karışıklık çıkmasını sürekli körüklüyor ki, o çalkantı içerisinde sen iyice düşünemez hale gelesin diye..
Hatta hiç sorgulayamayasın diye..
Ve sen, büyük ozanın bazan "Akrep gibisin be kardeşim" bazan da "koyun gibisin be kardeşim" dediği kişiye dönüşüyorsun sürekli.
Hep aynı oyuna geliyorsun be kardeşim.!!
Peki, Allah sana akıl ve mucizevî iki göz vermiş, bir bak..
Tezgahı görmüyor musun???
***
Büyük Ozanımız Nâzım Hikmet Ran'ın dizeleriyle noktalayalım yazıyı:
Siz toprak altında
derin uykudayken
düşmanı çağırdılar
satıldık
uyanın..
Biz toprak üstünde
derin uykulardayız
kalkıp uyandırın bizi..
Şehitler...
Kuvayı Milliye şehitleri
mezardan çıkmanın
vaktidir...
***
Esen kalınız...
TÜM YAZILARI
- Duygularını mas etmiş, muktedir kadın: Kösem Sultan (21 Kasım 2015 Cumartesi)
- Üçüncü perde (09 Eylül 2015 Çarsamba)
- Ve şifremiz çözüldü; 'Dayanışma' (23 Temmuz 2015 Perşembe)
- Emperyalizmin geçmişi ya da mâkuz talihi (04 Haziran 2015 Perşembe)
- Muhafazakâr..! (03 Haziran 2015 Çarsamba)
- Almanya'nın 'Anayasay'ı Koruma Örgütü' (26 Şubat 2015 Perşembe)
- Direnç kırıcıları (22 Ocak 2015 Perşembe)
- Soğuk Duş... (15 Ocak 2015 Perşembe)
- Ekonomi tıkır mıkır (10 Ocak 2015 Cumartesi)
- Emperyalin oyunu (24 Aralık 2014 Çarsamba)
- Emperyalizmin zokası ve altın vuruşumuz (27 Ekim 2014 Pazartesi)
- Kaybolup gitmeden kuşlar... (09 Ekim 2014 Perşembe)
- Körler ve sağırlar (12 Nisan 2014 Cumartesi)
- Muhalif duruş revizyona muhtaç (11 Nisan 2014 Cuma)
- Zehirli gıdalar (10 Şubat 2014 Pazartesi)
- Bumerang..! (08 Ocak 2014 Çarsamba)
- Süper güç, süper sona yaklaştı (08 Aralık 2013 Pazar)
- Büyük resmi görebilmek, büyük plânı anlamak demek.. (22 Ekim 2013 Salı)
- Eş_Şek Analizi: Aslımızdan Kurtulmalıyız..!! (20 Ekim 2013 Pazar)
- Dizi Dizi İnciler.. Hadi Size İyi Uykular.. (18 Ekim 2013 Cuma)
- Doğa adına suç duyurusu (03 Ekim 2013 Perşembe)
- Hugo Chavez’in ardından.. (28 Eylül 2013 Cumartesi)
- İntihar Olaylarındaki Trajik Artış! (11 Eylül 2013 Çarsamba)
- Ülkemde evlilikle ilgili çarpıcı gerçekler (23 Ağustos 2012 Perşembe)
- Dizi dizi inciler, tatlı rüyalar (12 Ağustos 2012 Pazar)
- Yaşamın kıyısından bir sabah (09 Ağustos 2012 Perşembe)
- Sütü bozukluk...! (27 Temmuz 2012 Cuma)
- KATA_KULİ (11 Mayıs 2012 Cuma)
- "Eş_şek analizi: "Aslımızdan kurtulmalıyız!!" (18 Nisan 2012 Çarsamba)
- Dostum Topaç (05 Mart 2012 Pazartesi)
- Tarım tarumar ve yaban ellere teslim (27 Şubat 2012 Pazartesi)
- Doğa adına suç duyurusu (15 Şubat 2012 Çarsamba)
- Dizi emekçilerinin suçu ne? (15 Ocak 2012 Pazar)
- NO WAY..!! (17 Aralık 2011 Cumartesi)
- Yeni Dünya sömürü düzeneği (28 Kasım 2011 Pazartesi)
- Kendi kendini kerten-kele, kendi kendisini tüketirken Türkiye (25 Haziran 2011 Cumartesi)
- Kendisini tüketen Türkiye (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- "Bin Ladin gider, bir Ladin daha itinayla getirilir" (05 Mayıs 2011 Perşembe)
- MateryalİSTANBUL.. (30 Nisan 2011 Cumartesi)
- Psikolojik harekat bir yana, asıl tehlike biyolojik harekatta..!! (22 Nisan 2011 Cuma)
- Dizi dizi inciler hadi size iyi uykular (10 Nisan 2011 Pazar)
- Büyük resmi görebilmek, büyük planı anlamak demek.. (26 Mart 2011 Cumartesi)
- Yaşasın.. Bizim de Fukuşima'larımız olceek!! (18 Mart 2011 Cuma)
- Kuşlar kaybolup gitmeden (05 Mart 2011 Cumartesi)
- Dert çokk.. Derman yok!! (10 Şubat 2011 Perşembe)
- "Mutsuzlar cenneti"nden.. (06 Şubat 2011 Pazar)
- Organize korku imparatorluğu (07 Kasım 2010 Pazar)
- Teknoloji bile kirletilmedi mi? (06 Kasım 2010 Cumartesi)
- Hastalıklı sağlık sistemimiz (01 Eylül 2010 Çarsamba)
- Ne zamana kadar gizleyebilirsiniz ki gerçeği? (16 Temmuz 2010 Cuma)
- Karadeniz ''şantiye'' bölgesi (14 Temmuz 2010 Çarsamba)
- "Aşk-ı vatan" (29 Haziran 2010 Salı)
- CHP'nin yeni MYK üyelerinden doğal beklentiler (28 Haziran 2010 Pazartesi)
- SOL'un temel sorunu (17 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Teknolojik işsizlik (16 Mayıs 2010 Pazar)
- Hapı yutmadan prospektüsü okumadınız mı? (10 Nisan 2010 Cumartesi)
- Zaman paradoksumuz (10 Mart 2010 Çarsamba)
- Türkan Saylanlara neden ihtiyacımız var? (08 Mart 2010 Pazartesi)
- İntihar olaylarındaki trajik artış (24 Şubat 2010 Çarsamba)
- Domuz ekonomisi (27 Ocak 2010 Çarsamba)
- Genç yaşlılarımız… (23 Ocak 2010 Cumartesi)