
Konuya nereden, nasıl gireceğim bilmiyorum. İçler acısı bir durum söz konusu. Uzatmadan başlamak istiyorum.
Benden küçük bir kız çocuğu, daha 16 yaşında (bakın dikkatinizi çekmek istiyorum, çocuk...) facebook üzerinden tanıştığı bir erkekle görüşmeye gidiyor. Hem de evden kaçıp yapıyor bunu. Hayır, kesinlikle sanal ortamdan tanışılan biriyle buluşmanın normal olduğunu söylemek istemiyorum. Sadece durumun ciddiyetinin farkına varın diye söylüyorum bunu. Gittiği ilk gün tacize uğruyor bu insandan. İnsan demeye bin şahit lazım ya neyse!
Ama yetti mi? Hayır. Ardından başkaları da tecavüz ediyor bu çocuğa. Sayısını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim...
Peki, insan olmak yemek, içmek, nefes almak mıdır? Yatıp, kalkıp dışarıda dolaşmak mı? Etrafındakileri bırak kendin için en ufak iyi bir şey yapmamak mı? Nedir ne?!
Üzgünüm... İnsan olarak doğan herkes insan olarak ölmüyor.
Peki, bu genç, adam iste her neyse adini siz koyun! Yârin öbür gün kendi evladı olduğunda, biri ona yan gözle baksa kavga etmeyecek mi?
Edecek... Hem de nasıl edecek. Çünkü o baba ya... Erkek erkek! Sonuna kadar savunacak kadınını, kızını.
Hadi oradan! Erkekmiş, babaymış... Bence olması gereken ne biliyor musunuz? Nasıl araba kullanmanın bir yolu yordamı var, bir sınava giriyorsun bir şeyler öğreniyorsun, iste anne baba olmanın da sınavı olmalı. Önüne gelen çocuk doğurunca anne baba olunmuyor.
Biz iki kasık yemek, bir avuç su ile büyümüyoruz. 'Hadi git oğlum-kızım kapı önünde oyna, çok uzaklaşma emi' laflarıyla olmuyor bu işler.
Yeni nesil akıllı, yeni nesil ne yapacağını bilir. Evet, doğru ama yapılan hataların akıllı veya akılsız olmakla alakası yok. Yetiştirilme sekliyle alakası var. Evde veya yakın çevrede ne görüyorsak o şekilde yetişiyoruz. Bize düzgün örnekler lazım. 'Büyüsün de, nasıl büyürse büyüsün.' diyen anne babalar değil.
Buradan anlatmanın çoğu anne-babaya bir katkısı olmayacağı için 'Kaldıramayacağın taşın altına girmeyeceksin.' diyerek artık yorum yapmıyorum.
TÜM YAZILARI
- Önce hukuka inanacak sonra demokrasiyi savunacaksın ki... (17 Ekim 2011 Pazartesi)
- Kuşlar sakız sevmez (13 Ekim 2011 Perşembe)
- İstekli ya da isteksiz (30 Eylül 2011 Cuma)
- Baya bi’kayboluyoruz… (18 Eylül 2011 Pazar)
- Sizin Kararınız ve bizim hayallerimiz (11 Eylül 2011 Pazar)
- Ben, bunlara alışamam (08 Eylül 2011 Perşembe)
- Dostluğun dili, dini ve memleketi yok (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Bir kraliçenin yaşam öyküsü (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- 22 Temmuz seçim öncesi (23 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tosca operası ile babam da ağlar (12 Nisan 2011 Salı)
- Kırılmamak ve insanları kırmamak (01 Nisan 2011 Cuma)
- Küçük hanımefendi: Belgin Doruk (27 Mart 2011 Pazar)
- Kırmızı burunlu bir adam vardı (25 Mart 2011 Cuma)
- Ben, her bahar aşık olurum (20 Mart 2011 Pazar)
- Haldun Dormen ile benzerliklerimiz (17 Mart 2011 Perşembe)
- Sizler benim filmlerimle büyüdünüz (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Zeki Müren ile son söyleşi (07 Aralık 2010 Salı)
- Aman dikkatli olun, beni dolandırdılar (24 Eylül 2010 Cuma)
- Tereciye tere satmayın (29 Haziran 2010 Salı)
- İnsan anılarla yaşar, gerisi yalan... (25 Haziran 2010 Cuma)
- Hepimiz şaşırdık artık! (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- İnsanın yılları ile hesaplaşması (08 Haziran 2010 Salı)
- Yıllar sonra yeniden buluşma... (01 Haziran 2010 Salı)
- Harput'ta bir İstanbullu... (31 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Haber Dükkânı’nda.. (05 Mayıs 2010 Çarsamba)