
Emperyalizmin Gayrımeşru Çocuğu Meşrutiyet Basını
Şinasi'nin Agâh Efendi'yle beraber kurduğu ilk özel Türk gazetesinden (1860, Tercüman-ı Ahval) önce Türkiye'de basının yaklaşık 60 yıllık bir tarihi vardır. Bu tarihe Meşrutiyetçi Türk basınının kuluçka dönemi demek doğru olur.
Bu kuluçka döneminde iki faaliyet göze çarpar. Bunlardan ilki Fransızların 1795'te Türkiye'de ilk gazeteyi kurmalarıyla başlayan yabancı gazetelerin çıkışı, diğeri de birçok gencin, dil öğrenmek ve Batının bir takım tekniklerini ve "fennini" öğrenmek üzere yurtdışına gönderilmeleridir.
1795'ten sonra birçok yabancı "gazeteci" Babıâli'nin çevresinde ve Osmanlı'nın büyük şehirlerinde cirit atıyordu. Osmanlı'da sadece Fransızların 150 tane gazete çıkardığını biliyoruz. İngilizler de gazetecilik işinde nüfuz sahibiydi. Bunların hepsi, daha Türk gazeteleri çıkartılmadan kurulan gazetelerdi. (1)
Önce Basın, Sonra Meclis ve Kanun
Özel Türkçe gazeteleri de ilk önce yabancılar çıkardı ve destekledi. Bir İngiliz gazetesinin İstanbul muhabirliğini yapmakta olan tüccar Churchill, bir gün Kadıköy'de avlanırken bir çocuğu yaralar. Kendisini yakalayıp Üsküdar muhafızlığına götürürler ve tutuklarlar. Ancak kapitülasyonlarla yabancılara geniş hak ve dokunulmazlıklar tanındığı için İngiliz elçiliği işe el koyar ve Osmanlı Devleti Churchill'den pırlantalı bir nişan ve 10 bin katarlık zeytinyağı ihracı ile özür diler. Fakat Churchill bununla yetinmez, başka bir istekte diretir: Bu da gazete çıkarma iznidir. (1836) 1840'ta da gazetesini çıkarmaya başlar. İşte Ceride-i Havadis böyle kurulur.
Şinasi'nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval ve Tasfir-i Efkar'a, Courier D'Orient Gazetesi sahibi Jean Pietri'nin maddi-manevi destekte bulunduğu biliniyor. (2)
Bu arada Osmanlı padişahının politikası da bu Batılılaşmaya uygundur: İkinci Mahmut Babıâli'nin görüş ve politikasını yansıtmak amacıyla çıkarmak istediği ilk resmi gazeteyi Türkçe değil, Le Moniteur Ottoman adıyla Fransızca çıkarıyordu. Yani Hükümet kendi görüşlerini bile Fransızca bir gazeteyle yaymak istiyordu. İlk resmi Türkçe gazete olan Takvim-i Vakayi ancak bundan sonra çıkabildi. (3)
Kısacası Osmanlı'ya basının girişinin anlamı çok açıktır. Yabancılar sefaretleri ve anlaşmaları yanında şimdi de basın ile giriyorlardı. Ve basının tek gündemi, yabancıları bu kez de "kanunları" ve meclisleri ile sokmak olacaktı. Osmanlı'da artık iktidarından muhalefetine her olayın, her entrikanın ve her darbenin içinde önce yabancı basın vardır. Ardından bunların peşisıra kurulan "yerli" basın.
Yabancı Gazetelerin Ajanlaştırma Faaliyeti
Azınlıklar ve yabancılar dışındaki Osmanlıların kendi gazetelerini çıkarmak için Avrupa'da 30 yıla yakın "kurs görmeleri" gerekmişti. Çünkü basın işine girmenin her dönemde belli koşulları vardır. En başta gelen koşul, elbette sermayedir. Bu sermayeyin yanında mutlaka Batı ile ilişkide bulunmak ve Osmanlı hükümetinden izin alabilecek bir kuruma dayanmak gereklidir.
1860'ta Agâh Efendi ile birlikte ilk özel Türk gazetesini çıkaran Şinasi'nin de yukarıda belirttiğimiz gibi en büyük destekçisi Courier D'Orient sahibi Jean Pietri'dir. Örneğin Şinasi birçok yazısını önce Courier'de sonra da Tasfir-i Efkar'da yayınlıyordu. Tasvir-i Efkar'ı çıkarırken de arkasına Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa'yı alacaktır. (4 )
Bu dönemde Avrupa'da kurs gören aydınlar Batının üstünlüğünü kabul etmelerini sağlayacak bir formasyon almaktaydı. Nasıl yabancı gazetelerin uygarlık adına Osmanlı'daki faaliyetleri hoş görülmüşse, Batı kursu almış gençlerin bu yabancılarla ilişkileri de "uygarlık gereği" sayılmıştır.
Burada Jean Pietri'nin sahibi olduğu Courier D'Orient gazetesi özellikle belirtilmelidir. Namık Kemal Meşrutiyet konusunda kendisini Jean Pietri'nin "ikna ettiğini" söyleyecektir. Şinasi ikinci Paris'e kaçışını Jean Pietri aracılığıyla gerçekleştirecektir. Yeni Osmanlılar, kendilerini himayesi altına alacak Mısırlı Prens Mustafa Fazıl'ın teklifini Jean Pietri'nin bürosunda öğrenecektir. Meşrutiyet fikri, ilk olarak Courier D'Orient'te savunulacaktır. Yeni Osmanlılardan Ebuzziya Tevfik yayın alemine kendilerini "sevk eden" kişi olarak Jean Pietri'yi gösterecektir. Jean Pietri bu aydınlar arasında o kadar etkilidir ki, Şinasi ve Namık Kemal'in yazışmaları da Jean Pietri aracılığıyla gerçekleşecektir.
Şimdi kimilerinin masumca Batı kültürünü takip etmek olarak adlandırabileceği bu durumun aslında bir ajanlaştırma faaliyeti olduğunu korkmadan söylemek gerek. Tanzimat ve Meşrutiyet hareketleri gibi Türk basını da yabancı sefaretlerin kontrolü dışına çıkamayacaktır. Hatta Türk basını çoğunlukla doğrudan Avrupa'dan ülkeye sokulacaktır.
Şinasi ve "Medeniyet Resulü" Reşit Paşa
Türk basın tarihine ilk Türk gazetecisi olarak geçen Şinasi, işte bu Batılılaşma yoluna giren ilk kişi olmuştur. Şinasi'nin karakterini belirleyen ilkeler Türk basının özüne işlemiş ilkelerin aynıları olacaktır.
Şinasi, 18-19 yaşalarındayken (1849), Fransızca hocası Reşad'ın (Fransız asilzadelerinden Chateauneuf) yardımıyla yurtdışına gider. Paris'te dil eğitimiyle beraber edebiyat eğitimi de almış, ama bunun yanında Sadrazam Reşid Paşa'nın tavsiyesiyle Fransız Maliye Bakanlığı'nda çalışarak maliye eğitimi de alır. (5)
Şinasi 6 yıl Fransa'da kaldıktan sonra 1855'te Türkiye'ye döndüğünde Reşit Paşa onu edebiyat eğitimi dolayısıyla "Meclis-i Maarif azalığı" ile görevlendirmiştir. Aynı zamanda maliye eğitimi göz önüne alınarak Eflak'ta maliye müfettişliğine atanmıştır. 1856'da Ali ve Fuat Paşaların çevirdiği bir entrika sonucu Reşit Paşa sadrazamlıktan alınırken, Şinasi de memurluktan men edilmiştir. Ancak Reşit Paşa yine 1856 Eylülünde Sadrazamlığa getirilir ve Şinasi'nin görevleri de kendisine iade olunur. Reşit Paşa yaşadıkça Şinasi'nin kaderi İngilizci komprador Reşit Paşa ile birleşecektir.
Reşit Paşa'ya bağlılık Şinasi'nin karakterini belirleyecek ölçüdedir. Ve bu Meşrutiyet basınının temel ilkesidir: Arkasına yabancı sefaretleri almış bir paşaya dayan!
Vatanın "İnsanlığa" Terk Edilişi
Şinasi'nin Reşit Paşa'ya bağlılığı aynı zamanda Batı karşısındaki tutumunu da açıklamaktadır. Şinasi'nin şiirlerinde Reşit Paşa "medeniyet resülü"dür. Reşit Paşa'nın "Kanunu (Tanzimat) Sultana Haddini bildirir". Reşit Paşa'nın bilgisini ve irfanını Nevton gibi, Eflatun gibi Batılı alimler bile ölçemez. Şinasi'de her düşünce, her örnek, her abartı sonuna kadar Batılıdır. (6)
Şinasi'nin bu "medeniyet resulü"ne bağlılığı aslında onun medeniyet tanrısına bağlılığından kaynaklanmaktadır. Reşit Paşa'nın kişiliğindeki tavizsiz Batıcılık Şinasi'yi etkilemiştir. Kendisi de aynı medeniyet tanrısına bağlıdır. Reşit Paşa bu tanrıya onun peygamberi olabilecek kadar hizmet etmiştir.
Şinasi'nin Batıcılığı koşulsuzdur ve o dönem Batı medeniyetini benimseyen diğer aydınlar arasında bile dikkat çekecek ölçüdedir. Şinasi'nin Victor Hugo'dan tercüme ettiği ve kullandığı "Milletim nev-i beşerdir, vatanım rü-yı zemin" (milletim insanlık, vatanım yeryüzüdür) sözleri Namık Kemal tarafından eleştiriyle karşılanacaktır. Namık Kemal "Vatan" yazısında sözü bu dizelere getirerek "insanlığın birleşmesi adına vatan fikrini kaldırmaya yönelmek ahirette rahat etmek ümidiyle kendini öldürmek gibidir" der.7
Şinasi vatan yerine "insanlık, medeniyet" gibi kavramları yerleştirerek ve bir yandan da "taassub" kaynağı şarklılıkla mücadele ederek Batıyla bütünleşme gereğini savunmuştur. Namık Kemal ise vatan kavramını bırakmamıştır ama, onda da Batı kültüründen çevirilmiş bir kavramdan başka bir şey olmayan "vatan", bir anlam ifade etmeyecektir. Şinasi'nin peşinden giden Namık Kemal aynı Batıcılığı siyasette "derinleştirecektir".
İşte Türk aydınlarının yabancı çıkarlara alet olabilmesi de bu insanlıkla bütünleşme fikri sayesinde mümkün olabilmiştir. Batı bir uygarlık olarak kabul edilince onunla bütünleşmek için ne gerekiyorsa yapılır. Burada vatanın artık çok da bir önemi kalmamıştır.
Demokrat "Kamuoyu" Türk Gazetesi İstiyor
Tanzimat ve Islahat'ı takip eden süreçte Batı baskısı ve Osmanlı üzerinde paylaşım ve iktidar mücadelesi şiddetlenmiştir. Ve uzun zamandır herkesin dilinde Meşrutiyet vardır. Tabii söylemeye gerek yok, o dönem Meşrutiyet fikrini bir Türkün savunması imkansızdı, ancak meşrutiyet Türkiye'de çıkan yabancı gazetelerde şiddetle savunuluyordu. (8)
Namık Kemal Meşrutiyet fikrini kabul edişini şöyle anlatır: "Geçen gün Jean Pietri ile Meşrutiyet'i konuştuk. Herif iki saat söyledi. Nihayet Meşrutiyet'in bizde de yürütülebileceğine beni inandırdı." (9)
Ancak artık Türk gazetelerinin de kurulması ve bu mücadeleye katılması gerekmektedir. İngiliz, Fransız sefaretlerinden ve yabancı basından oluşan demokrat kamuoyunun isteği bu yöndedir.
Şinasi, Tercüman-ı Ahval'i yine aynı Batı kursundan geçmiş Agâh Efendi ile birlikte çıkarır. Ancak yazılar da dahil olmak üzere gazetenin tüm işleri Şinasi tarafından yapılmaktadır. Tercüman-ı Ahval'ın girişinde Şinasi görüşlerini şöyle özetler: "Halk yasal görevlerle yükümlü olduğuna göre, vatanın yararı için söylemek ve yazmak da hakkıdır. Eğer bu iddiaya bir kanıt aranılacak olsa maarif kuvvetiyle zihni açılmış olan uygar milletlerin yalnız politika gazetelerini göstermek kifayet edilebilir. Bu konu (mebhas) devlet katında da yayına resmi izin verilmişti." (10)
Bu ilk gazetenin manifestosu meşrutiyetçi basının manifestosu olarak önemlidir:
1- Halk adına konuşuyoruz. Söylediklerimiz vatan yararınadır.
2- Halkın (bizim) yazmak hakkı olduğuna kanıt ileri uygar ülkelerin politik gazeteleridir.
3- Bu hak bize Tanzimat'ta verilmiştir.
Bu özetlenenler Tanzimat sonrası gelişen iktidar mücadelesinde artık gazetelerin "kamuoyu" gücüyle bu iktidar mücadelesine dahil olmasıdır. Ancak bu basın halktan aldıkları bu gücün kanıtı olarak Batının politik gazetelerini ve Tanzimat'ı göstermektedirler.
Bundan sonra yayınlanacak gazeteler de Osmanlı mülkünde çok düşük tirajlarına rağmen Batı kamuoyuna yönelik bir siyasi etkiye sahip olacaklardır. Bu da bize kamuoyu baskısının ne olduğunu göstermektedir. Osmanlı'da yayınlanan bazı gazetelerin tirajları şöyledir: İlk Türkçe gazete Ceride-i Havadis 150 satışla başlamıştır. Resmi gazete Takvim-i Vekayi çoğunluğu devlet görevlilerine gönderilmek üzere 4000 satmıştır. Tercüman-ı Ahval ve Tasfir-i Efkar'ın en yüksek tirajları "bir kaç bin" olabilmiştir.
Daha sonra Avrupa'da çıkmaya başlayan Türk gazeteleri ise Osmanlı'da bedava (posta masrafı hariç-bu arada yabancı postalarla) dağıtılmışlardır. Tüm 1. ve 2. Meşrutiyet tarihinde belirtilen en yüksek tiraj (ilk gazete çıktıktan 50 yıl sonra) devlet destekli İkdam'ın olacaktır. O da 40.000! Ve güçlerini halktan aldıklarını iddia eden bu gazetelerin okur kitlesinin kimler olduğu da tahmin edilebilir! (11)
Avrupa'da "Hürriyet"
Böylece 1860'larla birlikte Osmanlı'da yabancı ve Türklerin oluşturduğu Meşrutiyetçi basın mekanizması yerli yerine oturmuştu. Yabancı basın Türk basınının yönünü tayin ediyor, yazılamayacakları yazıyor, Türk basınının başı sıkışınca da yardımına koşuyordu.
Sonuç olarak Osmanlı'da Fransızların ilk gazeteyi kurmasından 1870'lere kadar gelen süreç Osmanlı aydınının ve Türk basınının ajanlaştırılması sürecidir. Fransız Dışişleri Osmanlı'da gazete çıkarmak için gönderdiği mektupta dileğini şöyle bildiriyordu: "Bu basımevini cumhuriyetin çıkarlarına en uygun şekilde kullanacağına inanıyoruz. Konvansiyon bültenini ve yasalarımızı basarak doğudaki acentalarımıza tanıtacaksınız".12 Şimdi Fransız gazeteci-memur artık mezarında rahat içinde uyuyabilir. Bu süreçte yabancılar Doğudaki acentalarını bir hayli arttırmışlardır.
Yeni doğan basın elbette ki Şinasi'nin bıraktığı halde kalmayacaktı. Daha siyasi ve hükümet işlerine daha hakim bir basın doğması gerekiyordu.
Ali Suavi bu yolu ilk takip eden gazeteci oldu. 1867'de Tercüman-ı Ahval ve Tasfir-i Efkar'dan daha sert bir siyaset üslübu olan Muhbir'i yayınladı. Ancak o gün Osmanlı içinde kalıp da bu üslubu sürdürerek Batı politik gazetelerine benzemek mümkün olmayacaktır. Çünkü Meşrutiyet'in toplumsal yapısı yerleşmekteyse de siyaset hâlâ basının ileri geri konuşmasına uygun değildi.
Ancak Türk basınının bundan sonra Avrupa'ya taşınmasıyladır ki, Meşrutiyet basını kendini bulmuş, Osmanlı iktidarı üzerindeki etkisini arttırmıştır. 70 yıl önce Fransızların Osmanlı'ya gelmesiyle başlayan Türk basın tarihi yeni bir aşamasına Osmanlıların Fransa'ya gitmesiyle girmiştir.
Meşrutiyetçi Basının Tablosu
Türk basınının bu Avrupa yolculuğuna geçmeden önce, 1865'te Namık Kemal ve arkadaşlarının Yeni Osmanlılar adında bir gizli cemiyet kurduğunun altını çizmek gerekiyor. Cemiyet'in amacı "Meşrutiyet'i kurmak" olarak belirtildiğine göre Namık Kemal'i Meşrutiyet fikrine ikna eden Pietri'nin de bu işte bir rolü var demektir. Zaten Cemiyet üyeleri zamanı geldiğinde Fransız ve İngiliz konsolosluklarının yardımıyla kaçırılacaklardır. (13)
Bu arada Âli Paşa'nın bir saray komplosu üzerine Mısır Valiliği'ndeki veraset hakkı padişah tarafından elinden alınan Prens Mustafa Fazıl Paşa, Fransa'da Liberte gazetesi'nde Padişah'a bir mektup yayınladı. Mektup Yeni Osmalıların manifestosu olarak ilan edildi. Mektup Avrupa'dan sonra daha önce ismini andığımız gazeteler aracılığıyla Türkiye'de yayınlandı.
Bu arada Mustafa Fazıl Paşa, Jean Pietri'nin sahibi olduğu Fransız Courier D'Orient gazetesinin bürosunda Ziya Paşa ve Namık Kemal'e Avrupa'ya çağırma teklifini iletti. Teklif o anda İstanbul'da bulunmayan Ali Suavi ve diğer yeni Osmanlılar'a da ulaştırıldı.Ve yine bu gazetenin ve konsolosluğun aracılığıyla bu yazarlar Paris'e kaçırıldılar. Daha sonra Londra'ya geçtiler.
Avrupa gazetelerine mektup göndererek Osmanlı'dan özgürlük isteyen bir Paşa -ki Paşa aynı zamanda Avrupa basınında yabancı şirket ortaklıklarıyla ve kirli para işleri ile de gündemdeydi- ve O'nun özgürlük çağrısına Türkiye'den yanıt vermek için bir Fransız gazetesinde buluşan Türk gazetecileri. (14)
Yeni Osmanlılar adıyla anılacak gazeteciler Mısırlı komprador Mustafa Fazıl Paşa'nın olağanüstü maddi yardımlarıyla bir çok gazete kurdular. Peki hürriyete ve Batı medeniyetine dair bilgisi ve fikirleri ile bu gazetecileri etkileyen Mustafa Fazıl Paşa, mektubunda nelerden bahsediyordu:
Fazıl Paşa'nın Tehditi: "Avrupa Kamuoyu Aleyhimize Dönüyor"
Fazıl Paşa "(1) Milletlerde düzen ve güveni sağlayan ve öteki bütün düzenlerin anası olan şey sadece hürriyettir ki, onun yerini başka hiçbir şey alamaz. (2) Bu alanda bizim onları taklit etmemiz akılcılığın en zorunlu bir sonucu olmak gerekmektedir. (3) Şevketli padişahım; şimdiki idare tarzını değiştirmek suretiyle devleti kurtarınız. Lakin öyle özgür kanunlar ve düzenler olsun ki, gerçek, yaygın ve güvenli bir nitelik taşısın. Gerek uygulanması sırasında, gerekse zedelenmeden ve değiştirilmeden devam ettirilmesi konusunda tam bir garanti ile pekiştirilmiş bulunsun. (4) Evet padişahım, böyle özgür ve sağlam bir düzen, müslümanların da hıristiyanların da her türlü hak ve görevlerini güven altına almış bulunacağından..." (15)
İşte Türk basınının peşinden Avrupa'ya taşındığı Meşrutiyet manifestosu bu. Önce uygun bir görev, yani sadrazamlık istemek, sonra padişah iradesiyle özgür düzen, Avrupa yardımı, Avrupa kamuoyunun baskısı, Hıristiyan-Müslüman eşitliği.
Parayla Muhalefet
Avrupa'ya gelen Türk gazetecileri bu bildirinin hemen ardından işe koyulurlar. Ali Suavi hemen Muhbir'i, Namık Kemal ve Ziya Paşa da bunun ardından Hürriyet'i yayınlamaya başlarlar. Mustafa Fazıl tarafından bu gazetecilerin hepsine maaş bağlanır. Ziya Paşa'ya 3000, Namık Kemal'in kendisine 2000, ayrıca ailesi için de belli bir yardım, Ali Suavi'ye 1500, Rıfat Bey'e 2000, Agah Efendi'ye 1500 frank maaş bağlanır. Ayrıca çıkacak gazetenin sermayesi olarak Paşa ortaya 250 bin franklık bir sermaye koyar.16 Bu sermaye eksildikçe yerine yenisi konur.
Hürriyet Gazetesi'nin ilk sayısında yayınlanan bildiride "Yeni Osmanlıların bir araya gelmesinin amacı, tek kelime ile, ezeli olan meşru adaleti ülkemizde Meşrutiyet aracılığı ile kurup gerçekleştirmektir." diyerek Meşrutiyetçiliklerini vurgularlar.
Hürriyet Gazetesi Osmanlı'ya gizlice sokulmaktadır ve bedava dağıtılmaktadır. Abdülaziz'in hak, hürriyet ve can güvenliğine ilişkin yeni beyanlarıyla üstü kapalı da olsa bir serbestlik içinde dağıtılmaktadır. Tabii bu işi yabancı posta ve yabancı kitabevleri yapıyor. Örneğin Hürriyet gazetesini camına asan yabancı kitapçı Cook'un mağazasına giren Osmanlı polislerinin gazeteyi oradan indirmeye çalışması büyük tepkiye sebep olmuş. En sonunda İngiliz konsolosluğu aracılığıyla Osmanlı devleti tarziye vermek zorunda kalmıştır.
Hürriyet Osmanlı siyasetinde bir süre için büyük etkide bulundu. Ali Paşa'yı oldukça sıkıştırdı. Bu açıdan Mustafa Fazıl Paşa'nın emellerine ulaşmasında da gerçekten önemli payı oldu. Yalnız Yeni Osmanlıların bu Avrupa macerasının en önemli sonucu, artık Meşrutiyet kavramının "Osmanlı kamuoyuna" mal edilmesi oldu. Bundan önce yenileşme fikirleri ve Islahat Avrupa devletlerinin baskısına bağlanıyordu. Bundan sonra ise Meşrutiyet sanki Türk halkının bir davasıymış gibi sunuldu.
Paralı Muhalefet'in Kaderi
Ancak "Usul-ü Meşveret" yazılarıyla dolup taşan bu gazetelerin sonu da Meşrutiyet usûlü oldu. Emperyalistler Osmanlı'nın en belirleyici sorunlarından biri olan Mısır'da son oyunlarını oynuyorlardı. Bunun anlamı Osmanlı sarayında taşlar yerinden oynuyor demekti. Bu arada Ali Paşa hükümeti bir gitti bir geldi. Ancak sonuç şu oldu: Fazıl Mustafa Paşa, Ali Paşa'yla ve sarayla barıştı ve yazarlardan gazetelerin artık çıkmamasını istedi. Bu paralı muhalefetin de sonu böylece gelmiş oldu.
Namık Kemal, Mustafa Fazıl Paşa'nın parasını alırken 'dürüstlük onun isteğinin dışına çıkmayı engeller' diyerek Fazıl Paşa'nın isteğini yerini getirdi ve gazeteden ayrıldı. Ziya Paşa ise direniyordu. Gazetecilikten ayrılamazdı. Bu sefer Fazıl Paşa'nın rakibi İsmail Paşa'nın himayesine girdi. Ve gazetesini çıkarmaya devam etti. Gazete yazarlarından Reşat Bey'le arasında şöyle bir tartışma geçtiği bilinir:
"Reşat Bey: Bu parayı aldınız ama Hidiv'den çekinmiyor musunuz?
Ziya Paşa: Hayır, bir zamanlar küçük biraderin haklarının savunucusu olmuştuk. Anlaşılıyor ki, şimdi onun davasını Sadrazam Paşa hazretleri üzerine almış bulunuyorlar. Bari biz de bu sefer biraderin haklarını savunalım dedik. Galiba bu defa nöbet onda." (17)
Bu ilk Avrupa macerasının sonu, artık 1870'e gelindiğinde Yeni Osmanlıların "müstakbel sadrazamları" Mustafa Fazıl Paşa'nın Paris gezisinde Abdülaziz'in ayakları altına üstünde kendi portresinin basılı olduğu bir halıyı sererek padişahıyla barışması üzerine pek acıklı olmuştur.
1870'lere gelindiğinde ortalıkta ülkede Meşrutiyet'i ilan edecek bir örgüt kalmamıştı. Ancak Ali Suavi'nin 1869'da "Terakki" makalesinde, Osmanlı ilericiliğine yönelik tespiti anlam kazanıyordu. İlerlemenin bugüne kadar iki safhası olmuştu. Birincisi Üçüncü Selim ve 2. Mahmut gibi "Fazıl" sadrazamların gerçekleştirdiği yenilikler.
İkincisi Reşit Paşa'dan sonra gelen Avrupa müdahalesi dönemi. Meşrutiyetçi Ali Suavi bunların hepsini sahiplenip sıradaki aşamayı söylüyordu: Dahilden bir kuvvetin heyet halinde gerçekleştireceği ilerleme. Evet artık sadece uydu padişahların, komprador sadrazamların eliyle değil, bir sürü komprador aydının eliyle de "ilerleme" gerçekleştirilebilecektir. Çünkü Osmanlı komprador aydını Osmanlı basınının sayesinde kursunu tamamlamıştır.
Darbeler ve Entrikalar Döneminde Gazetecilik
1870-71'deki Fransa-Almanya Savaşı uluslararası politikadaki dengeleri değiştirdiği için Osmanlı'yı da hayli etkilemiştir.
Emperyalist devletlerin çıkarları üzerinden politika yapan yalnızca Osmanlı sarayı değildir. Osmanlı sarayında yerleşen bu gelenek Türk basınına da yerleşmiştir. Örneğin İstanbul'da 1869'dan beri çıkan Basiret Gazetesi'nin yayın kurulunda savaşı Fransızların mı yoksa Almanların mı kazanacağı üzerine bir tartışma yaşanır. Basın biliyordu ki, doğru tahmin puan getirir: Babıâli Ali Paşa'nın elinde olmasına rağmen Mustafa Celalettin Paşa'nın bastırmasıyla Basiret Almanları tutar. Savaş sonunda Basiret gazetesi sahibine Almanya'ya bir gezi için 10 bin frank, "Basiret'in savaş sırasındaki hizmetlerinden dolayı 1000 mark ve bir de baskı makinesi" hediye edilir. (18)
1870'te Ali Paşa hakkında yazı yazmamak karşılığında özel afla ülkeye dönen Namık Kemal de Ali Paşa'nın isteği üzerine kendisine Fransızların neden savaşı kaybettiği hakkında bir rapor hazırlar. Ali Paşa eski despot tutumundan sıyrılıp "Meşrutiyet gazetecisini" nasıl kullanacağını artık öğrenmiştir anlaşılan.
Fransız-Alman Savaşı'nda Almanların kazanması Osmanlı'daki Meşrutiyetçi gelişmeleri bir süre engellemiştir. Abdülaziz'in Rusya'ya yanaşmasının sebebi bir yandan da Rusya'nın mutlakiyetle yönetilmesindendir. Bu yüzden özellikle İngilizlerle Rusların Osmanlı üzerindeki kavgası şiddetlenir. Ancak Türk basını bu arada yine sahneye çıkar.
İstibdata Uyan Türk Basını
Meşrutiyetçi Namık Kemal Türkiye'nin ilk Meşrutiyet'inin Kanun-i Esasi'sini hazırladı. Bu da Meşrutiyetçi basının iktidar mücadelesinde giderek kritik roller almaya başlamasının göstergesidir.
Anayasa Encümeni'nde bulunan Kemal bir çok defa kavga ettiği azınlıklara özgürlük veren yasaları, "Azınlıkların istediklerini vererek seslerini kısmak" için bir bir onayladı.
Meşrutiyetçilerin sevinci ve Meclis-i Mebusan'ın ömrü bir yıldan fazla sürmedi. Hatta Meşrutiyetçiler bu arada yeni bir gazete bile çıkaramadılar. İlk Meşrutiyetçilerin meşrutiyeti kendilerine karşı bir silaha dönüşerek onları da yok etti.
Meşrutiyet'in ilanından sonraki dönemin, önceki Meşrutiyet mücadeleleri dönemine göre önemli bir farkı vardır. Önceki dönemde Türk basınının yönü "Hürriyet" mücadelesi için Avrupa'ya kaçan gazetelerce belirlenmişti. Bu dönemde ise en azından 1900'lere kadar Türk basının yönünü Abdülhamit'in sıkı baskı ve sansür yönetimine rağmen Türkiye'de çıkan gazeteler ve dergiler belirledi. Halbuki yürürlükteki basın kararnamesi aynıydı. Bunun temel sebebi aslında Abdülhamit istibdadına rağmen Meşrutiyet'i yaratan toplumsal sistemin ve buna uyan gazetelerin iyice oturmuş olmasıdır. Abdülhamit meşrutiyetin dayandığı toplumsal yapıya karşı olan bir padişah değildi. Son dönemdeki padişahlarla Abdülhamit arasında hiçbir fark da yoktu. Fark emperyalistlerin politikasının değişmesi ve istediklerini alabiliyor olmalarıdır. Abdülhamit basını sadece susturmak yoluna gitmemiş, hatta ondan yararlanılabileceğini de görmüş, baskı yanında para ile de bu basını satın alarak kontrolü altında tutmuştur. Türk aydınları da bu kontrol altındaki basının çevresinde kümelenirler.
Abdülhamit'in Meşrutiyetçi yapı dışında bir padişah olmayışından dolayıdır ki ismini Mithat Paşa'dan alan Ahmet Mithat'ın bile Osmanlı'da kalarak Tercüman-ı Hakikat'ı yayınlamaya devam etmesi anlaşılabilir. Osmanlı'da çıkan bu gazetelerde siyaset artık geri plana itilir -zaten yazılmasına da imkan yoktur- yerine edebiyat, tarih ve bilim gibi konular işlenir. Gazetenin yarısını Ahmet Mithad Efendi'nin Batı gazetelerinden yaptığı çeviriler, yazdığı romanlar, edebiyat, tarih, bilim vb. konularındaki yazıları doldurur.
İstibdat döneminde gazetecilik yapma sanatının bir başka örneğini ise Ahmet Cevdet gösterecektir. Ahmet Cevdet'in çıkardığı İkdam saraya dayanarak politika yapmasıyla ünlenecektir. Ahmet Cevdet Abdülhamit'e "siz Allahın yerdeki gölgesisiniz, adalet kapınız büyük küçük herkese açıktır" deyişi ve gazetesi için yardım istemesi ile hatırlanır. Türk basını bu dönemde darbeciliğin yanı sıra hükümetçiliği de öğrenecektir.
Medenileşmeden Avrupalılaşmaya
Meşrutiyet'in bu yeni aşamasının bir önceki dönemden bir başka farkı daha vardır. Basın Batıcılık konusunda her türlü kaygıdan arınarak hainliğini tavana vurdurmuştur.
Hükümetçi Ahmet Cevdet'in "fikirlerinden" bahsetmek bu dönemi anlatmak açısından yeterli: "Neslimizi kuvvetlendirmek için Avrupa ve Amerika'dan damızlık erkek getirmeliyiz".19
O dönemin önemli gazetecileri yaşadıkları sürece Avrupa'nın 'engin kültür hazinesini' çevirmekten geri durmayacaklardır. Örneğin bunlardan Hüseyin Cahit, 1941'de Hitler'in "Kavgam"ını Türkçeye kazandıracaktır!
Bir saray darbesiyle Abdülhamit'in devrilip İkinci Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle basın da parlamento usûlü partilere bölünecektir. İttihat Terakkiciler ve Hürriyet ve İtilafçılar birbirleriyle tartışıp duracaktır.
Bu arada basının temsilcileri de Meşrutiyet parlamentosuna girerler. Hüseyin Cahit Yalçın, Cavid Bey, Ali Kemal bunlardan bazılarıdır. Meşrutiyet basını aynı zamanda parlamentonun kadrolarını da yaratmıştır.
İttihat Terakki'nin basını Almanya yanında savaşa girmek için daha Enver'den önce propaganda yapmaya başlayacaktır. Hürriyet ve İtilaf Basını'ndan ise mütareke döneminin has kadroları yetişecektir. Tüm bu Alman, İngiliz ve Fransız propagandaları karşılığında paralarını ise yine yabancılardan alacaklardır.
O dönem yetişen Ahmet Emin Yalman bu işi de şöyle açıklar: "Gazetelerden çoğu ecnebi parası alıyor ve bunun karşılığı olarak memlekette fitne ve karışıklık çıkarıyor, emellerine bilerek bilmeyerek alet oluyorlardı. O sırada bir ecnebi hükümetten, bir ecnebi banka ve şirketten para almak bir gazetenin tıpkı satış gibi, ilan gibi, normal kaynaklarından biri sayılıyordu." (20)
Meşrutiyetçi Türk basını sonraki dönemde doğal sonucuna mütareke basınına dönüşerek ulaşacaktır.
Mütareke Basını: Meşrutiyet Basınının Doğal Sonucu
II. Meşrutiyet, Türkiye'nin 1. Dünya Savaşı'na Almanya ile beraber katılması ve savaş sonunda yenik düşerek parçalanma ve sömürgeleşme ile en somut şekilde karşılaşması ile sonuçlanmıştı. Bu sürece koşut olarak işbirlikçi Meşrutiyet basını da doğal sonucu olan mütareke basınına evrilmiştir.
Meşrutiyet'in Batı yanlısı basını İstanbul'un işgal günlerinde de varlığını rahatlıkla sürdürmüş ve Batılı efendilerine hizmette kusur etmemiştir. Rum Papadopulos tarafından kurulan ve daha sonra Mihran Efendi tarafından satın alınan Sabah, mütareke basınının önemli gazetesidir. Gazetenin yönetimine Ali Kemal getirilmiştir. Refik Halit, Ali Kemal gibi isimler, bir önceki dönemin sıkı Meşrutiyetçileri, "özgürlükçüleri"dir. Mütareke günlerinde ise işgal savunuculuğu ve Kuvayı Milliye düşmanlığı ile işbirlikçiliklerini pekiştirmişlerdir.
Ali Kemaller ve Refik Halitler'in görevi, Kuvayı Milliye'ye küfretmek, işgalci emperyalistleri övmek, Aznavur ve benzeri Milli Mücadele düşmanı ayaklanmaları göklere çıkarmaktı. Ali Kemal, Mustafa Kemal ve diğer Kuvayı Milliyeciler için köşesinde şunları yazıyordu: "Bolşevik ajanları, şakiler ve bagiler (asiler)". Alemdar, İstanbul ve Aydede gazeteleri de ihanette ön saflarda yer alıyorlardı. İkdam'da çıkan yazılar Mustafa Kemal'den "Ankara'nın serserisi" diye bahsetmek cüretini gösteriyordu.
Milli Mücadele sonunda ise Sabah'ın sahibi Mihran Efendi Avrupa'ya kaçmıştır. Ali Kemal ise onun kadar şanslı olamamış, İzmit'te halk tarafından linç edilerek ihanetinin bedelini ödemiştir.
Mütareke basını dönemi Batıcı Meşrutiyet kafasının ulaştığı vatan hainliği sonucunu gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. Bu dönemin tam anlamıyla kapanması ise ancak Atatürk'ün 1925'teki Takrir-i Sükunuyla mümkün olmuştur. Emperyalist uşaklarının yenilgisi efendilerininkiyle birlikte gerçekleşmiştir.
Üçüncü Meşrutiyet: Komprodor Sözcülüğünden Kompradorluğa
Meşrutiyet basınının karakterini belirleyen Meşrutiyetçi toplumsal ve siyasal yapıydı. Bu yapı ise uydulaşmanın da ötesinde kompradorlaşma demektir.
Meşrutiyet basını Osmanlı'nın Batının bir uydusu haline gelme sürecinde komprador kesimlerin sözcülüğünü üstlenmek için doğdu. Ve yabancıların desteğiyle yürütüldü. Arkasına kompradorların desteğini almadan ve yabancı desteği de olmadan bir basın yaratmak Osmanlı'da mümkün olamazdı.
Bunun için Meşrutiyet sistemi dışında bir basın kurmak hayaldir, mümkün değildir ve aydın kolunu bu mekanizmaya kaptırırsa ister istemez ajanlaşır.
Türkiye'nin Atatürk'ün ölümünden sonra tekrar girdiği uyduluk yolunun doğal bir sonucu da tüm toplumsal sistemde olduğu gibi basının tekrar komprador sözcülüğüne soyunması olmuştur.
İlk iki Meşrutiyet'tekine paralel gelişmelere burada tekrar yer vermeyeceğiz. İlk iki Meşrutiyet'in basın ilkeleri aynen geçerlidir. Tabii emperyalistlerin politik araçları değiştiği için basın da ilişkilerini bunlar üzerinden kurmaktadır.
Çok partili bir Cumhuriyet görüntüsü altında uygulandığı için de basının emperyalistlerle ilişkileri komprador siyasetçiler ve parlamentoculuk üzerinden olmuştur. Ve buna ek olarak yalnızca ülkeler değişmiştir. Tek tek Avrupa ülkelerinin yerini tüm Avrupa almış, bir de Amerikancılık türemiştir. Ancak Türk basınının hakim yönü Avrupacılık olmuştur.
Ancak ilk iki Meşrutiyet ile bugünkü arasında basının rolü açısından bir önemli fark vardır ki bugünkü siyasal yapıyı tamamen belirlemiştir. Bu da basının-medyanın artık komprador kesimlerin sözcüsü olmaktan, bizzat kompradorluğa yükselmesidir. Bu süreç özellikle 1980 sonrasına ait gelişmelerin ürünüdür.
Aydın Doğan'ın 1980'den Bugüne Süren Yükselişi
Türkiye 1977-80 arasında tarihinin en karışık dönemlerinden birini yaşadı. Bu tarihlerde Türkiye ABD istihbaratınca karıştırıldı ve 1980'de faşist bir darbeyle ülkedeki halk güçlerinin ezilmesini yaşadı.
Bu süreç içinde Türk basını da Türkiye gibi en kritik dönemlerini yaşıyordu. 1950'lerden beri sermaye kesimleri gazetelere ortak olarak bu gazeteleri yönlendiriyordu. Ancak 1980 yılı Türk basını açısıdan önemli bir dönüşüme sahne oldu.
Aydın Doğan'ın Milliyet Gazetesi'ne ortak olması Abdi İpekçi'nin de öldürüldüğü 1979 yılının Ekim ayında oldu. Bundan tam bir yıl sonra, 12 Eylül darbesinin üstünden 1 ay bile geçmemişken, 6 Ekim 1980'de Milliyet Gazetesi'nin sahibi oldu. "Milliyetten Mektup" sütununda "bir yıldan beri Milliyet Gazetecilik A. Ş.'nin büyük hissedarı olan başarılı işadamı Aydın Doğan'ın şirket adına gazetenin sahibi olduğu" bilgisi yayınlandı. (21)
O günden itibaren de Türk ekonomisindeki dönüşümlere paralel olarak sürekli Aydın Doğan'ın da yükseldiğini görüyoruz. Denilebilir ki, 80 sonrası Türkiye'nin serbest piyasa ve serbest ticaret parolasıyla emperyalist sermayeye tam teslimi sürecinde en çok güçlenen ekonomik grup Aydın Doğan'ınki oldu.
1990'ların ortalarına kadar Doğan Şirketler Grubu dışında basın içinde başka tekeller de vardı. Ancak bugüne gelindiğinde Uzanlar'ın dışında Aydın Doğan basın sektörünün tam hakimiyetini eline almış durumda.
Bu noktaya gelirken ise basın ve siyaset ilişkileri yanında basının kendi içinde de belirleyici gelişmeler oldu. Bunların başında teşvik kredileri ve tekelcilerin promosyon savaşları 80 sonrası dönemde en çok tartışılan konular oldu.
Basında Tekelci Yöntemler
80'lerin sonu ile 90'ların ortalarına kadarbasın deterjan, kitap, züccaciye ve mutfak eşyası vb.den oluşmuş şiddetli promosyon savaşlarına sahne oldu. Gazete bayileri tencere ve tava ile doldu.
Promosyon savaşları, basının birçok alanda tekelleşmiş sermaye ile bütünleşmesinin ve tamamen onun kontrolüne geçmesinin göstergesiydi. Daha önceden de çeşitli siyaset odakları basını ekonomik anlamda abluka altına alarak kontrol etmekteydi. Ancak Türkiye tarihinde ilk kez bir "basın grubu" diğerini tekel yöntemleriyle alt etmeye çalışıyordu ve alt etti de. Bu süreç basındaki tekelleşmeyi güçlendirdi.
Medyanın gelişmesinin bir diğer ayağını ise medyaya aktarılan kaynaklar oluşturdu. Basına devletin ve yabancı devletlerin kaynak aktarması basın tarihinin tümünde görülebilecek bir durumdu. Ancak basının tekelleşmesi bu kaynak aktarma işine olağanüstü bir boyut katarken basını da gerçek anlamda bir siyaset odağı haline getirdi. Önce basın ve yayın hizmetleri "özel önem taşıyan sektörler" arasına alınırken, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller dönemlerinde medya kuruluşlarına 2.6 trilyonluk teşvik kredisi dağıtıldı. Popülizm yapmamak gerekçesiyle tarımın, sanayinin her türlü yatırımdan mahrum bırakılmakta olduğu bu dönemde basına yapılan teşvikler de basın ve siyasetin kirli ilişkilerini anlamak açısından önemli.
AB ve ABD Siyasetlerinin Sözcüsü
Nasıl basının tekelcileşmesinin altında 24 Ocak liberalizmi yatıyorsa, basın-siyaset ilişkilerinin temelinde de bu program yatıyordu. Giderek daha fazla kompradorlaşan toplumsal yapının ise meşrulaştırıcısı ve öncüsü olarak basın öne çıktı.
Turgut Özal'ın da bizzat böyle bir eğilimi vardı. 12 Eylül'ün tüm toplumsal muhalefeti susturduğu koşullardan sonra, Turgut Özal tekelci basının gazetecileriyle "sıcak" ilişkiler kurdu. Bu gazeteciler bir nevi Özal dokunulmazlığı altına alınırken aşağılık bir propagandanın aracı oldular. (22)
Bu propagandanın temelinde iki süreç yatıyordu. Birincisi, Türkiye'nin ABD müttefikliğinin ve ABD siyasetleri doğrultusunda Ortadoğu'da jandarmalık görevi yapması gerektiğinin propagandası yapıldı. Basın Özal'ın kendi partisinden ve parlamentodan daha çok ABD sözcülüğü yaptı. ABD'nin Irak'a saldırısında tavizsiz ABD'cilik yaptı. Bu arada görsel basın da devreye girmişti ve ABD'cilik açısından önemli bir sınav verdi. Bu arada bir başka ABD'ci Çiller'in "sarışın güzel kadın" parolası altında yükseltilmesi de bu dönemde oldu.
Ancak basının daha da kuvvetli ve belirleyici yönü AB'cilik oldu. Türkiye'nin 50'lerden beri izlediği AB politikasında basının önemli rolü oldu. Bunda basının sermaye ile olan ilişkisi etkendir. Türk sermayesi daha çok Avrupa sermayesiyle ilişkiliydi ve TÜSİAD da bir Avrupa politikası izlemekteydi. Bu süreçte Türk basını AB politikasının sözcüsü ve uygulayıcısı oldu. Basın ABD'cilikten hiç vazgeçmedi ancak Türkiye'nin AB'ye yanaşması doğrultusunda propaganda yapmayı da tüm hızıyla sürdürdü.
Meşrutiyetçiliğin temel karakteri olan emperyalist devletlere dayanma Türk politikası ve Türk basını açısından bu dönemde de en büyük gerçek oldu.
3. Meşrutiyeti Komprador Türk Basını Kurdu
Türkiye'nin toplumsal yapısında Atatürk'ün ölümünden sonra başlayan kompradorlaşma sürecinin en belirleyici sonucu, basının artık komprador sözcülüğü görevinden çıkıp bizzat komprador sermayenin kendisi haline gelmesi oldu.
Artık büyük basın tekeli Aydın Doğan'ın düğmeye basmasıyla partiler bölünebiliyor, yeni hükümetler kurulabiliyor, parti siyasetleri değiştirilebiliyor.
Basının bu karakteri kazanmasının sonucu TÜSİAD'la birlikte AB Darbesi tezgâhlanabildi. Ve 3 Ağustos'ta çıkarılan yasalarla 3. Meşrutiyet ilan edildi.
Doğan Medya Grubu bu darbede bir sözcü değil yönetmendi. Parlamento bu darbede emperyalist siyasetin yönetmeni değil, ancak uygulayıcısı oldu. Mesut Yılmaz Doğan Medya Grubu ile doğrudan ekonomik ilişki içinde olarak da parlamentonun genelinden bu bakımdan ayrı tutulmalıdır. Darbenin piyonları olarak hem politikacı hem gazeteci İsmail Cem'in kullanılmış olması önemli değil ama basının nasıl bir işbirlikçilik odağı olduğunun göstergesidir.
Türkiye'de parlamento hiçbir zaman halkın iradesini yansıtmamıştı. Ancak basının artık aldığı bu rol, tekelci tefeci sermayenin halk üzerindeki oligarşik egemenliğinin girdiği yeni dönüm noktasını göstermektedir.
Bu oligarşinin Türkiye'nin parçalanarak sömürgeleştirilmesi açısından belirleyici önemi olacaktır. 3. Meşrutiyet'in sahibi olan medya ile mücadele etmeden bu sömürgeleşmeden kurtulmak mümkün olmayacaktır.
DİPNOTLAR
1. KOLOĞLU Orhan, Osmanlı'dan Günümüze Türkiye'de Basın, İletişim Yayınları, 1994
2. BERKES Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayınevi, 1973
3. TOPUZ Hıfzı, Türk Basın Tarihi, 100 Soruda Serisi, Gerçek Yayınevi, 2. Baskı, 1996
4. BERKES Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayınevi, 1973
5. BİLGEGİL M. Kaya, Yakınçağ Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, C 2,
6. AKYÜZ Kenan, Türk Şiiri'nde Batı Etkisi
7. Namık Kemal'in belli bazı yazıları için GÖÇGÜN Önder, Namık Kemal, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1987
8. KOLOĞLU Orhan, Osmanlı'dan Günümüze Türkiye'de Basın, İletişim Yayınları, 1994
9. BERKES Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Bilgi Yayınevi, 1973
10. ÖZÖN Mustafa Nihat, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Maarif Matbaası, İstanbul 1941
11. TOPUZ Hıfzı, Türk Basın Tarihi, 100 Soruda Serisi, Gerçek Yayınevi, 2. Baskı, 1996
12. TOPUZ Hıfzı, Türk Basın Tarihi, 100 Soruda Serisi, Gerçek Yayınevi, 2. Baskı, 1996
13. BİLGEGİL M. Kaya, Yakınçağ Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, C 1, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Baylan Matbaası, Ankara 1976
14. Bu arada Mısır konusunun 19. yüzyıl boyunca emperyalistlerin en çok ilgilendiği Osmanlı toprak sorunu olduğunu da belirtmeliyiz.
15. Numaralandırmayı biz yaptık. Mektup metninin tamamı için TEVFİK Ebuzziya, Yeni Osmanlılar Tarihi, Hürriyet Yayınları, 1973
16. TEVFİK Ebuzziya, Yeni Osmanlılar Tarihi, Hürriyet Yayınları, 1973
17. TEVFİK Ebuzziya, Yeni Osmanlılar Tarihi, Hürriyet Yayınları, 1973
18. BİLGEGİL M. Kaya, Yakınçağ türk Kültür ve Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, C 1, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Baylan Matbaası, Ankara 1976
19. AVCIOĞLU Doğan, Türkiye'nin Düzeni, Tekin Yayınları
20. TOPUZ Hıfzı, Türk Basın Tarihi, 100 Soruda Serisi, Gerçek Yayınevi, 2. Baskı, 1996
21. TOPUZ Hıfzı, Türk Basın Tarihi, 100 Soruda Serisi, Gerçek Yayınevi, 2. Baskı, 1996
22. Türk basının bu süreçte aldığı halk düşmanı karakter için KAHRAMANOĞLU İnan, Türk Düşmanı Türk Medyası, İleri, Sayı 9
KAYNAK. İLERİ DERGİSİ
"Reşat Bey: Bu parayı aldınız ama Hidiv'den çekinmiyor musunuz

TÜM YAZILARI
- Tüm çabalarınız beyhudedir (23 Mayıs 2023 Salı)
- Neredesin sen? (17 Mayıs 2023 Çarsamba)
- Tek adam ve S.S.C.B. (09 Mayıs 2023 Salı)
- Vatandaş CHP'den umudu kesti (25 Mayıs 2022 Çarsamba)
- Satılık ruhsuz insancıklar (22 Mayıs 2022 Pazar)
- Size cennetten mektup var (18 Mayıs 2022 Çarsamba)
- Ölenler öldüler peki ya kalanlar! (15 Mayıs 2022 Pazar)
- Toprak ve para (10 Mayıs 2022 Salı)
- Gelecek (04 Mayıs 2022 Çarsamba)
- Eğer ki UMUT yoksa (29 Nisan 2022 Cuma)
- Şeytanın oyun sahası: Yeryüzü (17 Nisan 2022 Pazar)
- Güneş Doğu'dan yükselirken (31 Mart 2022 Perşembe)
- Dez/enformasyon komedisi (24 Mart 2022 Perşembe)
- Savaşın yok ettikleri (19 Mart 2022 Cumartesi)
- Tek karede üç adam! (16 Mart 2022 Çarsamba)
- Türk Kızılay'ının Ukrayna'da insani yardım başarıları (09 Mart 2022 Çarsamba)
- Neo Naziler Ukrayna'da savaş çıkarttılar (07 Mart 2022 Pazartesi)
- Ukrayna & Rusya Savaşı (06 Mart 2022 Pazar)
- Özgürlük (22 Şubat 2022 Salı)
- Sezen Aksu & Tarkan (18 Şubat 2022 Cuma)
- Erdoğan düşmanlığı Kılılçdaroğlu düşmanlığına dönüştü (17 Şubat 2022 Perşembe)
- Monarşinin kucağındaki oyuncak: Demokrasi! (15 Şubat 2022 Salı)
- Ruhlar (13 Şubat 2022 Pazar)
- Ev kiralarındaki artışlar bankaların faiz artışlarını geçti! (28 Ocak 2022 Cuma)
- HDP & FETÖ'ye değil; millete sarılın (26 Ocak 2022 Çarsamba)
- Para saltanatının köleleri (23 Ocak 2022 Pazar)
- Yararlı bilgi (18 Ocak 2022 Salı)
- Bir püflük takvim yaprağı (30 Aralık 2021 Perşembe)
- Hayat aslında çok bayattır (22 Aralık 2021 Çarsamba)
- Yapay zenginleşme (19 Aralık 2021 Pazar)
- Soytarılar ve palyaçolar ünlü olur (16 Aralık 2021 Perşembe)
- Hayatımız pornografik/magazin (11 Aralık 2021 Cumartesi)
- Sokaklarda veryansına soyunmak! (24 Kasım 2021 Çarsamba)
- Kalbini acıtan ben olmayacağım (16 Kasım 2021 Salı)
- Kendi tarihini bilmeyenler (11 Kasım 2021 Perşembe)
- Ege kıyıları yağmalanıyor (19 Nisan 2021 Pazartesi)
- ABD'nin giremediği tek deniz (06 Nisan 2021 Salı)
- Türk kadını (21 Mart 2021 Pazar)
- Anlıyorum (20 Mart 2021 Cumartesi)
- Demokrasi aşkı! (18 Mart 2021 Perşembe)
- Papa Francis, Selahaddin Eyyubi'yi ziyaret edemedi (08 Mart 2021 Pazartesi)
- Evrensel imparatorluk (20 Şubat 2021 Cumartesi)
- TBMM'deki teröristler (16 Şubat 2021 Salı)
- Vıcık vıcık cacık! (10 Şubat 2021 Çarsamba)
- Birey hissederse toplum sendeler! (30 Ocak 2021 Cumartesi)
- Demokrasinin dolma kalemli şövalyeleri (21 Ocak 2021 Perşembe)
- Devletler bilgiyi ve gerçeği gizler (16 Ocak 2021 Cumartesi)
- Hatırladığınız şey ölmez: Pervitin! (14 Ocak 2021 Perşembe)
- Meleklere secde edilmez (13 Ocak 2021 Çarsamba)
- ABD ve AB'nin en büyük korkusu (27 Eylül 2020 Pazar)
- Dezenformasyon çağına hoş geldiniz (12 Eylül 2020 Cumartesi)
- Yerleşik düzenin iflası (10 Eylül 2020 Perşembe)
- Piramitlerin gizemi (16 Haziran 2020 Salı)
- Para ile su veya para ile hava! (06 Haziran 2020 Cumartesi)
- Alıştığımız bir şey (04 Haziran 2020 Perşembe)
- Ether ve simülasyon (28 Mayıs 2020 Perşembe)
- Dönüşüm! (19 Mayıs 2020 Salı)
- Hür Basın Medya'ya dönüşünce (16 Mayıs 2020 Cumartesi)
- Birbir Gece Masalları (15 Mayıs 2020 Cuma)
- Adolf Hitler vs...vs..! (11 Mayıs 2020 Pazartesi)
- Bazı yaşamlar romana dönüşür (08 Mayıs 2020 Cuma)
- Yıldızlar yanar (05 Mayıs 2020 Salı)
- Geminin adı: Solace! (22 Nisan 2020 Çarsamba)
- Aspirin bidiğiniz gibi değil! (13 Nisan 2020 Pazartesi)
- Toplumsal yorgunluk, bireysel sarhoşluk (12 Nisan 2020 Pazar)
- Bu yazının konusu Kovid-19 değil (09 Nisan 2020 Perşembe)
- Başarısız devlet / Failed state (!) (02 Nisan 2020 Perşembe)
- Yeni bir insan tipolojisi doğuyor (01 Nisan 2020 Çarsamba)
- Yakın Tarih Öyküleri: Ajax Operasyonu (03 Mart 2020 Salı)
- Yakın tarih öyküleri: Basileois Zaharoff (26 Şubat 2020 Çarsamba)
- Atlantis ve Osiris (25 Şubat 2020 Salı)
- Spekülasyon fabrikası (17 Şubat 2020 Pazartesi)
- En kaçınılmaz borç (16 Şubat 2020 Pazar)
- Biz nasıl bir toplumuz? (17 Ocak 2020 Cuma)
- Ortadoğu Dünya'yı bloke ederken (13 Ocak 2020 Pazartesi)
- Ortadoğu'nun yeni aktörleri (06 Ocak 2020 Pazartesi)
- Yeni bir söz (05 Ocak 2020 Pazar)
- Masumiyet (01 Ocak 2020 Çarsamba)
- Muhalif olmak (28 Aralık 2019 Cumartesi)
- Balıkların sırrı (25 Aralık 2019 Çarsamba)
- Paris! (20 Aralık 2019 Cuma)
- Türkiye'de siyaset iklimi (17 Aralık 2019 Salı)
- Gençler biraz şaşkın (16 Aralık 2019 Pazartesi)
- Kimsenin merak etmediği önemli bir gerçek (12 Aralık 2019 Perşembe)
- Tarih, ütopya ve gerçek! (05 Aralık 2019 Perşembe)
- Milli Eğitim nasıl başarılı olur? (30 Kasım 2019 Cumartesi)
- İstanbul'da su bedava değil; hava da bedava olmayacak! (27 Kasım 2019 Çarsamba)
- Geçmişin zulmü: Anılar! (18 Kasım 2019 Pazartesi)
- Yeni normaller (10 Kasım 2019 Pazar)
- Üreterek kazanmak (09 Kasım 2019 Cumartesi)
- Büyük orkestralar (05 Kasım 2019 Salı)
- Dünyanın bizi tanımasını samimi olarak istiyorsak (03 Kasım 2019 Pazar)
- Türkiye'nin gündemi: Balık ekmek! (31 Ekim 2019 Perşembe)
- Güneş yarın yine doğacak (30 Ekim 2019 Çarsamba)
- Daha iyi (28 Ekim 2019 Pazartesi)
- Denizlerimiz çöplük oldu (25 Ekim 2019 Cuma)
- Dünya sarsılıp şaşırdı (23 Ekim 2019 Çarsamba)
- 200 yıllık emperyalist rüya çöpe atıldı (22 Ekim 2019 Salı)
- Tuhaf bir ABD düzeneği (17 Ekim 2019 Perşembe)
- Gençliğin başlangıç noktası (15 Ekim 2019 Salı)
- Mustafa Akıncı (14 Ekim 2019 Pazartesi)
- Karamsarlık tahvilleri temettü dağıtmaz (10 Ekim 2019 Perşembe)
- Barış Pınarı Harekatı ve düşündürdükleri (10 Ekim 2019 Perşembe)
- Suyun üzerinde yüzen yağ damlaları (06 Ekim 2019 Pazar)
- Koşu Bandı (29 Eylül 2019 Pazar)
- Hastalıklı habercilik anlayışı (23 Ağustos 2019 Cuma)
- Halkın iradesi (!) (19 Ağustos 2019 Pazartesi)
- 21. yüzyılda yazıyı keşfetmek! (17 Ağustos 2019 Cumartesi)
- Hiç kimsenin cevap veremediği bir soru (13 Ağustos 2019 Salı)
- Bir tutam tuz, bir tutam biber! (07 Ağustos 2019 Çarsamba)
- Global medya'da Suudi ve İsrail oyunları (22 Temmuz 2019 Pazartesi)
- Çok özel insanlar vardır; bir daha bulamazsınız (07 Temmuz 2019 Pazar)
- Eski defterler (03 Temmuz 2019 Çarsamba)
- Muhalefet yerel yönetimlerde yer aldı (26 Haziran 2019 Çarsamba)
- Muhalefet var mı? (21 Haziran 2019 Cuma)
- Orta Şark'ın oryantal dünyası (13 Haziran 2019 Perşembe)
- Cevabı bulunamayan 4 soru (05 Haziran 2019 Çarsamba)
- Bugün Bayram (04 Haziran 2019 Salı)
- Malta Adası mı, Marmara Adası (mı?) (01 Haziran 2019 Cumartesi)
- Rusya'da konuşulanlar ve kaleme alınan tezler... (27 Mayıs 2019 Pazartesi)
- Aklın ve nefsin şaka yaparlar (05 Mayıs 2019 Pazar)
- Bu işte bir iş var! (26 Nisan 2019 Cuma)
- Senden geriye kalanmış! (24 Nisan 2019 Çarsamba)
- Victor Hugo'nun ruhu bir kez daha ağladı (16 Nisan 2019 Salı)
- Sümer Atasözleri der ki.... (02 Nisan 2019 Salı)
- Neden acı çekeriz? (30 Mart 2019 Cumartesi)
- Siyaset dediğin kahvehane çerezi (26 Mart 2019 Salı)
- Haliç'e düştü! (07 Mart 2019 Perşembe)
- Bilim diyor ki... (07 Şubat 2019 Perşembe)
- Ali Eryürek (28 Ocak 2019 Pazartesi)
- Muhalefette FETÖ sızıntıları (28 Ocak 2019 Pazartesi)
- Yalan haber fabrikaları 7/24 üretim yaparlarken (17 Ocak 2019 Perşembe)
- Tam da fırtınaya tutulmuşken (13 Ocak 2019 Pazar)
- Magazin dünyasının güçlü kadınları (11 Ocak 2019 Cuma)
- Karanlık arttıkça (06 Ocak 2019 Pazar)
- Adres Aynı Kalacak (06 Ocak 2019 Pazar)
- Ağla İstanbul ağla (01 Ocak 2019 Salı)
- Yeterki yalan olma (23 Aralık 2018 Pazar)
- 21. yüzyıl olanaklarıyla 16. yüzyıla toslamak (16 Aralık 2018 Pazar)
- Yerel seçimler yaklaşırken (08 Aralık 2018 Cumartesi)
- Elma (06 Aralık 2018 Perşembe)
- Huzurevi (06 Aralık 2018 Perşembe)
- Şeytan Giriyor Aklıma (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Sözün kısası (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Eğlence (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Neden? (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Sürpriz (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Şans (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Aşkın çivisi (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Hançer (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Sen (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Ne diyeyim (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Fay hattı (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Nedir ki... (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Esinti (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Yasak (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- İyi dinle (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Sıcak (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Sen Ağlama (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Manşet (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Cennetlik (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Çağrı (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Crypto (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Mutasyon (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Tıpkı bir oyun (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Şiir ve Şair (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Marmara (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Muzır (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Püf!... (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Buz (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Gece (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Bilirsin işte (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Keramet (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Kime ne... (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Hiç Sorma! (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Süreç (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Akıl (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Bilmece (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Komik (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Zulüm (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Zaman (05 Kasım 2018 Pazartesi)
- Tahterevalli (03 Kasım 2018 Cumartesi)
- Dünya'nın en mutlu insanları Türkiye'de yaşıyorlar (30 Ekim 2018 Salı)
- Kimsenin yazmadığı ekonomi gerçeği (26 Ekim 2018 Cuma)
- Dünya şallak mallak olurken (23 Ekim 2018 Salı)
- Ben ölürken... (21 Eylül 2018 Cuma)
- ABD Dolar'ını Tanrı'laştırmak (20 Ağustos 2018 Pazartesi)
- Demokrasi'nin çocukları (08 Ağustos 2018 Çarsamba)
- Oyun bitince... (14 Temmuz 2018 Cumartesi)
- Adnan Oktar! (12 Temmuz 2018 Perşembe)
- Kalbini neden vermiş? (06 Temmuz 2018 Cuma)
- Tedavisi olmayan hastalık (05 Mayıs 2018 Cumartesi)
- Zümrüd-ü Anka ve Kartalın yeniden doğuşu (30 Nisan 2018 Pazartesi)
- Zurnik ile Lüks Nermin'in sermayeleri (29 Nisan 2018 Pazar)
- Şeytan uçurtması (24 Şubat 2018 Cumartesi)
- Geçmiş ve geleceğin kilit taşı (18 Şubat 2018 Pazar)
- Tarihe geçecek olan diyalog (22 Ocak 2018 Pazartesi)
- Çok ünlü bir hikâye (01 Ocak 2018 Pazartesi)
- Acıların kerameti (28 Mayıs 2017 Pazar)
- Zaman Kristalleri (26 Mayıs 2017 Cuma)
- FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in Masonik ilişkileri (20 Mayıs 2017 Cumartesi)
- Yaşamınız ve bahtınızdan haberler (19 Mayıs 2017 Cuma)
- Birileri çok rahatsız oluyor ama elden ne gelir! (08 Mayıs 2017 Pazartesi)
- Veda (29 Mart 2017 Çarsamba)
- Bana yalan söylediler! (25 Mart 2017 Cumartesi)
- Uyuşturucuya eşcinsel evliliğe evet, Bakan ziyaretine hayır! (12 Mart 2017 Pazar)
- Yarınlar çok güzel olacak (10 Mart 2017 Cuma)
- Almanya'da çocuklar seks ve organ mafiasına emanet (09 Mart 2017 Perşembe)
- Doldurursun yazar! (16 Şubat 2017 Perşembe)
- 21. yüzyılın Vietnam'ı: Suriye (13 Şubat 2017 Pazartesi)
- Her ölümle eksiliriz (12 Şubat 2017 Pazar)
- Tuhaflıklardan seçmeler (24 Ocak 2017 Salı)
- TBMM'de ilkellik fırtınaları (12 Ocak 2017 Perşembe)
- Sakın ciddiye almayın (03 Ocak 2017 Salı)
- Aklınızda bulunsun; (10 Aralık 2016 Cumartesi)
- Savaş Çocukları ile sizin çocuklarınız (16 Kasım 2016 Çarsamba)
- Robotlar hayatı değiştirirken (13 Ekim 2016 Perşembe)
- Türkiye 20. yüzyılı neden ıskaladı? (12 Ekim 2016 Çarsamba)
- Bebekleri Dünya'ya leylekler getirmeyecek (11 Ekim 2016 Salı)
- Modern Ortaçağ vahşeti (10 Ekim 2016 Pazartesi)
- Yağmur öncesi gibi... (08 Ekim 2016 Cumartesi)
- İstanbul'u terk etmek! (07 Ekim 2016 Cuma)
- HABER DÜKKÂNI (05 Ekim 2016 Çarsamba)
- Kimler hiç ağlamazlar? (21 Eylül 2016 Çarsamba)
- FETÖ tüm insanlık için büyük bir tehdit (05 Ağustos 2016 Cuma)
- ABD'nin yeşil kuşağı FETÖ'yü boğdu (30 Temmuz 2016 Cumartesi)
- Gezici tayfası dut yemiş bülbül! (28 Temmuz 2016 Perşembe)
- Siyasetçi eleştirilerden beslenir (20 Temmuz 2016 Çarsamba)
- Meydanlarda demokrasinin sesi yankılanıyor (17 Temmuz 2016 Pazar)
- Şüpheliler aklımızla oynarken (14 Temmuz 2016 Perşembe)
- Edebiyat ve bilimi terk edip siyasete soyunmak! (24 Mayıs 2016 Salı)
- Demokrasi ve parlamento (22 Mayıs 2016 Pazar)
- Haber Dükkânı (21 Mayıs 2016 Cumartesi)
- Yazı yazmaya tövbe! (08 Mayıs 2016 Pazar)
- Baron Rudolf von Sebottendorf (30 Nisan 2016 Cumartesi)
- Dünya'nın değiştiği anlar vardır (17 Nisan 2016 Pazar)
- İnsan embriyosundaki genler (03 Nisan 2016 Pazar)
- Ayşe, eskiden sakız çiğnerdi (31 Mart 2016 Perşembe)
- A/Karmikler ve Karmikler (29 Mart 2016 Salı)
- İyiler, kötüler ve mankurtlar (27 Mart 2016 Pazar)
- Bay X ve gönüllü a-karmikleri (25 Mart 2016 Cuma)
- Siyasi laboratuvarın silahsız teröristleri (17 Mart 2016 Perşembe)
- Kasım kasım kasılanlar partisi (16 Mart 2016 Çarsamba)
- Şişli ilçesinde çöp vergisini kimler öder? (11 Mart 2016 Cuma)
- Sahte ve kaçak (08 Mart 2016 Salı)
- Bi! (04 Mart 2016 Cuma)
- Yeraltı zenginlikleri ve eğitimsiz kitleler (02 Mart 2016 Çarsamba)
- Moon Tarikatı (28 Şubat 2016 Pazar)
- Sanat ve medya (27 Şubat 2016 Cumartesi)
- Haber nedir? (26 Şubat 2016 Cuma)
- Anti virüs yasası geliyor (24 Şubat 2016 Çarsamba)
- Gün gelecek terk edileceksin (22 Şubat 2016 Pazartesi)
- Lâboratuvarlar! (18 Şubat 2016 Perşembe)
- Muhalefetin dili tutuldu (15 Şubat 2016 Pazartesi)
- Medeniyet (08 Şubat 2016 Pazartesi)
- Hiç tanımadan nefret etmek! (31 Ocak 2016 Pazar)
- İster inanın ister inanmayın (29 Ocak 2016 Cuma)
- Kim ne anlarsa (26 Ocak 2016 Salı)
- Aydınlar! (20 Ocak 2016 Çarsamba)
- Hayâller ve kozmik yazılım (17 Ocak 2016 Pazar)
- Tembel adamlar, hoppa kızlar (17 Ocak 2016 Pazar)
- Ölüler soruyor: "Ne değişti?" (10 Ocak 2016 Pazar)
- Eğitim medyaya emanet (08 Ocak 2016 Cuma)
- Düşlerle satranç oynamak eğlencelidir (07 Ocak 2016 Perşembe)
- Doğa kendisini yenileyene kadar (05 Ocak 2016 Salı)
- Kumaşın önemi (05 Ocak 2016 Salı)
- Günümüzde durum (03 Ocak 2016 Pazar)
- Mezopotamya, Afrika çocukları ve büyük insanlık (03 Ocak 2016 Pazar)
- 2016 yılını da gördük ya... (02 Ocak 2016 Cumartesi)
- Öyle şeyler oluyor ki... (29 Aralık 2015 Salı)
- Yıldız'ın Gözü (27 Aralık 2015 Pazar)
- Kapitâl ve kreşendo! (17 Aralık 2015 Perşembe)
- Ajan devlet başkanı ve oligarkları (16 Aralık 2015 Çarsamba)
- Okunmuş sular, ilaçlar ve bebekler (14 Aralık 2015 Pazartesi)
- Modern neolitikler (11 Aralık 2015 Cuma)
- Totemler, Tanrılar ve insanlar (07 Aralık 2015 Pazartesi)
- Zamanın başlangıcı ve sonu (07 Aralık 2015 Pazartesi)
- Hatıraların değeri (07 Aralık 2015 Pazartesi)
- Avrupa Birliği ve Türkiye (30 Kasım 2015 Pazartesi)
- Ölüler (23 Kasım 2015 Pazartesi)
- Türkiye'de ne var, ne yok? (20 Kasım 2015 Cuma)
- Geçmiş dönemlerde basın daha mı özgürdü? (12 Kasım 2015 Perşembe)
- Paralel hat alayınızı dinlemiş (06 Kasım 2015 Cuma)
- İllegal parayla gazetecilik! (29 Ekim 2015 Perşembe)
- Ve sen bile... (24 Ekim 2015 Cumartesi)
- Adam olabilmenin sırrı (16 Ekim 2015 Cuma)
- Sorumsuz muhalefet (12 Ekim 2015 Pazartesi)
- Yolculuk (01 Ekim 2015 Perşembe)
- Mavi ve altın sarısı (26 Eylül 2015 Cumartesi)
- Saat (22 Eylül 2015 Salı)
- Ben nasıl örnek bir hayırsever oldum? (19 Eylül 2015 Cumartesi)
- Ünlüdür bizim jurnalcilerimiz (17 Eylül 2015 Perşembe)
- Anlamak ve yaşamak (14 Eylül 2015 Pazartesi)
- Merak bu ya... (14 Eylül 2015 Pazartesi)
- Aklınızdan hiç çıkmasın (12 Eylül 2015 Cumartesi)
- Meşru oylarla gayrimeşruyu savunamazsınız (31 Ağustos 2015 Pazartesi)
- Terörü markalaştırmak insanlık suçudur (28 Ağustos 2015 Cuma)
- Medya'ya operasyon iddiaları (28 Ağustos 2015 Cuma)
- Teröre karşı Türkiye tek vücut (26 Ağustos 2015 Çarsamba)
- Türkiye'de durum vahim! (24 Ağustos 2015 Pazartesi)
- Terörün adı öz savunma olamaz (20 Ağustos 2015 Perşembe)
- İslâm’da Savaş kavramı (19 Ağustos 2015 Çarsamba)
- Önce sabır (17 Ağustos 2015 Pazartesi)
- Her başarının bir sırrı vardır (13 Ağustos 2015 Perşembe)
- Püf! ... (09 Ağustos 2015 Pazar)
- Ne süreçmiş be kardeşim! (07 Ağustos 2015 Cuma)
- Erkek olan kadınlar, kadın olan erkekler (04 Ağustos 2015 Salı)
- Kağıtsız gazete (28 Temmuz 2015 Salı)
- Sevgisiz yürekler (22 Temmuz 2015 Çarsamba)
- Ruh, akıl ve beden (05 Temmuz 2015 Pazar)
- Televizyon dizilerinin konu mankenleri (04 Temmuz 2015 Cumartesi)
- Belediyeler 1 asırdır kaldırım bile yapamadılar! (21 Haziran 2015 Pazar)
- Körler çarşısında ayna satmak (20 Haziran 2015 Cumartesi)
- CHP başarılı olamadı (11 Haziran 2015 Perşembe)
- Seçmen şimdiden bin pişman! (09 Haziran 2015 Salı)
- Vatandaş modası geçmiş eski traş istemiyor (04 Haziran 2015 Perşembe)
- ''Önce inan sonra düşün'' diyorlar! (26 Mayıs 2015 Salı)
- Türkiye Cumuriyeti'nin Cumhurbaşkanı (24 Mayıs 2015 Pazar)
- Eğer henüz size dokunmamış ise (22 Mayıs 2015 Cuma)
- Mutlak gerçek (17 Mayıs 2015 Pazar)
- Fırsat eşitliği (10 Mayıs 2015 Pazar)
- Daha çok özgürlük daha çok kalkınma (06 Mayıs 2015 Çarsamba)
- Deb-î Dünya’daki oyun son bulmadan (01 Mayıs 2015 Cuma)
- Aşk altın zaman hırsızdır (12 Nisan 2015 Pazar)
- Muhammed Ali ile Sabahattin Ali (11 Nisan 2015 Cumartesi)
- Terör ve medya (01 Nisan 2015 Çarsamba)
- Hobiler ve ekonomi (24 Mart 2015 Salı)
- Sansür ve fani dünyanın ölümsüzleri (16 Mart 2015 Pazartesi)
- Geçmiş, bugün ve geleceğin kıvılcımları (09 Mart 2015 Pazartesi)
- Enstantaneler (01 Mart 2015 Pazar)
- Merhaba insanlık (28 Şubat 2015 Cumartesi)
- Enstrüman, tuval ve kalem (23 Şubat 2015 Pazartesi)
- Dünyalılar ve olaylar (20 Şubat 2015 Cuma)
- Nefret dalgası (18 Şubat 2015 Çarsamba)
- Toplumsal öfke patlaması (16 Şubat 2015 Pazartesi)
- Votka/limon üzerine çalışmalar (10 Şubat 2015 Salı)
- Eşcinsel evlilikler, aile ve toplumsal değerler (09 Şubat 2015 Pazartesi)
- Beyinsel ışıldaklar (07 Şubat 2015 Cumartesi)
- Sayın milletvekilleri lütfen güzel konuşun (06 Şubat 2015 Cuma)
- Samanyolu ve insan aklı (05 Şubat 2015 Perşembe)
- İnsanlık hali (01 Şubat 2015 Pazar)
- Kedi eti yiyerek açlıktan ölmekten kurtulan insanlar (27 Ocak 2015 Salı)
- Gazeteciler uysal ve tutucudur (23 Ocak 2015 Cuma)
- Bakın öğrettikleriniz ne sonuçlar doğuruyor (14 Ocak 2015 Çarsamba)
- Terör olayları manşetlere taşındıkça... (08 Ocak 2015 Perşembe)
- Ailece bankalara borçlandık (04 Ocak 2015 Pazar)
- Fazıl Say ve piyanosu (30 Aralık 2014 Salı)
- Katliam silahı: Pompalı tüfek! (26 Aralık 2014 Cuma)
- Hayırlı Cumalar (05 Aralık 2014 Cuma)
- Mahkeme kararıyla inanç özgürlüğü! (03 Aralık 2014 Çarsamba)
- Politik döküntüler (30 Kasım 2014 Pazar)
- Bu aslında çok uzun bir hikâyedir (26 Kasım 2014 Çarsamba)
- Evrenin pusulası korku olamaz (23 Kasım 2014 Pazar)
- Değişim dönemleri (21 Kasım 2014 Cuma)
- Tapu yetmez, deprem garanti belgesi de verilmeli.. (18 Kasım 2014 Salı)
- Düşünmek zor iştir (17 Kasım 2014 Pazartesi)
- Geçmişi özleyen gelecekten umudu olmayandır (16 Kasım 2014 Pazar)
- Bir evde kitap, tablo ve piyano yoksa ne olur? (12 Kasım 2014 Çarsamba)
- İstanbul'da ulaşım sorunu (09 Kasım 2014 Pazar)
- Çözüm süreci mi, terör belası mı? (06 Kasım 2014 Perşembe)
- Siyah-beyaz yıllar, renkli yaşamlar (02 Kasım 2014 Pazar)
- İstanbul'da yaşamak (30 Ekim 2014 Perşembe)
- En verimli geçim kapısı: Yönetmek (!) (28 Ekim 2014 Salı)
- Adım atamadığımız üç önemli basamak (26 Ekim 2014 Pazar)
- Ekonomi ve ahlâk (18 Ekim 2014 Cumartesi)
- Kandil konkordatoya giderken (11 Ekim 2014 Cumartesi)
- Bir şeyler eksik (09 Ekim 2014 Perşembe)
- Nişantaşı, Hacıhüsrev'e dönüşüyor haberiniz ola... (06 Ekim 2014 Pazartesi)
- Yine iş başa düştü! (25 Eylül 2014 Perşembe)
- CHP'li milletvekilleri topyekün istifa ederler mi? (20 Eylül 2014 Cumartesi)
- Üretim merkezi mi, cazibe merkezi mi? (11 Eylül 2014 Perşembe)
- Cennet mekan Osmanlı'dan Allah razı olsun ki... (08 Eylül 2014 Pazartesi)
- Kazanan hepsini alır (02 Eylül 2014 Salı)
- Sosyal medya fenomenleri (30 Ağustos 2014 Cumartesi)
- İnsanı deli eder bu düşünceler (28 Ağustos 2014 Perşembe)
- Türkiye'nin en çok okunan gazetesi (19 Ağustos 2014 Salı)
- Yazar ve algı (14 Ağustos 2014 Perşembe)
- Anlamadınız mı? (11 Ağustos 2014 Pazartesi)
- Egolarımız fena halde canımızı yakacak (10 Ağustos 2014 Pazar)
- Facebook halleri (09 Ağustos 2014 Cumartesi)
- Yağmuru beklerken (07 Ağustos 2014 Perşembe)
- Facebook tatilleri: 2 (06 Ağustos 2014 Çarsamba)
- Facebook tatilleri (02 Ağustos 2014 Cumartesi)
- Günün hay huylu sıkıntıları arasında (26 Temmuz 2014 Cumartesi)
- Masum çocukların nefretini kazanmak! (19 Temmuz 2014 Cumartesi)
- Elma şekeri yemek! (16 Temmuz 2014 Çarsamba)
- Para savaş demektir (13 Temmuz 2014 Pazar)
- Eğer gerçekler sizi umutsuzluğa sürüklüyorsa... (10 Temmuz 2014 Perşembe)
- Dünyayı değiştirmek (09 Temmuz 2014 Çarsamba)
- Neleri satın alırız? (01 Temmuz 2014 Salı)
- Muhalefet Recep Tayyip Erdoğan gerçeğini yarattı (29 Haziran 2014 Pazar)
- Biraz daha sıkın dişinizi (27 Haziran 2014 Cuma)
- Lüks ve para (18 Haziran 2014 Çarsamba)
- Enerji savaşlarında son marka: IŞİD! (14 Haziran 2014 Cumartesi)
- İnsanlar neden kabalaşırlar? (07 Haziran 2014 Cumartesi)
- Piyasalar çok durgun, fiyat artışlarında patlama! (03 Haziran 2014 Salı)
- Üretim alanları en vahşi, en kanlı savaş alanlarıdır (29 Mayıs 2014 Perşembe)
- Ailece güzel bir pazar kahvaltısına var mısınız? (29 Mayıs 2014 Perşembe)
- Çocuklarınız sizleri vesayet altına alır (mı?) (27 Mayıs 2014 Salı)
- Alman basını vuruyor, sesi Cumhuriyet'te yankılanıyor! (25 Mayıs 2014 Pazar)
- Demokratik eylemde polise molotof atılır mı? (23 Mayıs 2014 Cuma)
- Vatandaş fukaralaşırken siyasetçiler zenginleşiyorsa (22 Mayıs 2014 Perşembe)
- 35 bin Lira'ya kitap yazdırılır (21 Mayıs 2014 Çarsamba)
- Zaman sana nasıl bir şaka yapacak? (19 Mayıs 2014 Pazartesi)
- Kömür, tren ve istasyon (17 Mayıs 2014 Cumartesi)
- Dikensiz gül bahçesi hayâl Cumhuriyet gerçek (10 Mayıs 2014 Cumartesi)
- Şansın da bir bedeli vardır (03 Mayıs 2014 Cumartesi)
- 1 Mayıs fotoğraflarında ''emekçiler'' yok! (02 Mayıs 2014 Cuma)
- Her yerde onlar var! (28 Nisan 2014 Pazartesi)
- Dost olan hayatta kalır (23 Nisan 2014 Çarsamba)
- Kitaplar yazarını hatırlatır mı? (19 Nisan 2014 Cumartesi)
- Kulaklarda çınlayan sözler (14 Nisan 2014 Pazartesi)
- Sanat yasaklanır mı? (13 Nisan 2014 Pazar)
- Önce enjektör sonra da serum şişesi (08 Nisan 2014 Salı)
- Sevginin olduğu yerde asla darağacı olmaz (08 Nisan 2014 Salı)
- Dördüncü boyut: Zaman! (05 Nisan 2014 Cumartesi)
- Komedi ile trajedi (03 Nisan 2014 Perşembe)
- Değişim sempatik değildir (02 Nisan 2014 Çarsamba)
- Kazananlar ve kaybedenler (31 Mart 2014 Pazartesi)
- Tanrı'nın ebedi hikmeti (28 Mart 2014 Cuma)
- İnternette servis edilen ses kayıtları (27 Mart 2014 Perşembe)
- Hey basın mensubu, işsiz kal, aşsız kal ama onurlu yaşa (26 Mart 2014 Çarsamba)
- Borçsuz vatandaş kalmasın (25 Mart 2014 Salı)
- Fizikçilerden başkası umursamıyor (23 Mart 2014 Pazar)
- Püf noktası! (18 Mart 2014 Salı)
- Başarısızlık yetimdir (16 Mart 2014 Pazar)
- Günahları sadece Tanrı bilir (15 Mart 2014 Cumartesi)
- En ucuz ve en pahalı arasındaki fark (13 Mart 2014 Perşembe)
- Halkın kâlp gözü açık (07 Mart 2014 Cuma)
- Çekilen onca acıdan sonra neden? (04 Mart 2014 Salı)
- Gerçek sıcak değildir (24 Şubat 2014 Pazartesi)
- Bir daha mutlu olabilecek misiniz? (24 Şubat 2014 Pazartesi)
- Zaman yeni Susurluk skandallarına gebe kalırken.. (20 Şubat 2014 Perşembe)
- Türk basın dükkânlarında harikulâde mallar (15 Şubat 2014 Cumartesi)
- Yalnızlığın dekorları (12 Şubat 2014 Çarsamba)
- Dünyanın mihveri (10 Şubat 2014 Pazartesi)
- Rahat bırakın şu gazetecileri (09 Şubat 2014 Pazar)
- Vardik arası skandallar, yıkıcı beddualar! (08 Şubat 2014 Cumartesi)
- Kutup Geceleri... (06 Şubat 2014 Perşembe)
- Herkes korku içinde yaşıyor! (04 Şubat 2014 Salı)
- Duyguların gizemi... (03 Şubat 2014 Pazartesi)
- Zeus'un oğlu Makedonyalı Büyük İskender (31 Ocak 2014 Cuma)
- İskenderiye kütüphanesi ve Hermetik Mistizm (30 Ocak 2014 Perşembe)
- Gecenin İçinden: Kayıp Atlantis, su ve yaşam! (29 Ocak 2014 Çarsamba)
- Ateşe baca, kitaba hoca, ona bugece bi'koca lazım.. (28 Ocak 2014 Salı)
- İktidar, muhalefet ve polis gazı; hangisini seçersen seç (22 Ocak 2014 Çarsamba)
- Türkiye'nin mizah ustaları (11 Ocak 2014 Cumartesi)
- Devlet vatandaşına kumpas kurmaz (07 Ocak 2014 Salı)
- Hukukçuların evrensel hukuk mücadelesi (05 Ocak 2014 Pazar)
- Yaşam koşulları şimdilik yüzde 30 zamlandı (04 Ocak 2014 Cumartesi)
- Cinayetler bölgesine hoş geldin bebek (01 Ocak 2014 Çarsamba)
- İhtiras demokrasiyi kündeye getirince!... (30 Aralık 2013 Pazartesi)
- Türkiye Allah'a emanet (27 Aralık 2013 Cuma)
- Yalan rüzgârları eserken kanım donar, titrer, üşürüm (26 Aralık 2013 Perşembe)
- Gazete manşetleri (25 Aralık 2013 Çarsamba)
- Hükümeti ıskat etmek! (24 Aralık 2013 Salı)
- Suçüstü hali çok ağır travma yaratır (22 Aralık 2013 Pazar)
- Rüşvetin siyaset mühendisliği olur mu? (20 Aralık 2013 Cuma)
- ''Ben yiyiciyim'' derse... (18 Aralık 2013 Çarsamba)
- Penguenler mi, halk mı? (17 Aralık 2013 Salı)
- Her yeni gün, her yeni insan, yeni bir bulmacadır (17 Aralık 2013 Salı)
- Öldürün veya öldürtün ben de kurtulayım siz de (15 Aralık 2013 Pazar)
- Yoksa biz fuhuş bataklığında mı yaşıyoruz? (15 Aralık 2013 Pazar)
- Kibir, korku ve cüret! (13 Aralık 2013 Cuma)
- Rüşvet, irtikap, yolsuzluk, deprem ve parodi (11 Aralık 2013 Çarsamba)
- Akıl hastanesinde doktor, hapishanede avukat! (08 Aralık 2013 Pazar)
- İki keman, bir kontrbas (07 Aralık 2013 Cumartesi)
- Tarih ve tarif (03 Aralık 2013 Salı)
- Saygı, yapılan işedir; şahsa değil.. (30 Kasım 2013 Cumartesi)
- Hayatın değişik pusulaları var (27 Kasım 2013 Çarsamba)
- Kaderlerinin utancına tasmalı rüşvetçiler (26 Kasım 2013 Salı)
- Yeşilçam'da kadına düşen fiks rol: Fahişelik (25 Kasım 2013 Pazartesi)
- İngiltere Kraliçesi beni öldürtür mü? (21 Kasım 2013 Perşembe)
- Türk Tiyatrosu'ndan bir isim Ahmet Talat Bozok (20 Kasım 2013 Çarsamba)
- Erdoğan, doğru söylüyor (19 Kasım 2013 Salı)
- Asya'da zalimler sevilir (18 Kasım 2013 Pazartesi)
- Marka tercihi kolay, çağı anlamak zor (17 Kasım 2013 Pazar)
- Öncüler hep yanarak can verdiler (15 Kasım 2013 Cuma)
- Sigaraya hayır, esrar ve hapa devam! (14 Kasım 2013 Perşembe)
- Sayın Apo, gavat vatandaş! (11 Kasım 2013 Pazartesi)
- Pizzacılar, hamburgerciler lütfen insafa gelin, insafa... (10 Kasım 2013 Pazar)
- Nişantaşı'nda hırsızın girmediği tek bir ev kaldı (08 Kasım 2013 Cuma)
- Halk sadece dramı alkışlar (05 Kasım 2013 Salı)
- Fazıl Say’ın hiç bilmediği (04 Kasım 2013 Pazartesi)
- Bir kobay adı: Elvis Presley (30 Ekim 2013 Çarsamba)
- Ölüm belki de... (28 Ekim 2013 Pazartesi)
- Kritik tarih: 2014 Ağustos! (26 Ekim 2013 Cumartesi)
- Aynaya bakabilir misiniz? (23 Ekim 2013 Çarsamba)
- Cevap verilemeyen bir soru: Lieserl'e ne oldu? (22 Ekim 2013 Salı)
- Geleceği beklemek! (20 Ekim 2013 Pazar)
- ABD'nin nefret ettiği adam: Charlie Chaplin (18 Ekim 2013 Cuma)
- Üstat Ara Güler'e geç kalmış bir teşekkür (16 Ekim 2013 Çarsamba)
- ''Hayatın olağan akışı'' nedir, ne değildir? (14 Ekim 2013 Pazartesi)
- Victor Hugo'nun fakirlere bağış bütçesi! (13 Ekim 2013 Pazar)
- Generaller, darbe ve piyano... (10 Ekim 2013 Perşembe)
- Çıkar ortaklığı ve piyano (08 Ekim 2013 Salı)
- Kitap, piyano, tablo ve şiddet (05 Ekim 2013 Cumartesi)
- Türküm, doğruyum, çalışkanım.. (03 Ekim 2013 Perşembe)
- Mezarlıklar ''yeşil alan'' olarak kalırken... (01 Ekim 2013 Salı)
- Adamın birine gazete yaptım, adını ''gasteci'' koydu! (29 Eylül 2013 Pazar)
- Yeryüzü tanrılarından sakının (27 Eylül 2013 Cuma)
- Deve yüküyle götürüp deli gömleği ile yaşamak! (25 Eylül 2013 Çarsamba)
- Cenazeden cenazeye... (24 Eylül 2013 Salı)
- Apartmanda dehşet gecesi! (22 Eylül 2013 Pazar)
- Cengiz Han Afrika'da doğmuş olaydı (21 Eylül 2013 Cumartesi)
- Medya kimin sözcüsü? (18 Eylül 2013 Çarsamba)
- Gençlik lokomotif, muhalefet vagon! (15 Eylül 2013 Pazar)
- Uzay'da ilk tecavüz! (12 Eylül 2013 Perşembe)
- Demokrasi göz çıkartır mı? (10 Eylül 2013 Salı)
- İstanbul nere, Tokyo nire... (08 Eylül 2013 Pazar)
- Deprem değil savaş! (07 Eylül 2013 Cumartesi)
- Güneş başka coğrafyalara göç ederken (05 Eylül 2013 Perşembe)
- Akıl özgürlüğü (30 Eylül 2012 Pazar)
- İnsanlığın umudu gelecek yüzyıllara taşındı (29 Eylül 2012 Cumartesi)
- Dün ve bugün (28 Eylül 2012 Cuma)
- Sanat ve kapital el değiştirken aman dikkat! (23 Eylül 2012 Pazar)
- Yaşamı hadım etmenin en kolay yolu (21 Eylül 2012 Cuma)
- Alaycılık, kolaycılık ve kahrın topuzu (18 Eylül 2012 Salı)
- Böyle var olmanın canı cehenneme (16 Eylül 2012 Pazar)
- Siz, acaba normal misiniz? (14 Eylül 2012 Cuma)
- Dar ufuklarda kanat çırpmak (12 Eylül 2012 Çarsamba)
- Türkiye değişiyor ama insan yazgıları hiç değişmiyor! (11 Eylül 2012 Salı)
- Şu bizim İzak var ya İzak... (09 Eylül 2012 Pazar)
- Maçka ve Nişantaşı tinercilere, dağlar Berberoğlu'na emanet (03 Eylül 2012 Pazartesi)
- 18 yaşında ehliyetle ölüme, kredi kartıyla borçlanmaya koşmak... (01 Eylül 2012 Cumartesi)
- Yüreklere kezzap damlarken (21 Ağustos 2012 Salı)
- Milletvekili mi, teröristvekili mi? (20 Ağustos 2012 Pazartesi)
- Kitap mı, Facebook mu? (19 Ağustos 2012 Pazar)
- 16 Yüzyıl'ın Türk masalı (17 Ağustos 2012 Cuma)
- Kor ateş üzerindeki düşünceler (12 Ağustos 2012 Pazar)
- Tatil ve beton labirenler (10 Ağustos 2012 Cuma)
- Kentler yıkılırken (10 Ağustos 2012 Cuma)
- Korkudan çok daha güçlü olan (05 Ağustos 2012 Pazar)
- Alemlere akalım (04 Ağustos 2012 Cumartesi)
- Plastik kadınlar ve kutsal aile (03 Ağustos 2012 Cuma)
- Ozanlar ve gerçekler (28 Temmuz 2012 Cumartesi)
- Boşanmak hiç sorun değil! (28 Temmuz 2012 Cumartesi)
- Rezalet var, sorumlusu yok! (26 Temmuz 2012 Perşembe)
- Sıcak havada sıcak olaylar (18 Temmuz 2012 Çarsamba)
- Korku, dehşet, dram ve gerilim (15 Temmuz 2012 Pazar)
- Dar kalıplar, sığ dünyalar, tek seçenek ve kader (14 Temmuz 2012 Cumartesi)
- Sakın gazeteci olduğunu söyleme (12 Temmuz 2012 Perşembe)
- Gözlerim bağlıydı ve çırılçıplaktım (08 Temmuz 2012 Pazar)
- Hamam Böceği ve insan (07 Temmuz 2012 Cumartesi)
- Kasım Uçkan'ın başına gelenler (05 Temmuz 2012 Perşembe)
- Zaman (29 Haziran 2012 Cuma)
- Şarlatan olabilirsiniz (23 Haziran 2012 Cumartesi)
- Keramet... Komik... (16 Haziran 2012 Cumartesi)
- Amazonlar asla ağlamaz! (10 Haziran 2012 Pazar)
- Statüko ve özgürlük (05 Haziran 2012 Salı)
- Kuru Kafa ve Kemikler (03 Haziran 2012 Pazar)
- Cimriden Tanrı'ya sığınırım (27 Mayıs 2012 Pazar)
- Eğer hırsızın sütü bozuk değilse (20 Mayıs 2012 Pazar)
- Kanuni Sultan Süleyman ve Babur Mirza Han (22 Nisan 2012 Pazar)
- ''Madem sevmeyecektin, beni neden yarattın?'' (18 Nisan 2012 Çarsamba)
- Ayçekirdeği oyalar ama doyurmaz (18 Nisan 2012 Çarsamba)
- İşkencecilerin çocukları soyadlarını değiştirecek (mi?) (14 Nisan 2012 Cumartesi)
- ABD'nin gerçek sahipleri Tatarlar (07 Nisan 2012 Cumartesi)
- Borç imparatorluğu (31 Mart 2012 Cumartesi)
- Alev alev bir heyecan ki.. (25 Mart 2012 Pazar)
- Umutlar ile hüsranların dansı (18 Mart 2012 Pazar)
- İnadım inat!... (17 Mart 2012 Cumartesi)
- Sanatçı ve halk (11 Mart 2012 Pazar)
- Okurun çarpık beklentileri ve medya (26 Şubat 2012 Pazar)
- Kime ne... (18 Şubat 2012 Cumartesi)
- Ben giderken siz dönüyordunuz ve elleriniz kanlıydı (12 Şubat 2012 Pazar)
- Ezenler, ezilenler ve sadizm! (04 Şubat 2012 Cumartesi)
- Anchorman'ler ve soytarılar (24 Ocak 2012 Salı)
- Asala suikastleri (23 Ocak 2012 Pazartesi)
- Dünya karmakarışık peki ya sen! (22 Ocak 2012 Pazar)
- Efsane komedyen, aşk, akıl ve kahya.. (20 Ocak 2012 Cuma)
- Çelişkiler cenneti Türkiye! (15 Ocak 2012 Pazar)
- TSK'nın asli görevi (!) (08 Ocak 2012 Pazar)
- Şeytan ruhumuzu çalıyor (07 Ocak 2012 Cumartesi)
- Umudun yeni adı: 2012 (01 Ocak 2012 Pazar)
- Daru'l Kütüb'ü İbni Sina yaktırmıştı (29 Aralık 2011 Perşembe)
- Gecenin fotoğrafı (14 Aralık 2011 Çarsamba)
- Roma, barbarlar ve para (07 Aralık 2011 Çarsamba)
- CHP'nin geleceği Mustafa Sarıgül... (05 Aralık 2011 Pazartesi)
- Zavallı şaşkınlar (03 Aralık 2011 Cumartesi)
- Hayatı anlamanın en kısa yolu (28 Kasım 2011 Pazartesi)
- Bazıları şerefsiz yaşar (25 Kasım 2011 Cuma)
- Duygu ve düşünce labirentlerinden çıkış yok! (23 Kasım 2011 Çarsamba)
- Dünya hali bir yana aşk bir yana (22 Kasım 2011 Salı)
- En ağır iki yük (17 Kasım 2011 Perşembe)
- Türkiye olgunlaşacak (12 Kasım 2011 Cumartesi)
- Ten kudurganlığının adı: AŞK! (09 Kasım 2011 Çarsamba)
- Hayatınız için bir şey ısmarlarken (06 Kasım 2011 Pazar)
- Bayramınız kutlu olsun (06 Kasım 2011 Pazar)
- Terör kanla beslenirken vatandaş ağlıyor (19 Ekim 2011 Çarsamba)
- İnsanlık nehri ne yöne akıyor? (14 Ekim 2011 Cuma)
- Aşk ve yaşam randevu vermez (10 Ekim 2011 Pazartesi)
- Eşzamanlı yaşamlar (07 Ekim 2011 Cuma)
- Zaman kırık kalpleri ütüler (mi?) (30 Eylül 2011 Cuma)
- Evrensel değişime karşı işemek! (28 Eylül 2011 Çarsamba)
- Yanıtsız kalan on soruda devlet (27 Eylül 2011 Salı)
- Kasaba kurnazları (23 Eylül 2011 Cuma)
- Lanetleyenler ve lanetlenenler aynı karede! (21 Eylül 2011 Çarsamba)
- Bu Dünya yetişkinlere kalmaz (20 Eylül 2011 Salı)
- Düşünce ayrılıkları ve ortak değerler (11 Eylül 2011 Pazar)
- Ölseler bile sözü geçenler (09 Eylül 2011 Cuma)
- Korkak gazeteciler (07 Eylül 2011 Çarsamba)
- Gülen ve ağlayan filozoflar (06 Eylül 2011 Salı)
- Derin Dünya'nın küçük devleti İsrail dikleniyor (04 Eylül 2011 Pazar)
- Yakın Doğu ve Türkiye (02 Eylül 2011 Cuma)
- Bayram dediğin nedir ki? (30 Ağustos 2011 Salı)
- Aydınlat bizi paşam (29 Ağustos 2011 Pazartesi)
- Paşalığı istifa ile takas eden adam (28 Ağustos 2011 Pazar)
- Kepazelik hamaset çuvalına sığmıyor! (26 Ağustos 2011 Cuma)
- Hamam böceği ve insan (25 Ağustos 2011 Perşembe)
- Güle güle diktatör, hoş geldin bombalı demokrasi! (23 Ağustos 2011 Salı)
- Aziz Nesin gazetecileri çok fena işletmiş! (21 Ağustos 2011 Pazar)
- Ben yazmasam... (18 Ağustos 2011 Perşembe)
- Rockçı Teoman'ın cesur kararı (11 Ağustos 2011 Perşembe)
- Garantili soygun (09 Ağustos 2011 Salı)
- Herkes herkese düşman! (02 Ağustos 2011 Salı)
- Şeytan gözünüzün birisini isterse (31 Temmuz 2011 Pazar)
- Hayatı kim akort ediyor? (29 Temmuz 2011 Cuma)
- Bedensel hazlar ruhsal günahlar (28 Temmuz 2011 Perşembe)
- Namusun da sırrı var (26 Temmuz 2011 Salı)
- Galata, Tünel, Tarlabaşı ve aşk (24 Temmuz 2011 Pazar)
- Beyoğlu, apart oteller ve mini şortlu hanımlar (23 Temmuz 2011 Cumartesi)
- Parayla değil; sırayla (18 Temmuz 2011 Pazartesi)
- Türk yazarlar (16 Temmuz 2011 Cumartesi)
- Şehitler ve Beraat Kandili (15 Temmuz 2011 Cuma)
- Her eve bilgisayar (15 Temmuz 2011 Cuma)
- Akıl ve cesaret (13 Temmuz 2011 Çarsamba)
- Hükümet çalışıyor siz yan gelip yatın (12 Temmuz 2011 Salı)
- Kafir yalanları (11 Temmuz 2011 Pazartesi)
- Kirlenin başka şansınız yok! (10 Temmuz 2011 Pazar)
- Yorgun hafızadan karışık bir öykü (07 Temmuz 2011 Perşembe)
- Yapım şirketleri ve kirli işler (03 Temmuz 2011 Pazar)
- Beleşe giden starın acı intikamı (29 Haziran 2011 Çarsamba)
- Miraç Kandili'niz mübarek olsun (28 Haziran 2011 Salı)
- Basın rotatiften dijitale geçerken (25 Haziran 2011 Cumartesi)
- Yaşam modelleri ve büyük felaket (23 Haziran 2011 Perşembe)
- Ertuğrul Özkök helallik alabilir mi? (21 Haziran 2011 Salı)
- Nasıl can verdiler? (20 Haziran 2011 Pazartesi)
- Kılıçdaroğlu dişlerini kaybetti (17 Haziran 2011 Cuma)
- Paralar betona gömülürken (15 Haziran 2011 Çarsamba)
- Beklenen sonuç gerçekleşti (13 Haziran 2011 Pazartesi)
- Bir Haziran sabahı (11 Haziran 2011 Cumartesi)
- Trajikomik bir roman kahramanı (10 Haziran 2011 Cuma)
- Swinger rezaletleri (06 Haziran 2011 Pazartesi)
- Türk basınının sırrı (05 Haziran 2011 Pazar)
- Keşkül'ün bilinmeyen öyküsü (02 Haziran 2011 Perşembe)
- Halkın özgür iradesi (01 Haziran 2011 Çarsamba)
- Vatandaş: "İnadına MHP" diyor.. (31 Mayıs 2011 Salı)
- Sümerler, Flamenko, Mayonez ve Barbaros (30 Mayıs 2011 Pazartesi)
- Domino, Dama, Tavla ve Satranç (29 Mayıs 2011 Pazar)
- Hiç kimsenin yazmadığı (28 Mayıs 2011 Cumartesi)
- Eskimoların hiçbir şeyden haberi olmaz (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Genç anne adaylarının içten duaları (25 Mayıs 2011 Çarsamba)
- Yatak odanızda sakın bir şey yapmayın (22 Mayıs 2011 Pazar)
- Panama Kanalı ve Kanal İstanbul (15 Mayıs 2011 Pazar)
- Her başarılı insan HEDEF! (10 Mayıs 2011 Salı)
- Anneler, çocuklar ve öteki hayatlar (08 Mayıs 2011 Pazar)
- Heron Zümrüdü Anka kuşu değildir (06 Mayıs 2011 Cuma)
- Usame Bin Ladin ve Ahmedinejad (05 Mayıs 2011 Perşembe)
- Silahsız teröristi yargısız infaz etme hakkı (03 Mayıs 2011 Salı)
- Doğu'da Türk Batı'da Kürt! (30 Nisan 2011 Cumartesi)
- Milet'li Tales (30 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tekir ve hayat (29 Nisan 2011 Cuma)
- Ayıp ettiniz Kemal Bey (27 Nisan 2011 Çarsamba)
- Gün gelir heykeller sökülür (26 Nisan 2011 Salı)
- Şekerleme (24 Nisan 2011 Pazar)
- İnsanlık öldü, Bedri Baykam kurtuldu (21 Nisan 2011 Perşembe)
- Demokrasi bunun neresinde? (19 Nisan 2011 Salı)
- Kredi kartı felaketi (17 Nisan 2011 Pazar)
- Yalansız aynalar (13 Nisan 2011 Çarsamba)
- Hazır aklıma gelmişken... (11 Nisan 2011 Pazartesi)
- Radyasyon, deprem ve demokrasi (11 Nisan 2011 Pazartesi)
- Ben, yaşlanırken... (10 Nisan 2011 Pazar)
- Eşcinsel milletvekili (07 Nisan 2011 Perşembe)
- Cinayetler ve aşklar (03 Nisan 2011 Pazar)
- Güçlü yaşatmaz, öldürür... (02 Nisan 2011 Cumartesi)
- Batı ile İslam, bilim ve kapital (01 Nisan 2011 Cuma)
- Dokunan yanar (!) (31 Mart 2011 Perşembe)
- Gücünden emin adam (28 Mart 2011 Pazartesi)
- Bombalı demokrasi (24 Mart 2011 Perşembe)
- Hak ve özgürlük (23 Mart 2011 Çarsamba)
- Milletvekili kötü örnek olursa (22 Mart 2011 Salı)
- Bedevi çadırındaki Sarkozy (21 Mart 2011 Pazartesi)
- Global savaş aygıtı, fakir Libya halkı (19 Mart 2011 Cumartesi)
- Endişeler ve ümitler (19 Mart 2011 Cumartesi)
- Dalkavuk, kime dalkavukluk yapar? (19 Mart 2011 Cumartesi)
- Hayatın ritmi bozulmasın! (17 Mart 2011 Perşembe)
- Kimse üzerine alınmasın (15 Mart 2011 Salı)
- Gazeteciler plazalarda oksijensiz kalınca (13 Mart 2011 Pazar)
- Pınar Çekirge (12 Mart 2011 Cumartesi)
- Şu goygoycu dedikleri.. (09 Mart 2011 Çarsamba)
- Gazeteci ve haber kaynakları (07 Mart 2011 Pazartesi)
- Silivri'yi bir de benden öğrenin (06 Mart 2011 Pazar)
- Her eve lazımlık! (05 Mart 2011 Cumartesi)
- Ölümden öte yol var mı? (01 Mart 2011 Salı)
- Muammer Ebu Minyar El Kaddafi (20 Şubat 2011 Pazar)
- Onlar, henüz kumda oynarken (19 Şubat 2011 Cumartesi)
- Mısırlı'ya mal, Yemenli'ye can.. (12 Şubat 2011 Cumartesi)
- Menfaat kavşağı (11 Şubat 2011 Cuma)
- Dar zamanda kısa bir öykü (08 Şubat 2011 Salı)
- Çanlar kimin için çalıyor? (05 Şubat 2011 Cumartesi)
- Ölümsüz dostluklar (04 Şubat 2011 Cuma)
- Hüsnü Mübarek'in amacı (02 Şubat 2011 Çarsamba)
- ''Yoksul ve demokratik'' rejimler (30 Ocak 2011 Pazar)
- Tarih ve köleler (29 Ocak 2011 Cumartesi)
- Halkalı Ziraat Okulu, ne iş! (27 Ocak 2011 Perşembe)
- Yeter artık.. (25 Ocak 2011 Salı)
- Medya kıralın soytarısı olamıyor (21 Ocak 2011 Cuma)
- Fas, Mısır ve Libya... (19 Ocak 2011 Çarsamba)
- Roman tadında.. (12 Ocak 2011 Çarsamba)
- ''Beni kestanelerimi yedikten sonra boğun'' (11 Ocak 2011 Salı)
- Arzulayın (07 Ocak 2011 Cuma)
- Hizbullah'ın bayram günü (05 Ocak 2011 Çarsamba)
- Basın kartı kredi kartı değildir (05 Ocak 2011 Çarsamba)
- Kazanacak bütün seçimleri (04 Ocak 2011 Salı)
- Kafa açan edebiyatçı (01 Ocak 2011 Cumartesi)
- 2011 umut yılı (01 Ocak 2011 Cumartesi)
- Kimler inanıyor? (30 Aralık 2010 Perşembe)
- Fehmi Koru'ya davet (28 Aralık 2010 Salı)
- Kapılarda kıtmir olmak! (27 Aralık 2010 Pazartesi)
- Azazil (26 Aralık 2010 Pazar)
- Özel bir yeni yıl! (23 Aralık 2010 Perşembe)
- Kurumlar zombileşir mi? (22 Aralık 2010 Çarsamba)
- Ana haber bültenleri (21 Aralık 2010 Salı)
- Çiçero ve Normandiya Çıkarması (21 Aralık 2010 Salı)
- Endülüs, ABD ve 2. Dünya Savaşı (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Siyasetçiler roman konusu (11 Aralık 2010 Cumartesi)
- Çıkrık yok olurken (08 Aralık 2010 Çarsamba)
- Kapitalizm ve yeni düzen (06 Aralık 2010 Pazartesi)
- Hayat, ''Geliyorum'' demez! (05 Aralık 2010 Pazar)
- Başbakana sahip çıkamayan medya! (01 Aralık 2010 Çarsamba)
- Savaşın rengi WikiLeaks (30 Kasım 2010 Salı)
- Rus Ruleti (26 Kasım 2010 Cuma)
- Ergenekon Köylü ve İşçi Partisi (21 Kasım 2010 Pazar)
- Dünya değişirken.. (20 Kasım 2010 Cumartesi)
- Kanlı Bayram (17 Kasım 2010 Çarsamba)
- Sayın Ertuğrul Özkök (13 Kasım 2010 Cumartesi)
- Öyle çabuk geçer ki hayat! (12 Kasım 2010 Cuma)
- Yaralı demokrasi ve sansür (06 Kasım 2010 Cumartesi)
- CHP tek parça (04 Kasım 2010 Perşembe)
- Gazeteciler kapıkulu değildir (02 Kasım 2010 Salı)
- Oktay Ekşi kendisini tasfiye ederken.. (30 Ekim 2010 Cumartesi)
- Gazeteler ne yazarsa yazsın (28 Ekim 2010 Perşembe)
- Kod adı: Çiçero (26 Ekim 2010 Salı)
- Roma, barbarlar ve para! (12 Ekim 2010 Salı)
- B'nai B'rith (Ahid Çocukları) (10 Ekim 2010 Pazar)
- Paris, Babil ve Kudüs! (07 Ekim 2010 Perşembe)
- Daru’l Kütüb'ü İbn-i Sina yaktırmıştı (06 Ekim 2010 Çarsamba)
- Gecenin fotoğrafı (04 Ekim 2010 Pazartesi)
- Gazete patronları, Beyoğlu muhabirleri (04 Ekim 2010 Pazartesi)
- Adem ile Havva'dan kalan... (29 Eylül 2010 Çarsamba)
- Hayatı ıskalayanlara aldırmayın (28 Eylül 2010 Salı)
- Tahammülsüzler ülkesi Türkiye (24 Eylül 2010 Cuma)
- Kleopatra, efsaneler, dedikodular ve gerçekler (21 Eylül 2010 Salı)
- Korkmayın Türkiye bölünmez (20 Eylül 2010 Pazartesi)
- Yıldızlar parıldarken gökyüzünde (19 Eylül 2010 Pazar)
- En çok çalışan (15 Eylül 2010 Çarsamba)
- Halk oylaması 2010 (14 Eylül 2010 Salı)
- Bırakın artık şu inadı da aynaya bir bakın (13 Eylül 2010 Pazartesi)
- Hanefi Avcı'nın yalanları (11 Eylül 2010 Cumartesi)
- En güzel bayram hediyesi (10 Eylül 2010 Cuma)
- İstanbul'un oluşumu (06 Eylül 2010 Pazartesi)
- Güç ve Hak (05 Eylül 2010 Pazar)
- Kalbiniz, duygularınız ve ruhunuz (04 Eylül 2010 Cumartesi)
- Ve insan yalanı yarattı (03 Eylül 2010 Cuma)
- Sosyal devlet olsaydı eğer (31 Ağustos 2010 Salı)
- Haliç'te Simon olmak! (27 Ağustos 2010 Cuma)
- Gizli servis memurları neden kitap yazarlar? (26 Ağustos 2010 Perşembe)
- Demokrasi gelecek derken (25 Ağustos 2010 Çarsamba)
- Anlamak (25 Ağustos 2010 Çarsamba)
- Kolay gelsin... (24 Ağustos 2010 Salı)
- Engizisyon (24 Ağustos 2010 Salı)
- Mehmet Şevki Eygi! (23 Ağustos 2010 Pazartesi)
- Köşeye sıkıştırmak (21 Ağustos 2010 Cumartesi)
- Fay hattı (20 Ağustos 2010 Cuma)
- Basın şövalyesi (18 Ağustos 2010 Çarsamba)
- Maniheizm ve kitapların savaşı (16 Ağustos 2010 Pazartesi)
- Yalnızlık, Robinson ve bilgi (14 Ağustos 2010 Cumartesi)
- Oyunlar, kurallar, roller ve hayatlar (12 Ağustos 2010 Perşembe)
- Partiler var halk yok! (10 Ağustos 2010 Salı)
- İnsan insanı unutmaz (10 Ağustos 2010 Salı)
- İnancı olmayanın vicdanı olmuyor (09 Ağustos 2010 Pazartesi)
- Herşey değişir ümit asla (08 Ağustos 2010 Pazar)
- Tık reklam! (07 Ağustos 2010 Cumartesi)
- Ankara'nın kravatlı oligarşik çeteleri (05 Ağustos 2010 Perşembe)
- OHAL Valileri konuşun (03 Ağustos 2010 Salı)
- Kitap ve okuyucu (02 Ağustos 2010 Pazartesi)
- Wikileaks ve TARAF (31 Temmuz 2010 Cumartesi)
- Girişim özgürlüğü ve adil paylaşım (29 Temmuz 2010 Perşembe)
- 1860 / 1895... (26 Temmuz 2010 Pazartesi)
- İstihdam yaratmayan büyüme (25 Temmuz 2010 Pazar)
- Deprem! (20 Temmuz 2010 Salı)
- AK Parti tam gaz! (13 Temmuz 2010 Salı)
- Elit Nişantaşı ve havuzdaki donsuz çocuklar (07 Temmuz 2010 Çarsamba)
- Efendilere az gelir, vatandaş okusa da anlamaz (04 Temmuz 2010 Pazar)
- Gerçek, asla isteksiz bir zihne girmez (24 Haziran 2010 Perşembe)
- İlhan Selçuk bizlere ne öğretti? (22 Haziran 2010 Salı)
- Erdoğan bunu da yaptı, lütfen not ediniz.. (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- Türk basını nasıl kurtulur? (18 Haziran 2010 Cuma)
- İsrail Kennedy'i hiç sevmemişti (16 Haziran 2010 Çarsamba)
- Mutsuz aşklar... (15 Haziran 2010 Salı)
- Sanatçı (14 Haziran 2010 Pazartesi)
- Internet medyası pusulayı şaşırmış! (13 Haziran 2010 Pazar)
- Afyon yolundan enerji koridoruna (10 Haziran 2010 Perşembe)
- Farkına varmasanız da Dünya değişti (09 Haziran 2010 Çarsamba)
- Olmadı Sayın Başbakan (06 Haziran 2010 Pazar)
- "Rotamız Filistin yükümüz insani yardım" (04 Haziran 2010 Cuma)
- Hesabı kim ödeyecek? (02 Haziran 2010 Çarsamba)
- Sap ve Saman (02 Haziran 2010 Çarsamba)
- İsrail'e son nefesinde kim su verecek? (01 Haziran 2010 Salı)
- Kırık dökük dostluklar ve çatlak duvarlar... (30 Mayıs 2010 Pazar)
- İslâm nedir? (29 Mayıs 2010 Cumartesi)
- Gazeteciliği bırakın HUSTLER'a soyunun (26 Mayıs 2010 Çarsamba)
- CHP ve değişim arzusu (24 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Türk dünyasında petrol dansı (22 Mayıs 2010 Cumartesi)
- Duyguların gizemi (21 Mayıs 2010 Cuma)
- Dengenin kodları (16 Mayıs 2010 Pazar)
- Kim gazetecilik yapabilir? (14 Mayıs 2010 Cuma)
- Çanlar kimin için çalıyor? (13 Mayıs 2010 Perşembe)
- Haysiyyet cellatları bulunsun (10 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Alçaklık Vakti kimlerin siparişi? (08 Mayıs 2010 Cumartesi)
- Amerika'nın gerçek sahipleri (07 Mayıs 2010 Cuma)
- Yerküre ve yaşam (27 Nisan 2010 Salı)
- Dansöz gazeteci ! (24 Nisan 2010 Cumartesi)
- Su ve ruh (23 Nisan 2010 Cuma)
- Sanal Dünya gerçekleri (21 Nisan 2010 Çarsamba)
- MAFİA aileye dokunmaz mı? (19 Nisan 2010 Pazartesi)
- İstanbul'un oluşumu (16 Nisan 2010 Cuma)
- Anayasa mı, feodal yapı mı? (12 Nisan 2010 Pazartesi)
- Türkiye'nin eş zamanlı iki zengini (09 Nisan 2010 Cuma)
- Kleopatra, efsaneler, dedikodular ve gerçekler (06 Nisan 2010 Salı)
- Gladio (04 Nisan 2010 Pazar)
- Artık yazmıyorlar (31 Mart 2010 Çarsamba)
- Konuşmayı unuttuk (30 Mart 2010 Salı)
- Nazlı Ilıcak! (21 Mart 2010 Pazar)
- Korsan kitaba destek var! (14 Mart 2010 Pazar)
- Ölümü özlemek (13 Mart 2010 Cumartesi)
- Manşet (11 Mart 2010 Perşembe)
- Hayatsız kadınlar! (08 Mart 2010 Pazartesi)
- Haber Dükkanı (!) (04 Mart 2010 Perşembe)
- Türkiye'nin en önemli sorunu (02 Mart 2010 Salı)
- Medya'dan istenen nedir? (26 Şubat 2010 Cuma)
- Okuyunuz (24 Şubat 2010 Çarsamba)
- Eğer devlet isterse... (20 Şubat 2010 Cumartesi)
- Nasıl bir toplumuz? (12 Şubat 2010 Cuma)
- Zeus'un oğlu (07 Şubat 2010 Pazar)
- Hedef (06 Şubat 2010 Cumartesi)
- Seni sevemedim (03 Şubat 2010 Çarsamba)
- Savaş tarihinin özeti (31 Ocak 2010 Pazar)
- İskenderiye kütüphanesi ve Hermetik mistizm (28 Ocak 2010 Perşembe)
- Gerçekler ve saf gazeteciler (27 Ocak 2010 Çarsamba)
- Medyanın ünlü kalemleri “Sazan” mı? (26 Ocak 2010 Salı)
- İnsanı dostları değil, düşmanları onurlandırır. (24 Ocak 2010 Pazar)
- Plüralizm!... (24 Ocak 2010 Pazar)
- Ve insan yalanı yarattı... (20 Ocak 2010 Çarsamba)
- Şeytan ruhumuzu çalıyor (17 Ocak 2010 Pazar)
- Yeniden merhaba... (12 Ocak 2010 Salı)