
Bu haber dükkanında ilk yazım olacak heyecanlıyım:)
Bu gün Haber Dükkanı Genel Yayın Yönetmeni Ümit beyle biraz mülahaza ettik, ordan burdan.. 17. Aralık güne gerçekleşen Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu ile ülke gündemi sancılı ve sıkıntılı bir sürece daha girmiş oldu.
Yaşanmakta olan olaylar tabiki ülkenin asli sahibi millet adına üzüntü ve endişe verici bir durum sergiliyor. İhlal ve iğfal edilen, yıllardır mazlum milletin "hakları" oluyor.
Bu durum dünya kurulduğundan beri böyle süre gelmiş ve bir ata sözü ile de bağlanmış: "Bu işler böyle gelmiş böyle gidecek."
"Bu söze karşı yok mu yapacak bir sey?"
"Yok be kardeşim," demek zorunda kalıyor insan..
Babam inşaat müteahhidi, çalışkan, dürüst bir insandır. Allah başımızdan eksik etmesin şu anda 83 yaşında, asla yanlış ve gayrimeşru işleri benimsemez ve yapana da selam vermez bir yapıda adamdır.
20 yıl önce tapuya harç yatırmaya gidiyoruz; taksideyiz, Karaköy'dü sanırım ve satışlar var. Tapu memuru işi kasten ağırdan alıp savsaklıyor ama bizim işte aciliyet var! Ben, içten içe sinirlenip kızıyorum ama gelin görün ki; elden ne gelir!. Memurun cebine para sıkıstırdı, ben haksızlık karşısında öfkelenip söyleniyorum: "Biz bunları böyle alıştırıyoruz" diye..
Taksici de benden yana :)
Babam: "Oğlum bu adam buranın kralı, sen de kralın eline düştün ne yapacaksın, adam işini yapmıyor, savsaklıyor dolayısı ile; bu iş rahmetli Özal'ın, "Benim memurum işini bilir" noktasına geliyordu..
Buradan nereye geleceğim şuraya; aslında Türkiye'nın özetle hali şudur:
Hırsızın; hırsız karıncaların hırsız maymunların yanında fark edilmesi, yakalanması pek mümkün değildir. Çünkü karıncalar kalabalık ve küçük lokmalar halinde çalarlar. Çapları ve büyüklükleri dahilinde fark edilmezler.. Oysa ki; yapılan ortak müşterekte, imkânlar ve çapları büyüklüğünde özünde aynı iştir: HIRSIZLIK.
Bu ülkede hiç kimse kendisini başkalarından daha "dürüst" ve daha "ahlaklı" görmesin lütfen. Geçiniz bu işleri..
"Menafati var" diye, de düşünmeyiniz lütfen. Çünkü yanılırsınız.
Alın size küçük bir örnek: Bir "alışveriş fişi" bile, toplumsal dayanışma ve sosyal paylaşım noktasında, düpedüz "haksız menfaat" temin etmektir. Açıkçası, diğer namuslu davranış sergiliyenlerin hakkını çalmaktır. Haksız çıkar sağlamak ile hırsızlık arasında pek bir fark yoktur. Aynı kapıya çıkarlar.
Ve insanların basitçe kendilerini Allah'ın en sevgili kulu görme iç güdülerine de bi'meraklıyım bilemezsniz. Sanki kendileri "cennetin başmüdavimi" olacaklarmışçasına bir haldeler ki; sormayın gitsin..
Yazımın başlığını da söyle oluşturdum:
KOBİLER (üretenler yatırımcı emekçiler) bu gruptakiler insan ve sosyal sorumlulukları bünyesinde barındıran sınıftır.. Azimkar, helal lokma yiyen, ürteken, mütessebis, idealist, dürüst, kanaatkar, inançlı, vatanseverdirler ve en önemli meziyetleri çalışmaktır.
LOBİLER (üretenleri sömürenler) işbirlikçi, ülke menfatlerini dış güçlerin heva ve heveslerine peşkeş çektiren bir bölümü eğitimli, bir bölümü sermayeli, çağdaş, modern yaşayan, sözde sosyal olan, maniplasyoncu, rantiyeci, irade koyucu sınıfdır; aynı zamanda kısımen gizli yöneticidirler..
BOBİLER (akılsız kemik yalaycı Karabaşlar) aklı olmayan, sadece yemeye ve yatmaya sabahlara kadar köpek gibi gezip eğlenmeyi yaşamak zanneden, kobilerin mallarına göz diken, kemik bulamayınca havlamayı, yaygara ve koro halinde yapmaya yatkın olanlar.. Bunların sosyal sorumluluk duyguları köpeğin kapıdakı konumu gibidir; acıkınca havlarlar, yağlı bir kemik bulunca susarlar ve yalarlar. Günlük yaşarlar, inanç ve imanları zayıftır, akli melekeleri pek yerinde değildir. Çok iyi havlarlar. Ülkeye sahip çıktıklarını, bekçilik yaptıklarını iddia ederler ama lobiciler tarafından beslenirler..
Yukarda fazla açmadan arz ettiğim nedenlerden dolayı da bu ülkenin büyüme refahını yakalamak gibi bir şansının olmadığı ayan beyan ortadır.
Olan yine kobilere olur, lobiler ve karabaş bobiler; "o gider başkası gelir" noktasında rahatlık ve rahavet içindedirler.
Rahmetli Karadenizli Emin dayının bir lafına değinmeden geçemiyeceğim. Derdi ki; "oğlum işim namusumdan önce gelir, çünkü işi olmayan adamın artık bu çağda namsu da tehlikededir"
Evet, çağımız aynen böyle bir çağdır.
Bir sonraki yazımda hükümet ve cemaat üzerine düşüncelerimi dile getireceğim.
Sağlıcakla kalınız.
TÜM YAZILARI
- Ekonomide Rezonans etkisi.. (20 Ekim 2018 Cumartesi)
- Buz ile güneş (19 Mart 2018 Pazartesi)
- FETÖ'nün terörizmi. (30 Temmuz 2016 Cumartesi)
- "Özgürlük Savaşçıları"nın yeni hedefi: Avrupa (15 Temmuz 2016 Cuma)
- Kamu vicdanı ve tarih sahnesinde legal kalabilmek (23 Şubat 2016 Salı)
- Türkiye'de çatışma çıkmaz (06 Ocak 2016 Çarsamba)
- Türkiye'de olmayan nedir? (02 Ocak 2016 Cumartesi)
- Yanlış basın! (29 Mayıs 2015 Cuma)
- Basının denetimi meşrudur (23 Mayıs 2015 Cumartesi)
- Haset, kin ve ihtiras! (28 Aralık 2014 Pazar)
- Rasyonel müslümanlık.. (03 Ekim 2014 Cuma)
- Statüko, bürokrasi, teokrasi, demokrasi... (28 Ağustos 2014 Perşembe)
- Keyif üstüne keyif yaşamak ister misiniz.. (10 Mayıs 2014 Cumartesi)
- Faceb..k/uma dokunma, tiridine banarım! (08 Mart 2014 Cumartesi)
- Tarık Bin Ziyad ve gemileri yakmak (24 Şubat 2014 Pazartesi)
- Hilebazın vitrin süsleri: II (13 Şubat 2014 Perşembe)
- Hilebazın vitrin süsleri: I (16 Ocak 2014 Perşembe)
- Aklımızla oynanıyor (01 Ocak 2014 Çarsamba)
- Pes etmek yok! (21 Ekim 2013 Pazartesi)