Ümit OĞUZTAN
Ümit Oğuztan

Ölümü özlemek

info@haberdukkani.com 13 Mart 2010 Cumartesi

Pırıl pırıl bir ilkbahar güneşinin altında tertemiz oksijeni rahatlıkla ciğerlerinize doldurup soluklanırken, ölümü özleyip çağırdığınız oldu mu?

Beş parasız yaşlanıp eliniz ayağınız tutmaz bir halde, fiziksel ve ruhsal sağlığınızı yitirmiş, olduğunuzdan ya da, yaşamaktan bıkıp usandığınız için değil de, insanların yüreğinize ard arda sapladığı hançer yaralarıyla sarsılıp dayanılmaz acılar içinde, sevgisiz, aşksız,yalnızlıklar içinde kıvranmakta olduğunuz için; ölümü çağırdığınız oldu mu? Ölüme özlem duyduğunuz oldu mu hiç?...

Aç, yoksul, sefil, hasta nice insanlar gördüm.. Yaşlı, akıllı ve deli nicelerini gördüm.. Hepsi de yaşama sımsıkı bağlıydılar. İçinde bulundukları koşulları hiçe sayıyor, karşılaştıkları devasa sorunları binbir güçlükle göğüslemekte inatla didişiyor, üstelik direniyor olmaktan duydukları hazzı büyük bir kıskançlıkla yüreklerinin derinliklerinde salt kendilerine saklıyorlardı.

Onlara içten içe imrendim ve saygı duydum.. Aşık olduğum kadınlar kadar kıskandım onları. Çünkü; onurlu biçimde direnebilenlerdi...

Ve onlar sayesinde direnmenin kazanımlarını keşfettim.

***

En umarsız günlerimde dolaştım mezarlıkları, Darülaceze'yi, huzurevlerini ve akıl hastanelerini..

Onlardan direnmeyi, yaşamla dalga geçmeyi öğrendim. Herkezin deli diye, köşe bucak kaçtığı delilere bakıp, aptal olduğumu kavradım. Delilerden öğrendim usun ne denli önemli olduğunu..

Hastanelerde inim inim inleyenlerden, sağlığın en büyük hazine olduğunu öğrendim ..
Çoğu günler mezarlıklardaki ulu selvilerin yelpazeleriyle ferahladı yüreğim..

Huzur evlerinde yalnızlığı ile başbaşa kalmış nice yaşlıdan öğrendim evlatların ne denli vefasız, nankör ve acımasız birer zalim olduklarını. Darülaceze'nin himmetine sığınmak zorunda kalan nice ihtiyarın gözbebeklerinde gördüm insanın insana ettiğini, onların yüzlerindeki derin çizgilerde, satır satır okudum yaşamın acımasız ve merhametsiz gerçeklerini..

İnsanlığımdan utandım fahişelerin yaşam öykülerini dinlerken.. Çünkü; en itibarlı şahsiyetlerin gerçek yüzlerini yalnızca onlar görebiliyordu.. Ve ne gariptir ki; kadınların utanmaz çıplaklığında unutabildim yaşamın tüm sorunlarını..

Kadınlar, eşsiz birer piyano gibiydiler; en iyi beste onların çıkardıkları seslerin melodilerinde gizliydi. Karanlığın kasvetini tatlı, heyecanlı ve doyumsuz bir maceraya dönüştürmeyi başarabilen yalnızca kadınlardı. Yaşamın en akıl almaz sihirbazlarıydı onlar. Dünya cehennemini bir anda cennete çevirebildikleri gibi, dünyanın cennetini bir anda cehenneme de çevirebiliyorlardı.

Müthiş ve akıl almaz bir yeteneğe sahiptiler. Ve onları akıl hastanelerinde deli, sokaklarda dilenci, huzur evlerinde yalnız, evlerinde mutsuz, pırıl pırıl bir ilkbahar güneşinin altında gözleri yaşlı gördüğüm gibi, evlatları için bir an bile tereddüt göstermeksizin ölüme atılabildiklerini de gördüm.

Aşkın, kıskançlığın ve dayak usançlarının cinayet işletebildiği katil kadınlar! Onları hapishanelerde suskun bir sabırla dantel işlerken gördüm! Yüreklerine ard arda saplanan hançerlerin ruhlarında yol açtığı kan kaybından ötürü ölümle tanışmak isteyenleri, bir çırpıda çekip aldım Azrail'in kollarının arasından. Fakat, kirletilen ruhlarını yıkamanın insanlık görevimiz olduğunu kimselere anlatamadım.

***

En ummadığınız kişilerin hiç beklemediğiniz ve en güçsüz olduğunuz anlarda ruhunuzun en can alıcı yerine sapladıkları hançer acısına direnebilmek, kalleşliğin ruhunuzda açtığı yarayı iyileştirebilmek çok güçtür. Aldığınız yara sizi yaşamdan kopartmaz, sakat bırakır.

Tüm bir yaşamı sakatlanmış bir ruh ile sürdürür, yaranızın acısını uykunuzdaki kabuslara saklayıp unutmaya çalışır, direnir ve yaşama sımsıkı sarılırsınız. Olmadık şeylerle kendinizi avutma yollarını ararsınız.

Bir de bakarsınız ki; yıllar geçip gitmiştir. Ve sizin yanınızda on para etmeyecek olan birisinin geçip giden yıllar öncesinde ruhunuzda açtığı yara kapanmamış, sürekli kanayıp durmuş, üstelik onca yıl uykularınızın derinliklerinden çıkıp gelmiş ve kabuslarla dolu bir ömür geçirmenize neden olmuştur.

Yıllar önce aldığınız yara, akıp giden onca zamanın ardından birden bire direnç gösteremeyeceğiniz kadar güçlenmiştir. İşte o noktada ölümü çağırmaya başlarsınız. Sevgilinizi özlediğinizden bile daha çok özlem duyarsınız ölüme..

İstersiniz ki; ölüm çıkıp gelsin ve sizi yakalayıp soğuk kollarının arasına alsın..

İşte o gün, son durağa ulaştığınız gündür ki; usunuzdan geçenleri, duygu ve düşüncelerinizi hiç kimseciklerin kavrayıp anlayabilmesi, anlatacak olsanız bile şifresini çözmeyi başarabilmesi olası değildir.

Kabuğunuza çekilir, özlemle beklemeye başlarsınız ölümü..

Ölümü beklerken akıp giden onca zaman içinde, en ummadığınız dostlarınızın en güçsüz olduğunuz anlarda kalleşçe ruhunuza sapladıkları ardı arkası kesilmeyen hançerlerin açtığı yaraları sayarsınız..

Elbette ki; ruhunuzda açılan onca yaranın acısını size unutturmayı başarabilen tek canlılar olan kadınların seslerini duyar gibi olursunuz.

Eşsiz birer piyano gibi olan kadınların şen ve iç açıcı kahkahaları son bir kez daha siler kulak pasınızı..

Ama; bu kez size yalnızlığınızı ve acılarınızı unutturabilen, dünyanın cehennemini bir anda cennete çevirmeyi başaran kadınların, kahkahalarıyla sizinle alay etmekte olduklarını algılarsınız.

***

Gün gelip aşık olduğu sevgilisini özlediği denli ölümü özleme noktasına ulaşmayı kim ister ki?.. Elbette ki, hiç kimse...

0 halde sizi çok, ama çok sevdiğine inandıklarınıza karşı, her koşulda ve her an tetikte olunuz. Çünkü; sizi çok seven dost ve yakınlarınızın usta bir kalleşlikle ne zaman ruhunuza hançer saplayacağını kestirebilmeniz olası değildir. Üstelik yaşamı yalnız göğüsleyebilecek denli cesursanız..

Bugünün insanı, gün gelecek aşık olduğunuz sevgilinizi özlediğiniz denli, ölüme özlem duymanıza neden olacaktır.

Varacağınız son durakta, yaşam boyu acılarınızı unutturup sizi avutabilen kadınlarınızın, alay yüklü kahkahaları kulaklarınızda çınlarken, Azrail'in soğuk kolları arasında ruhunuzun tutuşup alev alev yanmakta olduğunu duyumsayacak; peş para etmez, silik kişiliklerin sizi hançerlemesine izin verdiğiniz için; kendinizi hiç bağışlamayacaksınız.

Pırıl pırıl bir ilkbahar güneşinin altında oksijeni rahatlıkla ciğerlerinize doldurunuz ve düşmanlarınızla övünüp onurlanınız..

Ümit Oğuztan

TÜM YAZILARI

Haber Dükkanı büyük