
Materyalistanbul'dan, kapitalistanbul'dan kopmak ya da kopmamak..
....
William Shakespeare'den bir tirad ile sürdürüp noktalamalı yarım kalan cümleyi;
"İşte bütün mesele de bu..!"
Önce varoşların oluşmasını teşvik et, bir güzel destekle, gecekondu sektörünü yüreklendir..
Sonra..
Ardından da yıllar sonra o varoşları belediye dozerleriyle yok edip yerine ultra lüks gökdelenleri, residence'ları dikerek rant alanları haline getir..!!
Ve nihayet dikil kamuoyunun önüne, "Materyalİstanbul'u şimdi finans merkezi haline getirmeye hazırız" de ve taksit taksit rant için pazarlamaya başla..
Hangi aklın ürünüdür?
Böylesi tarihi olan bir kültür kentini bir finans merkezine dönüştürmek!!..
Bu ilkel dürtüyle, kente ve insanlığa yapılabilecek en büyük kötülüktü kuşkusuz..
Normal durumdayken İstanbul, öyle kendi halindeyken, rant kaynağı ve beton azmanı bir tür Materyalİstanbul'a dönüşmesi, bu tuhaf ve sancılı mutasyon süreci kolay olmadı..
Şu karşınızda duran metamorfoz resim, o kadar acılı, çetrefeli, uzun bir zamana yayılı, hazin bir geçiş taksimi oldu ki aslında..
Dile kolay, tarihi ve kişiliği olan ve güzelliğiyle dillere destan, eşsiz bir diyârı materyal olarak kullanılır hale getirmek..
Bizim 68'li kuşağın mensuplarına, eski kültür kentini sorun ve ardından göz bebeklerine bir bakın, hemen anlarsınız acı gerçeği aslında..
Bu tuhaf, duygusuz, betonlaşmış, ucûbe ne kelime, bir kazulet kent dönüşümüne neden olan onca etkeni, hemen öyle bir çırpıda sayabilmek kolaycılığına kaçmamak gerek..
Örneğin size herşeyin lahmacunun soğan kokusunun bu kente nufuz etmeye başlaması bir milâttı demeyeceğim.. Çünkü daha da köklü nedenlere dayanır bu mutasyon..
Değişimi süreç içinde tam anlamıyla, tüm boyutları itibarıyla anlatabilmek ise hem mümkün, hem de zor..
Zira sözcüklere sığmayan, yazıyla anlatılamayacak kadar köklü değişimlerdir bunlar..
BİR TARİHİ HAZİNEYE, AÇIK HAVA MÜZESİ BİR KENTE BU KADAR MI HOYRATÇA DAVRANILIR_?
Tarihi dokusu, o kendine özgü kültürü böylesine mi gaddarca yokedilir..??
Mâsum, konuşurken ya da gülerken hafif utanarak yüzü kızaran kumral bir genç kızın, süreç içerisinde, globalleşen ahlaki yapısı, liberalleşen piyasa ekonomisi sayesinde, olumsuz tüm çevresel koşullara paralel, ruhen ve fizikman çökmüş, hayli geçkince, kara gözlü, kara kaşlı, kaşarlaşmış çakma sarışına dönüşmesi katı gerçeğine şaşmamak gerek esasen..
Sihir tamamen bozulmuştur anlayacağınız..
Bunca berbat katma değersizliği ve kötüye kullanımı düşününce bundan daha doğal ne olabilir..
Siyah-beyaz Türk filmlerinin ada sahili şarkılı İstanbul'undan günümüz materyalistanbul'una geçişi, en az yeni yetişen genç kuşakları etkiliyor olmalı kanımca, çünkü eskiyi, eski halini, ona dair tutkuyu, gelenek ve göreneklerini bilmiyorlar nasıl olsa..
Üstad Yaşar Kemal de "Deniz Küstü" romanında, ana tema olarak İstanbul'un çürüyen doğasını seçer. Deniz insanının kentteki yaşam serüveninden hareketle bir kentin çöküşünü, yozlaşmasını, yabancılaşmasını ve deniz doğasının yok oluşunu anlatır..
Bu romanda, büyük kentin tüm karmaşası, girift sorunları, yanı sıra güzelliği de anlatılır. İstanbul'un çürümüşlüğü gözler önüne seriliyor. Yaşar Kemal'e göre küsme, aslında hayattan bir kopuş değildir. Yaşama sevincinin bir parçasıdır..
Romanın kötü kişisi Zeynel'in, o sembolik kişiliği üzerinden ise İstanbul'un da giderek bozulmasına, hızla yozlaşaşak çirkinleşmesine değinilir..
Üstad Yaşar Kemal, deniz insanının kentteki yaşam serüveninden hareketle, bir büyük kentin büyük çöküşü, yozlaşarak yabancılaşmasını ve deniz doğasının da tüm canlılarıyla birlikte hızla yok oluşunu anlatır..
Merhum yaşam mimarı, güzel insan Çelik Gülersoy'la, rahatsızlığı nedeniyle tedavi sürecindeyken ziyaret etmiş, daha sonra da (ölümünden az önce) bir tv söyleşisi için Büyükada'ya tekrar kendisine gitmiştim.. Ne hazindir ki, bu son söyleşiydi.. İstanbul'u, değişim sorunlarını da ve diğer konuları da konuşmuştuk.. İstanbul aşığı Gülersoy, bir ara adanın 50 yıllık balıkçısına uğrayıp uğramadığımı sordu.. Bana haber konusu armağan etmişti.. Hemen 2 saat sonra görüştüğüm ihtiyar balıkçı Büyükada çevresinde 50 yıl önce 100'ün üzerinde balık türü olduğunu, isimlerini tek tek sayabileceğini ve günümüzde bu sayının sadece 12'ye düştüğü gerçeğini açıklamıştı o röportajda.. Nicesinin türleri yokedilmişti!!.. Kalan türler konusunda da çok kaygılıydı..
Bu olgu günümüzde, daha da ağır hissedilmekte ve giderek bu kenti bambaşka bir hüviyet içerisine itmektedir.. Büyük karmaşası, tedirgin eden güvenliksizliği, her yanı sarılmış olması nedeniyle o devasa kirliliği, sinir tellerini harap eden gürültüsü, etrafındaki potansiyel patlayıcı çöp dağları, insanı tüketen trafik yoğunluğuyla yaşamı değil, çürüyerek ve zehirlenerek yavaş ya da hızlı bir sonu = ölümü davet eden bir megakenttir artık Materyalİstanbul..!!
En iyi köşelerinde, bahçe ve mâlikanelerine yüksek duvarlar çeken çok büyük servet sahibi olanların hüküm sürdüğü, parası ve dolayısıyla sosyal güvenliği olmayanların ise kıyı köşede 40 metrekare, iki göz odada, ayakta durabilmekte bile zorlandığı bir çelişkiler yumağı kent: Materyalİstanbul..
**
.....
Yazının devamına ilişkin henüz tam olgunlaşmadığı kanısını taşırken, hâlâ konu hakkında düşünmeye ve çala kalem, daha doğrusu dolmakalemle karalamayı sürdürüyorum şimdilik..
Çünkü, nostaljik ve kaçınılmaz bir alışkanlıktır dolmakalem.. O kokusunu, kağıt üzerinde çıkardığı sesi ve kelimelerle vals yapışını yakın hissetmek, yeri doldurulamaz bir keyif.. :)
Esen kalınız..
TÜM YAZILARI
- Duygularını mas etmiş, muktedir kadın: Kösem Sultan (21 Kasım 2015 Cumartesi)
- Üçüncü perde (09 Eylül 2015 Çarsamba)
- Ve şifremiz çözüldü; 'Dayanışma' (23 Temmuz 2015 Perşembe)
- Emperyalizmin geçmişi ya da mâkuz talihi (04 Haziran 2015 Perşembe)
- Muhafazakâr..! (03 Haziran 2015 Çarsamba)
- Almanya'nın 'Anayasay'ı Koruma Örgütü' (26 Şubat 2015 Perşembe)
- Direnç kırıcıları (22 Ocak 2015 Perşembe)
- Soğuk Duş... (15 Ocak 2015 Perşembe)
- Ekonomi tıkır mıkır (10 Ocak 2015 Cumartesi)
- Emperyalin oyunu (24 Aralık 2014 Çarsamba)
- Emperyalizmin zokası ve altın vuruşumuz (27 Ekim 2014 Pazartesi)
- Kaybolup gitmeden kuşlar... (09 Ekim 2014 Perşembe)
- Körler ve sağırlar (12 Nisan 2014 Cumartesi)
- Muhalif duruş revizyona muhtaç (11 Nisan 2014 Cuma)
- Zehirli gıdalar (10 Şubat 2014 Pazartesi)
- Bumerang..! (08 Ocak 2014 Çarsamba)
- Süper güç, süper sona yaklaştı (08 Aralık 2013 Pazar)
- Issızlık ve Sığlık (20 Kasım 2013 Çarsamba)
- Büyük resmi görebilmek, büyük plânı anlamak demek.. (22 Ekim 2013 Salı)
- Eş_Şek Analizi: Aslımızdan Kurtulmalıyız..!! (20 Ekim 2013 Pazar)
- Dizi Dizi İnciler.. Hadi Size İyi Uykular.. (18 Ekim 2013 Cuma)
- Doğa adına suç duyurusu (03 Ekim 2013 Perşembe)
- Hugo Chavez’in ardından.. (28 Eylül 2013 Cumartesi)
- İntihar Olaylarındaki Trajik Artış! (11 Eylül 2013 Çarsamba)
- Ülkemde evlilikle ilgili çarpıcı gerçekler (23 Ağustos 2012 Perşembe)
- Dizi dizi inciler, tatlı rüyalar (12 Ağustos 2012 Pazar)
- Yaşamın kıyısından bir sabah (09 Ağustos 2012 Perşembe)
- Sütü bozukluk...! (27 Temmuz 2012 Cuma)
- KATA_KULİ (11 Mayıs 2012 Cuma)
- "Eş_şek analizi: "Aslımızdan kurtulmalıyız!!" (18 Nisan 2012 Çarsamba)
- Dostum Topaç (05 Mart 2012 Pazartesi)
- Tarım tarumar ve yaban ellere teslim (27 Şubat 2012 Pazartesi)
- Doğa adına suç duyurusu (15 Şubat 2012 Çarsamba)
- Dizi emekçilerinin suçu ne? (15 Ocak 2012 Pazar)
- NO WAY..!! (17 Aralık 2011 Cumartesi)
- Yeni Dünya sömürü düzeneği (28 Kasım 2011 Pazartesi)
- Kendi kendini kerten-kele, kendi kendisini tüketirken Türkiye (25 Haziran 2011 Cumartesi)
- Kendisini tüketen Türkiye (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- "Bin Ladin gider, bir Ladin daha itinayla getirilir" (05 Mayıs 2011 Perşembe)
- Psikolojik harekat bir yana, asıl tehlike biyolojik harekatta..!! (22 Nisan 2011 Cuma)
- Dizi dizi inciler hadi size iyi uykular (10 Nisan 2011 Pazar)
- Büyük resmi görebilmek, büyük planı anlamak demek.. (26 Mart 2011 Cumartesi)
- Yaşasın.. Bizim de Fukuşima'larımız olceek!! (18 Mart 2011 Cuma)
- Kuşlar kaybolup gitmeden (05 Mart 2011 Cumartesi)
- Dert çokk.. Derman yok!! (10 Şubat 2011 Perşembe)
- "Mutsuzlar cenneti"nden.. (06 Şubat 2011 Pazar)
- Organize korku imparatorluğu (07 Kasım 2010 Pazar)
- Teknoloji bile kirletilmedi mi? (06 Kasım 2010 Cumartesi)
- Hastalıklı sağlık sistemimiz (01 Eylül 2010 Çarsamba)
- Ne zamana kadar gizleyebilirsiniz ki gerçeği? (16 Temmuz 2010 Cuma)
- Karadeniz ''şantiye'' bölgesi (14 Temmuz 2010 Çarsamba)
- "Aşk-ı vatan" (29 Haziran 2010 Salı)
- CHP'nin yeni MYK üyelerinden doğal beklentiler (28 Haziran 2010 Pazartesi)
- SOL'un temel sorunu (17 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Teknolojik işsizlik (16 Mayıs 2010 Pazar)
- Hapı yutmadan prospektüsü okumadınız mı? (10 Nisan 2010 Cumartesi)
- Zaman paradoksumuz (10 Mart 2010 Çarsamba)
- Türkan Saylanlara neden ihtiyacımız var? (08 Mart 2010 Pazartesi)
- İntihar olaylarındaki trajik artış (24 Şubat 2010 Çarsamba)
- Domuz ekonomisi (27 Ocak 2010 Çarsamba)
- Genç yaşlılarımız… (23 Ocak 2010 Cumartesi)