
Geçtiğimiz hafta çok yorucu ve gerginlik dolu çok heyecanlı günler geçirdim. İnsan böyle günlerinde ister istemez bazen eğriyi doğru veya tersine doğru söyleneni eğri anlayabiliyor. Ve sonuçta da ne kadar acıdır; en yakınını, en dost bildiğini ve hatta en sevdiğini yanlış anlıyor, kırılıyor ve de daha ileri giderek kalpler kırıyor. İşte böyle bir olay benim de başımdan geçti. Karşılıklı tüm sıkıntılarımızı ve de sevinçlerimizi bölüştüğümüz yakınımı, tekrar birleştirilmesi imkansız, kırılan kristal bardaklar örneği kırdım döktüm ve de en acısı; biraz da çok değer verdiğim gururunu incittim galiba...
BU ACIYI YAŞARKEN
Ve de "kırdığım kalbi nasıl tamir ederim?" diye düşünürken; geçen akşamki "Pop Star Alaturka" programında, değerli
dostum Selami Şahin'in sesinden dinlediğim ünlü bir şarkısı beni biraz olsun kendime getirdi. Selami Şahin bu güzel eserinde:
"Yalan yalan yalan, seni sevmediğim yalan,
Kızgın bir anımda söyledim yalan
Sen yoksan her şey eksik, sen varsan her şey tamam,
Neyim varsa al götür hepsini, yalnız seni paylaşamam..." diyordu. Çok etkiledi beni bu şarkısı ve yılların öncesine götürdü... 1981 yılına...
Ankara'da "Cafe Bulvar" adlı lokalde piyano çalıp şarkılar söylüyordum. Aysel Gürel'in bana verdiği şarkı sözlerini besteleyerek, sinemayı bir kenara atıp müziğime döndüğüm yıllardı... İşte bugünlerin birinde çok sevdiğim sanatçı dostum Gülen Kıpçak, konservatuvarda okuyan biricik oğlunu görmek için Ankara'ya gelmişti. Mutlu bir evlilik yaşıyordu o yıllar ve sevdiği eşi de ünlü bir reklamcıydı.
BİR TAŞLA İKİ KUŞ
Sevgili Gülen'in niyeti bir taşla iki kuş vurmaktı. Hem oğlunu görüp hasret giderecek, hem de benimle biraz dertleşecekti. Ertesi gün benim müzik yaptığım lokalde buluştuk. Hüzünlüydü biraz... Eşiyle tatsız bir tartışma yaşamış ve kolay barışılamayacak bir sonuçla İstanbul'dan ayrılıp Ankara'da tiyatro eğitimi yapan oğlunun yanına gelmişti.
Acılarını benimle bölüşmesinden anladığımca pişman olmuştu benim Gülen kardeşim... Pişmanlığını da aşağıda sizlerle bölüşeceğim cümlesiyle anlatmıştı bana;
"Nasıl boş bulundum, nasıl söyleyebildim o kötü sözleri? Evet evet, hiddet ve şiddetime yenilmiş, öfke balı yemiştim." cümlesiyle tamamlamıştı pişmanlık dolu hikayesini...
Arkadaşımın son cümleleri çok etkilemişti beni... Öfke balı yemek... Çok ilginç gelmişti bana bu söz... İçinde derin bir sevgi duygusunu barındıran güzel bir atasözüydü sanki...
ANILAR AYSEL'DE DEĞERLENİYOR
Ankara'daki müzik çalışmalarım bitince İstanbul'a film çalışmalarıma döndüm tekrar... Yeni projelerimizi bölüşmek üzere evinde buluştuk Aysel'in bir akşam üzeri...
Şurdan, burdan, dereden tepeden konuşurken sözümüz Ankara'da yaşadığım olaya geldi. Ve Aysel Gürel'e "öfke balını yedim" sözünün yaşanmış hikâyesini anlattım. "Benim çok hoşuma gitti, bu anıdan bir şarkı sözü çıkabilir" dedim.
Sözlerime aynen katılmıştı Aysel Gürel... Karşılıklı kalem kağıtlarımızı alıp bu ayrılık şarkısının şarkı sözlerini karalamaya başladık. Bu olayın Aysel Gürel imzalı şarkı sözünü aynen aktarıyorum sizlere...
"Ne arzum ne emelim, ne talihsiz kaderim,
Kör müydüm göremedim, öfke balını yedim...
Başımdan gitti aklım, bırak beni git dedim.
Bir an hırsa kapıldım, öfke balını yedim.
Gidince içim yandı, dünyam döndü karardı,
Dilimde kaldı tadı, öfke balını yedim.
Şimdi buruk anılar, acımsı bir tadı var,
İçimde bir yer yanar, öfke balını yedim."
ŞİMDİ GÖREV BANA DÜŞÜYOR
Şu an okuduğunuz "kırılmamak ve insanları kırmamak" üzerine yazdığım yazı, bana Aysel Gürel imzasıyla, birlikte şarkı sözü haline getirdiğimiz unutulmuş ve bir kenara konulmuş bir şarkı sözünü anımsattı bana...
Şimdi ilk kutsal görevim, bu güzel şiiri bestelemek olacak. Ve bu yeni şarkımı, kalplerini kırdığım dostlarıma, sevgililerime ve sevgilere armağan edeceğim.
Ve yazımın sonunda sizlere bir öğüdüm var. Ben yerine getirebilecek miyim bilemem ama sizlerden bir büyüğünüz olarak kimsenin kalbini kırmamanızı ve kimsenin gurur ile oynamamanızı rica ediyorum.
Ben yaptım, siz yapmayın.
Ben kırdım, siz kırmayın.
Ben incittim, siz incitmeyin...
Yapılan hataları tamir etmek o kadar zor oluyor ki... Dikkat edin, yediğiniz bal, katıksız gerçek bal olsun. Sakın ama sakın "öfke balı" yemeyin.
TÜM YAZILARI
- Önce hukuka inanacak sonra demokrasiyi savunacaksın ki... (17 Ekim 2011 Pazartesi)
- Kuşlar sakız sevmez (13 Ekim 2011 Perşembe)
- İstekli ya da isteksiz (30 Eylül 2011 Cuma)
- Baya bi’kayboluyoruz… (18 Eylül 2011 Pazar)
- Kaldıramayacağın taşın altına girmeyeceksin (15 Eylül 2011 Perşembe)
- Sizin Kararınız ve bizim hayallerimiz (11 Eylül 2011 Pazar)
- Ben, bunlara alışamam (08 Eylül 2011 Perşembe)
- Dostluğun dili, dini ve memleketi yok (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Bir kraliçenin yaşam öyküsü (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- 22 Temmuz seçim öncesi (23 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tosca operası ile babam da ağlar (12 Nisan 2011 Salı)
- Küçük hanımefendi: Belgin Doruk (27 Mart 2011 Pazar)
- Kırmızı burunlu bir adam vardı (25 Mart 2011 Cuma)
- Ben, her bahar aşık olurum (20 Mart 2011 Pazar)
- Haldun Dormen ile benzerliklerimiz (17 Mart 2011 Perşembe)
- Sizler benim filmlerimle büyüdünüz (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Zeki Müren ile son söyleşi (07 Aralık 2010 Salı)
- Aman dikkatli olun, beni dolandırdılar (24 Eylül 2010 Cuma)
- Tereciye tere satmayın (29 Haziran 2010 Salı)
- İnsan anılarla yaşar, gerisi yalan... (25 Haziran 2010 Cuma)
- Hepimiz şaşırdık artık! (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- İnsanın yılları ile hesaplaşması (08 Haziran 2010 Salı)
- Yıllar sonra yeniden buluşma... (01 Haziran 2010 Salı)
- Harput'ta bir İstanbullu... (31 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Haber Dükkânı’nda.. (05 Mayıs 2010 Çarsamba)