
O bir "Küçük Hanımefendi" doğdu...
Öyle yaşadı ve yine de öyle yaşıyor çevirdiği filmlerle...
Aslında bir dramdı Belgin Doruk'un hayatı...
Herkes ona hayrandı ama o, kimseye hissettirmediği, kimseyle bölüşmediği bambaşka bir dünyada yaşıyordu... O benim sinema yaşamımda; en çok saygı duyduğum ve de en çok sevdiğim arkadaşlarımın başında gelmiştir, yıllar boyu... O gerçekte de, filmlerinde de olduğu gibi gerçek bir hanımefendi olmuş, tüm olumsuzluklara rağmen bu önemli kişiliğini yaşamının sonuna kadar korumasını bilmiştir... Asil ve doğru bir insandı Belgin... Duygularını açık açık anlatmaktan gurur duyan, saygılı bir insan... Belki güçlü bir oyuncu değildi ama, kültürlü ve prensiplerine baplı bir oyuncuydu... Mesleğine sonsuz bir saygısı vardı... Heyecanlıydı... Ve de en önemlisi dost...
Önceleri mutlu yaşadı...
Filmleriyle zirveleri yakaladı ama, sonunda çok acı bir son bekliyordu kendisini... Herkesten, tüm sevenlerinden kaçtı yıllar boyu... Kimse göremedi onu senelerce... Ve bir gün sevenlerinin karşısına; filmlerindeki zarafet ve inceliğin aksine, pek çok kilo almış şişman bir hanımefendi olarak karşımıza çıktı... O da, birkaç kez... Ve bu acı günlerinde; hayata küskün olup kimseyle görüşmediği günlerin birinde, beni Bebek'teki evine kabul etti... Hem sohbet ettim uzun uzun, hem de yaşamındaki son röportajını gerçekleştirmiş oldum... "Belgin'i ve Belgin'in son yıllarını sizlere daha iyi anlatabilirim" düşüncesi ile sizlere; bu çok özel sohbetimden bazı bölümleri, aktarmak istiyorum...
YILLAR SONRA YÜZYÜZE...
Gözlerimin içine dostlukla uzun uzun bakıp, yaşadıklarını hüzünle anlatmaya başladı... Hayatı tekrar yaşıyor gibiydi... "Seninle pek çok film çevirdik... Ama, ah o Kanlı Nigar... Ömrümce unutamayacağım çalışmalarımdan biri olmuştur Kanlı Nigar... Bana attırdığın göbekleri, gerdan ve kalça kıvırtmalarını hala unutamam... Çok yorulmuştuk ama, değmişti doğrusu... Bu filmler; aradan uzun yıllar geçmesine rağmen, değerlerini asla kaybetmemiştir... Ah bir de renkli olsalardı..." "Siyah beyaz oluşları da ayrı bir güzellik" dedim... Katıldı görüşüme... Gerçek de buydu... Devam etti sohbetimize: "Gerek çevirdiğim filmler; gerekse şirketimizin iş durumlarının bozulması, bir hayli yıpratmıştı beni o yıllarda... Hem aldığım kiloları vermek, hem de yorgunluğumla boğuşmak için aldığım haplar beni deliye çevirmişti..."
Anlattıkça duygu doluyordu sevgili Belgin Doruk... Eşinin bunalımlarını paylaşmak için, bir dönem moda olmuş olan sahneye çıkıp şarkı söyleme şartlarına da boyun eğmişti... Bir dostuyla konuşurken bile ezik bir tavır takınan Belgin, sahneye çıkıp nasıl şarkı söyleyebilirdi?.. Nasıl ki olamadı da... İstanbul çalışmaları tam bir yıkılış oldu Belgin için... Sahne anlaşmasına göre, İzmir'e gitmesi de gerekiyordu... İstanbul fiyaskosunun devamını sevgili Belgin, bakın nasıl anlattı bana... " İstanbul'da çok kötü geçen sahne günlerimden sonra, İzmir Fuarı vardı anlaşmamızda... Çaresiz İzmir'e gittim... Ama bitiremedim fuarı...
Yapamıyordum, hastaydım... Anlattım, bu iş benim yapabileceğim bir iş değildi... Nasıl ki sonu gelmedi... Otelde rehin kaldım... Çünkü parasızdım, çünkü gazinoculardan paramı alamamıştım..." Yıkılışı, zirvedeki yılları yakalamasından daha kolay olmuştu... Devam etti: " Sekiz yıl doktorlarla boğuştum, sekiz yıl acılarla mücadele ettim... Neler çektiğimi bilemezsin... Her doktor sanki sözleşmiş gibi, aynı tedaviyi uyguladı bana... İki iğne, bir diyazem... Günler boyu zangır zangır titredim... O ara annemin evine dönmüştüm... Kardeşim Oya dayanamamış, beni apar topar Şişli'deki Fransız hastanesine kaldırmış..." Belgin Doruk'un gözlerinde bir an mutluluk ışıkları yanmıştı sanki... " Şimdi çok mutluyum" dedi... "- Sağlığım yerimde... Bir kız bir erkek, iki torunum var... Ödüllerimle, halkın sevgisiyle ve de beni büyüten filmlerimle yaşıyorum..."
NE YAZIK Kİ YAŞAYAMADI...
Sizlere bazı acı günlerini aktardığım Belgin Doruk ile yaptığım bu son söyleyişimi, yazımın başındaki bir cümle için özür dileyerek bitirmek istiyorum sevgili arkadaşım için: " O çok iyi bir oyuncu değildi" demiştim... Oysa şimdi düşünüyorum da... Yaşadıkları gözüyle bakarsak, sinemamızdaki en büyük oyuncu Belgin Doruk'muş meğer... Yaşamı boyu; ölünceye dek, tüm acılarını içine gömüp mutluluğu oynamış bizlere... Onun sevgi dolu bakışları ve zarif tebessümü; filmlerinde, fotoğraflarında ve de gönüllerimizde ölümsüz bir ışık olarak yanacak... Hiç kimseyi kırmayan, hiç kimseyi incitmeyen güzelliğiyle anacağız onu, filmlerini izledikçe... "Allah rahmet eylesin" diyemiyorum; çünkü o, gökyüzünde yaşayan yıldızların arasında ki yerini çoktaaan aldı...
TÜM YAZILARI
- Önce hukuka inanacak sonra demokrasiyi savunacaksın ki... (17 Ekim 2011 Pazartesi)
- Kuşlar sakız sevmez (13 Ekim 2011 Perşembe)
- İstekli ya da isteksiz (30 Eylül 2011 Cuma)
- Baya bi’kayboluyoruz… (18 Eylül 2011 Pazar)
- Kaldıramayacağın taşın altına girmeyeceksin (15 Eylül 2011 Perşembe)
- Sizin Kararınız ve bizim hayallerimiz (11 Eylül 2011 Pazar)
- Ben, bunlara alışamam (08 Eylül 2011 Perşembe)
- Dostluğun dili, dini ve memleketi yok (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Bir kraliçenin yaşam öyküsü (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- 22 Temmuz seçim öncesi (23 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tosca operası ile babam da ağlar (12 Nisan 2011 Salı)
- Kırılmamak ve insanları kırmamak (01 Nisan 2011 Cuma)
- Kırmızı burunlu bir adam vardı (25 Mart 2011 Cuma)
- Ben, her bahar aşık olurum (20 Mart 2011 Pazar)
- Haldun Dormen ile benzerliklerimiz (17 Mart 2011 Perşembe)
- Sizler benim filmlerimle büyüdünüz (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Zeki Müren ile son söyleşi (07 Aralık 2010 Salı)
- Aman dikkatli olun, beni dolandırdılar (24 Eylül 2010 Cuma)
- Tereciye tere satmayın (29 Haziran 2010 Salı)
- İnsan anılarla yaşar, gerisi yalan... (25 Haziran 2010 Cuma)
- Hepimiz şaşırdık artık! (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- İnsanın yılları ile hesaplaşması (08 Haziran 2010 Salı)
- Yıllar sonra yeniden buluşma... (01 Haziran 2010 Salı)
- Harput'ta bir İstanbullu... (31 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Haber Dükkânı’nda.. (05 Mayıs 2010 Çarsamba)