
Kendi kendime çok düşünüyorum. Bu kadar yıl okula gidiyoruz, sürekli öğrenilen şeyler var. Matematik, coğrafya, felsefe, tarih...
Lise son sınıf öğrencisiyim ve şuan yazımı coğrafya defterimin bir sayfasına yazıyorum. Defterimin altında da sayfalarca testler ve kitaplar var.
E her şey iyi güzel öğreniyoruz gelişiyoruz bilgi bakımından. Ama ben hiç okulda 'insanlık' dersi verildiğini duymadım, görmedim. Öğrenilmesi gereken en önemli şey bu iken, sanki çok şey bilmenin, insan olmayı gerektirmediği gibi bir düşünce çıkıyor ortaya.
Belki de şuan içinizden 'sahiden de öyle' dediniz veya bana katılmıyorsunuz. Ama eğer katılan varsa, illaki duymak mı gerek? Çevremiz yüzünden düşünemez, konuşamaz ve gerçekleri(!) yazamaz hale geldik.
Onlara istediklerini vermek yerine inadına bir şeylerin farkına varmak, inadına düşünmek ve inadına yazmak istiyorum. Amaç farklı olmak mı? Hayır, aslında olması gereken gibi olmak.
Ama hayır, elimize verilen şekeri alıp minik kurallarına uyuyoruz insanların, hayatın. Şimdiye kadar kaç bin kişi okul ve sınav sistemine karşı gelmiştir, doğru. Ama kendi aralarında... Ses çıkaracak olanlar ise minik bir alev gibi söndürülüyor. Minik bir alev yetmez kuralları yakıp kavurmaya. Söndürülemeyecek kadar büyümek gerek. Onun, bunun, şunun göz boyalamalarıyla susup kabullenmek değil.
Bunun sadece okulla alakası yok. Yetişkin insanların iş hayatında da kurallar bu şekilde. Onların durumu ise bizimkinden daha kötü. Mesela işlerine itiraz edebilirler, belki bu itirazları işsiz kalmalarına da neden olabilir. Peki, evde bakması gereken çocukları ve eşi, kısacası sorumlulukları var. Ha bu arada, evet, ne yazık ki eğer bir işin yoksa sen de, çocuğunda aç kalır.
Sen çok yaşa...
Her neyse...
Kısacası bu böyle üç beş kişiyle olacak iş değil. İstediğini almak istiyorsan sadece ağzın laf yapmayacak. Akılını da kullanacak, "hukuksal" ve "demokratik" ne kadar hakkın varsa sonuna kadar yararlanacaksın.. Ama öyle bir kullanacaksın ki yasal haklarını ve demokrasiyi bir şeyi değil; her şeyi tepeden tırnağa değiştirecek, çağdaşlaştıracaksın.
TÜM YAZILARI
- Kuşlar sakız sevmez (13 Ekim 2011 Perşembe)
- İstekli ya da isteksiz (30 Eylül 2011 Cuma)
- Baya bi’kayboluyoruz… (18 Eylül 2011 Pazar)
- Kaldıramayacağın taşın altına girmeyeceksin (15 Eylül 2011 Perşembe)
- Sizin Kararınız ve bizim hayallerimiz (11 Eylül 2011 Pazar)
- Ben, bunlara alışamam (08 Eylül 2011 Perşembe)
- Dostluğun dili, dini ve memleketi yok (26 Mayıs 2011 Perşembe)
- Bir kraliçenin yaşam öyküsü (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- 22 Temmuz seçim öncesi (23 Nisan 2011 Cumartesi)
- Tosca operası ile babam da ağlar (12 Nisan 2011 Salı)
- Kırılmamak ve insanları kırmamak (01 Nisan 2011 Cuma)
- Küçük hanımefendi: Belgin Doruk (27 Mart 2011 Pazar)
- Kırmızı burunlu bir adam vardı (25 Mart 2011 Cuma)
- Ben, her bahar aşık olurum (20 Mart 2011 Pazar)
- Haldun Dormen ile benzerliklerimiz (17 Mart 2011 Perşembe)
- Sizler benim filmlerimle büyüdünüz (15 Aralık 2010 Çarsamba)
- Zeki Müren ile son söyleşi (07 Aralık 2010 Salı)
- Aman dikkatli olun, beni dolandırdılar (24 Eylül 2010 Cuma)
- Tereciye tere satmayın (29 Haziran 2010 Salı)
- İnsan anılarla yaşar, gerisi yalan... (25 Haziran 2010 Cuma)
- Hepimiz şaşırdık artık! (21 Haziran 2010 Pazartesi)
- İnsanın yılları ile hesaplaşması (08 Haziran 2010 Salı)
- Yıllar sonra yeniden buluşma... (01 Haziran 2010 Salı)
- Harput'ta bir İstanbullu... (31 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Haber Dükkânı’nda.. (05 Mayıs 2010 Çarsamba)