
KOCAMAN ADAM AĞLAR MI?
BÖYLESİ DOSTLARI VE SEVENLERİ OLURSA AĞLAR TABİİ !!!
İlginç bir kalp krizi gelişmesi...
Eşimi kalp muayenesine götürdüm, eve dönüşte ben kriz geçirdim
Önce, insana şaşkınlık verecek gelişmeyi yazayım
Sonra da ağlatan dostlarımı ve sevenlerimi...
Günlerden 23 Kasım Pazartesi.
Türkiye'ye otomobil ile çoktan yola çıkmış olmalıydım.
Ama eşimin bir kalp rahatsızlığı şüphesi üzerine, muayene için hastane 23 Kasım'a randevu vermişti.
Sırf bu nedenle ben de haliyle seyahatımı ertelemiştim.
O gün eşimin muayenesi için hastaneye gittik. Uzun bir araştırmadan sonra eşimde bir hastalık bulunmadı. Kardiyolog'un odasında sohbet ederken eşime, 'Benim gibi sağlıklıymışsın' dedim. Doktor güldü, Doktora ne kadar sağlıklı yaşadığımı, her gün bir saat 6 bin adım yürüdüğümü, dikkatli yediğimi, inek gibi sürekli yeşillik yediğimi anlattım. Doktor 'Güzel' demekle yetindi.
Eve geldiğimiz zaman, bahçede bir saatlik bir çalışma yaptım.
Sonra eşimle çay masasına oturduk.
Aaaa, o da ne?
Kalbimin üzerinde hafif bir sıkışma oldu. Koltuğa uzandım. İki dakika sonra geçti.
Eşim, 'Sen yukarı odana çık, pijamanı giy ve televizyonunu seyret' dedi.
Eee, emir yüksekten gelince denilenleri harfiyen yaptım.
Ama yatakta tevevizyon seyrederken, kalbimin üzerindeki baskı yeniden başladı.
'Yine geçer' diye düşünürken, bu kez ter başladı. Ne kolumda ve ne de göğsümde sancı yoktu. Sadece kalbimin üzerinde tatsız bir baskı.
Ter başlayınca eşim ev doktorumuzu aradı ve durumu anlattı. Ev doktorumuz muayeneye bile gerek duymadan ambulans çağırdı. 10 dakika sonra ambulans ve ekibi evimdeydi. İlk müdahale sonrasında bana, 'Şu anda kalp spazmı geçiriyorsunuz' dediler.
Derhal Blaricum kasabasındaki Tergooi Hastanesi'ne götürdüler. Yolda gerekli hazırlıkların yapılması için uyarılar yapıldı. Hastaneye girer girmez kalabalık bir sağlık ekibiyle karşılaştık. Anında ameliyathaneye alındım. Sağ kolumdan kateter sokarak kalbime ulaştılar ve tamamen kapanmış olan damarıma iki stent taktılar.
Yoğun bakım odama getirildiğim zaman doktor bana, 'Zamanında müdahale etmeseydik, şu an yaşamıyor olabilirdiniz. İyiki hemen doktoru aradınız' derken, eşim gözyaşı döküyordu.
Eee, verilmiş sadakamız vardı demek...
Çok şükür.
Her şeyde bir hayır vardı.
Öyle ya, eşimin doktor randevusu çıkmasaydı, ben çoktan yollara düşmüş olacaktım.
Kim bilir, o zalim kriz belki de beni yolda yakalayacaktı.
O gün, sevgili dostum Veyis Güngör'ün bürosuna çay içmeye gidecektim. Gitmeyince o da merak etti ve aradı. Ben de durumu anlatınca, beraberinde Kamil Saygı ve Cüret Atilla ile hemen ziyarete geldiler.
Hastaneye kaldırıldığımı öğrenir öğrenmez Blaricum'a gelen dostlarım Veyis Güngör ve Kamil Saygı ile fotoğrafımızı Cüret Atilla çekti
Bir fotoğraf çektiler ve Facebook'a benim yerime birşeyler yazdılar.
İşte o andan itibaren dünyam altüst oldu.
Facebook sayfama mesajlar yağmaya başladı.
Yetmedi telefonum susmadı.
Hastane personeli de şaşırdı.
Zira telefonum susmuyordu.
Bereket ki, bir odada tek başıma kalıyordum da kimseye rahatsızlık vermiyordum.
Telefon eden dostların çoğu, kaldığım hastaneyi sordular.
' Hemen geleceğiz' dediler.
Ben de, 'Gelmeyin' diye yalvarıyordum.
Ertesi gün mesajlar ve telefonlar aynı hızla devam etti.
Öyle mesajlar alıyordum ki, kocaman bir adam (72 yaş) olduğum halde ağlamaktan kurtulamadım.
Her insanın sevmeyeni olduğu gibi, benim de sevmeyenlerimin olduğunu bilecek kadar sezi gücüm vardır. Ama, yakından tanımayanlar dahil (sırf okur olarak), bana gösterilen sevgiye ağlamamak mümkün değildi. İnanır mısınız, bana mesaj gönderenlerin tamamına tek tek teşekkür cevabı yazdım. Tam bir buçuk gün sürdü bu işlem. Hem de elimdeki küçücük telefonla...
Facebook sayfama girenler görebilir.
Şimdi, 'Bu kadar kocaman bir adamsan niye ağladın' diye soracaksınız.
Gelen mesajlara siz de bakabilirsiniz. Sade bir 'Geçmiş olsun' mesajından başka, duygulu sözlerle dolu mesajlar da vardı. 'Bizi bırakıp nereye gidiyorsun' diyenler, 'Biz sensiz öksüz kalırız' diyenler, 'yapacağın daha çok görev var' diyenler. Bu ilgi, duygulanıp ağlamam için yeterliydi zaten. Birkaç örnek mesaj koymak isterdim ama, fazla vaktinizi almayayım.
Taburcu olduktan sonra evde torunum Esra'nın çektiği fotoğraf
27 Kasım Cuma akşam taburcu oldum ve eve geldim. Hemen bilgisayarımın başına oturdum ve mesajları bir de kocaman ekranda gözden geçirdim. Bu ara torunum Esra (15), 'Dede, gelir gelmez işe başladın' demez mi? Nereden bilsin zavallı torunum, okur-yazar ilişkisini, dost ve akraba sevgisini... Eee, madem ki 'Göreve devam dediniz', ben de futbol sevdalıları gibi, 'Pazara kadar değil, mezara kadar' diyorum ve hepinizi gözlerinizden öpüyorum. (Öpebilirim, zira yaş 72)
Allah'a emanet olun !!!
TÜM YAZILARI
- Hollanda'da sahte mülteciseverlik (16 Nisan 2022 Cumartesi)
- Konuşma ahlâkından yoksun kişiler neden revaçta? (13 Şubat 2022 Pazar)
- Noel Baba hakkında bilmediklerimiz (13 Ocak 2022 Perşembe)
- Sefarad sergisi (17 Kasım 2021 Çarsamba)
- Kripto para gerçeği (24 Nisan 2021 Cumartesi)
- Yine Haçlı ruhu! (04 Mayıs 2020 Pazartesi)
- Salgın hastalığı ilmi ve dini açıdan yorumlamak (08 Nisan 2020 Çarsamba)
- Hukuk devleti mi, hakimler devleti mi? (24 Mart 2020 Salı)
- Umutla girdiğimiz 2020 yılı hayal kırıklığı yaratmaz inşallah! (14 Şubat 2020 Cuma)
- Kim ne derse desin, Avrupalı koyun gibi, Türk tilki gibi ! (29 Ocak 2020 Çarsamba)
- En büyük eksiğimiz Lobi faaliyeti ve siyaset (27 Aralık 2019 Cuma)
- Yazamadı (!) (04 Aralık 2019 Çarsamba)
- Olaylara Türkiye’den ve yurtdışından bakış farkı (01 Kasım 2019 Cuma)
- Hollanda Selefilik ile Çalkalanıyor (16 Eylül 2019 Pazartesi)
- Turizmde şımarıyoruz; önlem alınmazsa, turizmimiz çöküşe geçer (31 Ağustos 2019 Cumartesi)
- Her şey olması gerektiği gibi olur inşallah! (26 Haziran 2019 Çarsamba)
- Düşünemiyorum, yazamıyorum, zira yazma şevkim kırıldı (21 Mayıs 2019 Salı)
- İlticacıların, sorunlarını sığındıkları ülkeye taşımamaları isteniyor (12 Şubat 2019 Salı)
- Sosyal medya canavarı... (11 Ocak 2019 Cuma)
- Torpilli olmanın, zirve yaptığı bir dönem yaşıyoruz (21 Aralık 2018 Cuma)
- Adab-ı muaşeret (Görgü kuralları) (31 Ekim 2018 Çarsamba)
- Lozan Antlaşması, iki kutup arasında değişik değerlendiriliyor ama... (17 Ağustos 2018 Cuma)
- Erdal İnönü 92 yıl önce doğmuştu (03 Temmuz 2018 Salı)
- Yeni yıla girerken (27 Aralık 2017 Çarsamba)
- 50 Yıl önce sokaktaki, 'Hemşehrim nerelisin' deyişi özlüyorum (31 Mart 2017 Cuma)
- İçtimai duruma göre hareket etmek... (13 Mart 2017 Pazartesi)
- Aaaah içine tükürdüğüm politika ah! (26 Şubat 2017 Pazar)
- ABD dağılırsa, AB de dağılır (03 Ocak 2017 Salı)
- 1980'leri yeniden yaşıyorum (24 Temmuz 2016 Pazar)
- Türk toplumunun profili değişiyor mu? (30 Haziran 2016 Perşembe)
- Türklüğümü sorgulayanlara (31 Mayıs 2016 Salı)
- Neden kavgacı bir toplum olduk? (30 Nisan 2016 Cumartesi)
- Hollanda'da Türk gazeteciler (!) (14 Mart 2016 Pazartesi)
- Ahmet Çakar'a cevap (10 Ocak 2016 Pazar)
- 2016'ya girerken (04 Ocak 2016 Pazartesi)
- Kendine 'HİÇ' adını yakıştırmış ama, aslında o 'ÇOK' şey... (04 Kasım 2015 Çarsamba)
- Türk Hava Yolları'na hiç yakışmıyor... (18 Ağustos 2015 Salı)
- Süleyman Demirel ile anılar (19 Haziran 2015 Cuma)
- Bosna Felaketi Batı'nın oyunu muydu? (11 Nisan 2015 Cumartesi)
- Türk siyasetindeki komedi (10 Nisan 2015 Cuma)
- Beni megaloman gibi yazmaya zorlayan vurdumduymazlıklar (10 Mart 2015 Salı)
- Önce Türkiye’yi yasa boğan Özgecan (17 Şubat 2015 Salı)