
Çoğu zaman yaşımız gereği kendimizi bir şeyler ispatlamaya çalışırken buluruz.
İstekli veya isteksiz.
Farkına bile varmayız bazen, yapmış oluruz.
İşte bu psikolojiye verilen ad: 'Ergenlik Dönemi'dir benim gözümde.
Bu dönem illa yirmili yaşlara kadar tamamlanacak diye bir şey yok. Ne yetişkinler var kendini topluma kanıtlamaya çalışan. O toplumun getirdiklerinde kaybolan. Peki neden? Kendin olmak varken neden başkası olmak istersin ki? Yetişkinleri şimdilik bir kenara bırakıp kendi dönemime inecek olursam durum daha da vahim ne yazık ki...
Eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir. Sokakta yürürken bir etrafınıza bakın 15-18 yaş grubuna. Hangisinin elinde sigara yok? Dürüst davranacaksak birbirimize, hepsinde var... Ben birkaç arkadaşıma sordum 'Neden?' diye. Sormasaydım daha az üzülürdüm belki. Nedenlerini kendileri de bilmiyor. Ama ben biliyorum. Bu şekilde kendilerini daha üstün gördüklerini düşünüyorlar. Hadi ama... Gerçekten sigara bir insanı üstün kılabilir mi? Veya daha bilinen bir şekilde 'popüler' yapar mı?
Eğer diğerlerine göre 'popüler' olmak diye, bir şey varsa dahi, bunun yolu kesinlikle sigara kadar basit bir şey değil. Sigara içen gençler; o sigarayı elinizde tutuş şeklinizden, dumanı içinize çekişinize kadar yaptığınız her hareket basit. Siz basitsiniz...
Bu iğrenç şeyi kullanmayanlara saf ve korkak olarak bakıldığı bir dönemde yaşamanın utancını onlar değil ben yaşıyorum. Benim gibi insanlar yaşıyor. E, diyeceksiniz ki; aile kötü örnek. İstemeyene kötü örnek diye bir şey yok. Neyin ne olduğunu bilen insanlarız hepimiz.
Sigara içmek ölümle anlaşma yapmaktır bence. Üzerinde yazıyor yahu! Kendinize gelin de bir oturup düşünün! Bana tek bir tane akıllıca neden söyleyin sesimi çıkarmayacağım. Şu ana kadar söyleyebilen birini görmedim, bundan sonra da göreceğimi düşünmüyorum.
Böyle bir saçmalığın hiçbir gerekçesi olamaz. Bu tamamıyla kişinin kendi isteği doğrultusunda gerçekleşir. Bağımlılığa gelirsek sadece hikâye... Yaşınız kaç ki, bağımlı oldunuz? Zararın neresinden dönülürse kardır ya hani.. siz, hiç zarar edeceğiniz bir işe girmeyin derim ben...
TÜM YAZILARI
- Önce hukuka inanacak sonra demokrasiyi savunacaksın ki... (17 Ekim 2011 Pazartesi)
- Kuşlar sakız sevmez (13 Ekim 2011 Perşembe)
- Baya bi’kayboluyoruz… (18 Eylül 2011 Pazar)
- Kaldıramayacağın taşın altına girmeyeceksin (15 Eylül 2011 Perşembe)
- Sizin Kararınız ve bizim hayallerimiz (11 Eylül 2011 Pazar)
- Ben, bunlara alışamam (08 Eylül 2011 Perşembe)
- Dostluğun dili, dini ve memleketi yok (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Bir kraliçenin yaşam öyküsü (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- 22 Temmuz seçim öncesi (23 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tosca operası ile babam da ağlar (12 Nisan 2011 Salı)
- Kırılmamak ve insanları kırmamak (01 Nisan 2011 Cuma)
- Küçük hanımefendi: Belgin Doruk (27 Mart 2011 Pazar)
- Kırmızı burunlu bir adam vardı (25 Mart 2011 Cuma)
- Ben, her bahar aşık olurum (20 Mart 2011 Pazar)
- Haldun Dormen ile benzerliklerimiz (17 Mart 2011 Perşembe)
- Sizler benim filmlerimle büyüdünüz (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Zeki Müren ile son söyleşi (07 Aralık 2010 Salı)
- Aman dikkatli olun, beni dolandırdılar (24 Eylül 2010 Cuma)
- Tereciye tere satmayın (29 Haziran 2010 Salı)
- İnsan anılarla yaşar, gerisi yalan... (25 Haziran 2010 Cuma)
- Hepimiz şaşırdık artık! (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- İnsanın yılları ile hesaplaşması (08 Haziran 2010 Salı)
- Yıllar sonra yeniden buluşma... (01 Haziran 2010 Salı)
- Harput'ta bir İstanbullu... (31 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Haber Dükkânı’nda.. (05 Mayıs 2010 Çarsamba)