
Düşünün... Yolda yürüyorsunuz. Güzel bir İstanbul turu yapıyorsunuz. Yoruldunuz ve bir simit alıp oturuyordunuz. Simidinizi etrafınızdaki kuşlarla paylaşmak istediniz. Harika... Ne kadar da düşüncelisiniz.
Minik parçalar yapıp atıyorsunuz simit parçalarını güzel kuşlara. Hepsi etrafınıza toplanıp size saygı duyarcasına, minnet edercesine sakince gelip parçacıklarını alıp uzaklaşıyorlar. Ama bir bakıyorsunuz ki bir tanesi yiyemiyor. Garip... Genellikle kaçırmazlar böyle fırsatları. Hadi daha dikkatli bakın... Ağzını dahi açamıyor gördünüz mü? Neden? Anlatmama izin verin...
Sakız alıp çiğniyorsunuz, sıkılıp yere atıyor, tükürüyorsunuz. Sonra bu küçücük hayvanlar onları ekmek parçası zannedip yemeye çalışıyor. Ve yutamıyorlar. Bu da yetmezmiş gibi ağızlarına yapışıp kalıyor. Ne yemek yiyebiliyorlar ne de su içebiliyorlar. Ağızlarını dahi açamıyorlar. Sonra sizin, bizim keyfimizden hayatlarını kaybediyorlar.
Bu adil mi? Yani bizim keyfi kullanıp attığımız bir sakız yüzünden hayatlarını kaybetmeleri. Bu hayvanların hayatlarını almak... Nasıl tamamlanır ki bu cümle? Küçücükler, hiçbir savunmaları yok. Anlatamazlar ki bize dertlerini. Hayat zaten onlar için yeterince zor iken bir de biz zorlaştırıyoruz. Genelleme yapacak olursak hiçbir hayvan, hiçbir canlı üzerinde böyle korkunç bir şey yapma hakkına sahip değiliz.
Ve şuan ben bu yolda belki de yalnızım. Ama elimden geleni yapıp bir kampanya başlatmak istiyorum. Henüz nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyorum. Çünkü haberi ilk okuduğum da tüylerim diken diken oldu. Ben de yeni öğrendim. Keşke daha önceden haberim olsaydı dedim ama ne çare. Bu hayvanları o halde düşündüm. Şimdiye kadar üzülmek dışında bir şey yapmadım. Çok kısa bir zaman içinde başlayacağım ama. 3 veya 5 kuş. Fark etmez. Önemli olan bir canlının hayatını kurtarmak.
İnsan yapısı bu. Belki siz de şimdi bir şeyler yapmak istiyorsunuz. Ama lütfen eğer böyle bir düşünceniz varsa vazgeçmeyin. Onların ölmesine biz bir etkensek eğer, yaşamalarına da büyük bir etki yapabiliriz.
Olaya bir hayvanı kurtarmak yerine bir 'can' kurtarmak olarak bakın. Bu belki içinizde bir şeylerin uyanmasına sebep olur. Daha duyarlı bir toplum için, insan olmanın bilincine varmak için...
TÜM YAZILARI
- Önce hukuka inanacak sonra demokrasiyi savunacaksın ki... (17 Ekim 2011 Pazartesi)
- İstekli ya da isteksiz (30 Eylül 2011 Cuma)
- Baya bi’kayboluyoruz… (18 Eylül 2011 Pazar)
- Kaldıramayacağın taşın altına girmeyeceksin (15 Eylül 2011 Perşembe)
- Sizin Kararınız ve bizim hayallerimiz (11 Eylül 2011 Pazar)
- Ben, bunlara alışamam (08 Eylül 2011 Perşembe)
- Dostluğun dili, dini ve memleketi yok (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Bir kraliçenin yaşam öyküsü (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- 22 Temmuz seçim öncesi (23 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tosca operası ile babam da ağlar (12 Nisan 2011 Salı)
- Kırılmamak ve insanları kırmamak (01 Nisan 2011 Cuma)
- Küçük hanımefendi: Belgin Doruk (27 Mart 2011 Pazar)
- Kırmızı burunlu bir adam vardı (25 Mart 2011 Cuma)
- Ben, her bahar aşık olurum (20 Mart 2011 Pazar)
- Haldun Dormen ile benzerliklerimiz (17 Mart 2011 Perşembe)
- Sizler benim filmlerimle büyüdünüz (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Zeki Müren ile son söyleşi (07 Aralık 2010 Salı)
- Aman dikkatli olun, beni dolandırdılar (24 Eylül 2010 Cuma)
- Tereciye tere satmayın (29 Haziran 2010 Salı)
- İnsan anılarla yaşar, gerisi yalan... (25 Haziran 2010 Cuma)
- Hepimiz şaşırdık artık! (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- İnsanın yılları ile hesaplaşması (08 Haziran 2010 Salı)
- Yıllar sonra yeniden buluşma... (01 Haziran 2010 Salı)
- Harput'ta bir İstanbullu... (31 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Haber Dükkânı’nda.. (05 Mayıs 2010 Çarsamba)