
Duygularımız ya da korkularımız mı yönlendirmeli bizi?
Yoksa, akıl ve mantığımız mı?
Tabii ki ikinci şıktır, doğrusu.
Telefon dinlemeleri, yatak odalarının kasetleri, vergi memurlarının yandaş olmayan işadamlarının kapısına dayanması, haksız vergi bildirimleri, dördüncü kuvvet medyaya yönelik maddi-mânevi türlü baskılar, aba altından gösterilen sopalar manzumesi, gazetecilerin hapse atılması, ya da işinden attırılması, yandaş olmayan bürokratın statü korkusu, ergenekon tipi organize tertipler, ülkenin Genelkurmay başkanlarına ve muhalif parti başkanlarına örtülü tehdit ve şantajlar, v.s.. vs.. uzar gider liste..
Sözü uzatmayalım, tetiklenmiş endişeler, türlü fobiler, sonuçta ya agresif ya da depresif davranışlar gösteren bir toplum haline geliş..
Dimağı çalışan, sağduyu sahibi herkes artık biliyor ki; organize işler bunlar..
Savaşlarda genellikle cephe ortadan kalktığından silahlı çatışmalar nadiren olur. İçinde yaşadığımız bu gizli savaşta da silah kullanılmıyor. Ama toplum sanki başına silah dayanmış gibi yoğun endişeli ve tuhaf bir hissiyat içinde..
Bir gizlenmiş merkezden yönetilen, bu tür toplumsallaştırılmış korkuya "örgütlenmiş korku" diyorlar.
Tarih ise şöyle söylüyor; örgütlenmiş korkular döneminde, derin bir yoksulluk ile sınırsız zenginlik bir arada olur. Korkuyu yaratanlar, bu kaotik ortamda, toplumun ürettiği nimetleri kendi taleplerine göre aralarında pay ederler..
İçinde yaşadığımız şu süreci ne kadar net açıklıyor, değil mi?
Özelleştirmelerde, devletten aldığı bir KİT'i birkaç yıl sonra yabancılara birkaç misliyle kimlerin sattığını, artık herkes biliyor.
Son tahlilde, ortalık yerde bilinen 28 dolar milyarderi var..
Toplumsallaşmış, kamuya mal edilmiş korkunun sürmesinin, iktidarlarının sürmesi anlamına geldiğini en iyi iktidarın başındakilerden Arınç biliyor. Televizyon ekranından tehditlerini sürdürüyor. Mustafa Özbek'in tahliyesinden sonra, "Hapisten çıkanlar kabadayılık yapmasın. Bir tanesi televizyon ekranından bir buçuk saat böyle bir kabadayılık yapmıştı. Tekrar cezaevini boyladı, hala yatıyor" diyor.
Bu cümleler, sürekli hukuk ve demokrasi diyenlerin ağzından çıkıyor. Tabii onların hukuk dediği şey temeli şeriata dayalı+ postamerikan hukukudur.
Tercüme etmeye bile gerek yok, ama Arınç'ın bu cümlesinde, "savcı da biziz, yargıç da biziz" diyor.
Bunlar böyle böyle de, biz hep korkmaya devam mı edeceğiz? Peki hani çözüm?
Korkudan kurtulmanın en iyi yolu bilgilenmektir derler , fakat asıl korkudan kurtulmanın yolu bu korkulara karşı yasal örgütlenmedir.
Toplumsal fobinin panzehiri, yine sivil/yasal örgütlenmek olmaktır. Örgütlenme ve sosyal aidiyet, bireyi yalnızlıktan kurtardığı gibi korkularını da önemli ölçüde giderir.
Örnekleyecek olursam, sendikalı işçi patronundan daha az korkar. Sendikasız işçi ise çok daha fazla korkar. Korktukça, iki dudağı arasında sözü geçerli olan egemeni tarafından daha fazla sömürülür ve öğütülür..
Örgütsüz sözde aydınların, iktidarlar 'höt' deyince ortadan kaybolmasının nedeni de örgütsüzlüğüdür.
Örgütlü dedikse, kanarya sevenler derneğinde örgütlülüğü kastedmiyoruz elbette ki..
Siyasi mücadelenin içinde siyasi örgütlü olmayı kast ediyoruz. Zaten karşıdan gelen baskılar, korku da siyasidir.
Elinde bir örgüt olduğu varsayılan, özel anlamlar yüklenmiş bir şahıs var. Dünün en silik, çekingen kişisi, bugün artık örgütlü olduğu için gayri resmi olarak halifelik bile yapabiliyor.
Yinelemek isterim.. Legal örgütlü , koruyucu bir sistem içinde değilse, bireyde korku hep vardır.. Ve hatta hep varolacaktır..
Korkuyu yenmenin tek yoludur sivil, siyasi örgütlenme..
Örgütlü olmak, ancak tek koşul sivil ihanet örgütlerinde değil. Hele hele Amerikan ve batı Avrupa destekli örgütlerde hiç değil.
Yurtsever siviller olarak yasal örgütler çatısı altında, birarada entegre olmaktır..
Bilmem anlatabildim mi?
Esenlikler dilerim..
SOSYAL FOBİLER:
-----------------------------
FOBi : Gerçekte korku yaratmayacak bir objeye, aktiviteye veya duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya fobi denir. Fobik kişiler belli bir durum, nesne veya aktivite ile karşılaştığında aşırı anksiyete duyar. Kişiler korkularının saçma olduğunun farkındadır, ancak korkularını mantıksal düşünerek engelleyemezler. Bu korkular, fobik kişilerin günlük işlevlerinde bozulmaya neden olur. Fobiler toplumda sık görülür. Araştırmalarda, toplumda %10 oranında fobik olduğu söylenmekle birlikte tahminen bu değer %25 dolayındadır. Araştırmalarda fobi sıklığının beklenenden düşük çıkmasının en önemli nedeni bu kişilerin hastalıklarının farkında olmaması ve tedaviye başvurularin az olmasıdır. Kadınlarda, erkeklere göre daha sık görülür. Sosyal fobi, genelde gençlik yıllarında özellikle karşı cinse ilginin arttığı dönemlerde ortaya çıkar.
FOBİ NEDENLERI NELERDİR ?
Fobilerin gerçek nedenleri bilinememektedir. Öne sürülen fobi nedenleri türlerine göre degişmekle birlikte ayni fobi türünde de hastadan hastaya değisiklik gösterir. Ruhsal rahatsızlıkların çoğunda olduğu gibi fobilerde de neden biyolojik, genetik ve çevreseldir. Genetik yatkınlık: bazı özgül fobilerde genetik yatkınlık fazladır. Örneğgin kan aldirma veya enjeksiyon yaptırma fobisi olan kişilerde ailede benzer hastalık normal topluma göre daha sıktır. Ancak bu yatkınlığın genetik veya çevresel etkenlere bağlı olarak gelişip gelişmediğini aydınlatacak araştırmalar henüz yetersizdir.
Nörokimyasal nedenler: bazı insanlarda adrenalin ve noradrenalin salınımının fazla olmasının veya etkilenen organların bu maddelere normal insanlara göre daha duyarlı olmasının bu hastalığa yol açtığı ileri sürülmektedir. Verilen ilaç tedavileri de bu maddelerin salınımını veya bedensel duyarlılığı azaltmaya yöneliktir. Psikiyatride fobilerin geçmiş yaşantılara bağlantılı olarak geliştiği yolunda ispatlanmamış çeşitli teorileri mevcuttur.
Watson'un öğrenme teorisinde fobilerin şartlandırılmış refleks davranışlar sonucu oluştuğu ileri sürülür. Bu teoriye göre daha önce kaygı uyandırmayan bir uyaran kaygılı bir uyaran ile bir araya geldiğinde, öğrenme yoluyla kaygı uyandıran bir uyaran haline gelmektedir. Örneğin asansör korkusu olmayan bir kişi, elektrik kesintisiyle asansörde mahsur kalma sonucunda asansör korkusu geliştirebilir. Bu olay öncesinde rahatlıkla asansöre binebilirken, asansöre binemez hale gelebilir veya asansöre bindiğinde aşırı kaygı duyma görülebilir.
Freud'a göre fobiler bilinç dışı çatışmalarla ilgilidir ve ödipal kompleks ile ilişkisi vardir. Bastırılmış, bilinç dışına itilmiş bazı korkular yer değiştirerek normalde kaygı yaratmayacak bir nesne veya duruma yöneltilir ve bu şekilde fobiler gelişir. Yapılan araştırmalarda sürekli strese maruz kalan çocuklarda yaşamın ileri dönemlerinde yaygın fobik davranışlar görülebilmektedir. Sürekli stres yaratan nedenler arasında erken yaşta anne veya babanın kaybı, anne veya babadan ayrılma, ev içinde şiddete maruz kalma sayılabilir. Bazı bedensel hastalıklar, nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarda fobik semptomlar görülebilir. Bu rahatsızlıkların ayırıcı tanı yapılırken dikkate alınması gerekir.
FOBİ BELİRTİLERI NELERDİR ?
Korku yaratan obje, durum ya da aktivite ile karşılaşıldığında anksiyete belirtileri ortaya çıkar. Panik atakta görülen belirtilerin hemen hepsi fobik durumla karsilasildiginda ortaya çikabilir. Bu belirtilerden bazıları şunlardır: • Çarpıntı • Yüz kızarması • Titreme • Terleme • Bulanık görme • Nefes darlığı • Ağız kuruluğu • Yutkunma güçlüğü v.b.
Sosyal fobinin panik bozukluktan tek farkı belirtilerin belli durumlarda ortaya çıkmasıdır. Panik bozukluğu olan kişiler ne zaman panik atak geçireceklerini bilirler ve panik atak geçirmemek için fobik durumlardan kaçınırlar. Örneğin asansör korkusu olan kişiler asansöre bindiklerinde panik atak geçirebilirler ve bundan korunmak için üst katlara merdivenlerden çıkıp inmeyi tercih ederler bu şekilde panik atak gelmesini önlerler. Yine uçak korkusu olan kişiler uçağa binmek yerine başka vasıtalarıi kullanarak yolculuk etmeyi tercih ederler. Fobisi olan kişiler, bu kaçınma davranışını kullanarak panik atak gelişmesini önlerler. Panik bozukluğu olan kişilerde fobilerden farkli olarak panik ataklarırının ne zaman, nerede geleceği belli değildir ve atağın gelmesi genelde önlenemez.
Sosyal fobi: Sık görülen türlerden birisi sosyal fobidir. Sosyal anksiyete duyan kişiler baska insanlarin kendilerini yargiladigi ve negatif değerlendirdiği düsüncesi ile yetersizlik, asağılanmışlık hisseder ve hayal kırıklığına uğrarlar. Bu kişiler yalnıiz başlarına kaldığında sıkıntı duymazlar ve anksiyete belirtilerinin sosyal aktivitelerle direk ilgisi vardır. Sosyal fobikler yabancılarla tanışmaktan, tanımadıklarının yanında konuşmaktan veya hareket etmekten rahatsızlık duyar.
Yanlış bir şey yapacak, söyleyecek ve sanki insanlar onunla alay edecek, onu yadırgayacak, aşağılayacak, herkesin içinde rezil olacak gibi hisseder. Konuşurken herkes ona bakıyormus gibi gelir. Yaptıkları en ufak hatalar gözlerinde çok büyür, rezil olduklarını düşünürler. Özgül sosyal fobide topluluk önünde konuşamama gibi belirli bir duruma özgül olarak anksiyete gelişmesi gözlenirken yaygın sosyal fobide hemen hemen bütün sosyal aktivitelerde anksiyete olusur.
Sosyal fobi su durumlarda ortaya çikabilir: • Topluluk içinde konusma • Partiye katilma, yabancilarla tanışma gibi sosyal aktiviteler • Bir iş yaparken baskalari tarafından izlenme • Patron veya amir gibi üstleri ile konusma • Karşı cinsten birileriyle tanışma veya buluşma • Umumi tuvaletleri kullanma • Telefonda konuşma • Baskalarinin yaninda yazi yazma • Herkesin içinde yüz kızarması veya kontrolünü kaybetme korkusu v.b.
Bu hastalar korktukları durumlarla karşılaştıklarında anksiyeteleri artar. Örneğin sosyal fobisi olan bir öğrenci ders anlatmaya kalktığında dili tutulur, yüzü kızarır, söyleyeceklerini unutur, herkes ona bakıyormus gibi gelir ve bu nedenle performansı düşer. Bu hastalar korkularının anlamsız olduğunun farkındadır ancak korkularına engel olamazlar. Sosyal fobinin utangaçlıktan ayrılmasıi gerekir. Yeni bir ortama giren veya yeni insanlarla tanışan hemen herkes az da olsa anksiyete yaşayabilir, ancak bu her zaman rahatsızlık olarak tanımlanamaz. Bu anksiyetenin sosyal fobi olarak tanımlanabilmesi için sıkıntı duyan kişilerin sosyal ortamlardan kaçınması gerekir. Sosyal fobiklerin en önemli özelliği de sıkıntıyı duymamak için yaptıkları bu kaçınma davranışlarıdır.
Utangaç insanlar, yeni bir ortama girdiğinde, sıkıntı duyabilirler fakat sıkıntıya girmemek için sosyal aktivitelerini kısıtladıkları pek görülmez. Ayırıcı tanıda buna dikkat etmek gerekir. Hastaların hissettikleri anksiyete çok şiddetli olmakta ve bu duyguları yaşamamak için başvurdukları kaçınma davranışları bu kişilerin evde, iste, okulda ve diğer sosyal ortamlarda performansını düşürmekte ve ilişkilerin bozulmasına yol açmaktadır. Okul basarısı düşmekte, iste verim azalmakta veya eşler arasında sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan sosyal izolasyon kişiyi çoğu zaman depresyona sürüklemektedir. Bir başka yaklaşımda ise kişiler bu sıkıntılarından kurtulabilmek için alkol kullanımına yönelmektedir. Yapılan araştırmalarda, bu hastalarda alkol ve madde bağımlılığı normal topluma göre daha sıktır. Bunun en önemli nedeni alkolün hastalar tarafından anksiyete giderici olarak kullanılmasıdır.
Agorafobi: agorafobi kişinin kolayca kaçamayacağı ortamlara girdiğinde ortaya çıkan yaygın anksiyete duygusudur. Yalnız başına sokağa çıkmak, kalabalık bir alanda bulunmak veya araba, otobüs ve uçak gibi araçlarla seyahat etmek bu yerler arasında sayılabilir.
Sık görülen fobilerdendir. Sokakta rahatsızlanacağını düşünen bu kişiler evden dışarı çıkamaz hale gelir. Panik atak geçirenlerde agorafobi sıktır.
Özgül fobiler: Özgül fobiler belli obje ve durumlara karşı aşırı korku duymak olarak tanımlanabilir. Korku duyulan obje ve durumla gerçek hayatta karşılaşma veya televizyon ve gazete gibi basın yoluyla karşılaşma aynı şekilde korku yaratabilir. Özgül fobiler genelde çocukluk çağlarında başlar, ancak yirmi yaşlarında rahatsızlananlarda sıktır.
Sık görülen özgül fobiler sunlardir: • Hayvanlar (yılan, köpek, kuş v.b.) • Böcekler (örümcek, arı v.b.) • Yükseklik korkusu • Asansör korkusu • Uçaga binmek ya da araba kullanmak • Kan görmek veya enjeksiyon yaptirmak v.b. • Fobi türleri burada tek tek anlatılamayacak kadar çoktur. Hepsi ayrı ayrı tanımlanmıştır ve yeni fobiler de tanımlanmaya devam etmektedir.
FOBI TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
Fobiler tedavi edilmediği takdirde çok uzun zaman devam edebilir, aslında tedavi olmaksızın düzelen hasta sayısı azdır. Fobi tedavisinde amaç kisinin kaçinma davranisini önlemek ve belli durumlarda ortaya çikan anksiyeteyi azaltmaktir. Tek başına ilaç tedavisi genelde yeterli değildir. Bunun için antidepresan ilaçlarla birlikte değisik psikoterapi yöntemleri uygulanabilir. Fobilerde en sık kullanilan terapi yöntemi yüzleştirme (exposure) tedavisidir. Bu yöntemde hastanın korku yaratan durum veya nesnenin üzerine giderek ortaya çıkan anksiyete ile başa çıkması öğretilir. Anksiyete ile başa çıkma tedavisinde gevşeme teknikleri ve bilissel davranışçı tedavilerden yararlanılır.
Terapi grupları, aile tedavisi ve bireysel psikoterapiler kullanılan diğer terapi yöntemleridir. Tedavi süresi hastalığın şiddeti, yaygınlığı ve hastanın özelliklerine göre değişir. İlaç tedavisine yanıt ilk birkaç haftada alınır. Ancak tam düzelme daha uzun zamanda gerçekleşir. Tedavi ile tam düzelme sağlansa da ilaçlara bir yıl devam etmek gerekir. İlaçları doktor kontrolünde kullanmak ve kontrollü kesmek önemlidir. Bazi hastalarda daha uzun süre tedaviye devam etmek gerekebilir. Fobiye bagli olarak alkol bağımlılığı gelişmiş ise fobinin tedavi edilmesi ile bağımlılığın tedavisi kolaylaşır. Altta yatan fobi belirtilerini ortadan kaldırmadan bağımlılıktan kurtulmak zordur.
Kaynak: draligus.com (sağlık sitesi)
TÜM YAZILARI
- Duygularını mas etmiş, muktedir kadın: Kösem Sultan (21 Kasım 2015 Cumartesi)
- Üçüncü perde (09 Eylül 2015 Çarsamba)
- Ve şifremiz çözüldü; 'Dayanışma' (23 Temmuz 2015 Perşembe)
- Emperyalizmin geçmişi ya da mâkuz talihi (04 Haziran 2015 Perşembe)
- Muhafazakâr..! (03 Haziran 2015 Çarsamba)
- Almanya'nın 'Anayasay'ı Koruma Örgütü' (26 Şubat 2015 Perşembe)
- Direnç kırıcıları (22 Ocak 2015 Perşembe)
- Soğuk Duş... (15 Ocak 2015 Perşembe)
- Ekonomi tıkır mıkır (10 Ocak 2015 Cumartesi)
- Emperyalin oyunu (24 Aralık 2014 Çarsamba)
- Emperyalizmin zokası ve altın vuruşumuz (27 Ekim 2014 Pazartesi)
- Kaybolup gitmeden kuşlar... (09 Ekim 2014 Perşembe)
- Körler ve sağırlar (12 Nisan 2014 Cumartesi)
- Muhalif duruş revizyona muhtaç (11 Nisan 2014 Cuma)
- Zehirli gıdalar (10 Şubat 2014 Pazartesi)
- Bumerang..! (08 Ocak 2014 Çarsamba)
- Süper güç, süper sona yaklaştı (08 Aralık 2013 Pazar)
- Issızlık ve Sığlık (20 Kasım 2013 Çarsamba)
- Büyük resmi görebilmek, büyük plânı anlamak demek.. (22 Ekim 2013 Salı)
- Eş_Şek Analizi: Aslımızdan Kurtulmalıyız..!! (20 Ekim 2013 Pazar)
- Dizi Dizi İnciler.. Hadi Size İyi Uykular.. (18 Ekim 2013 Cuma)
- Doğa adına suç duyurusu (03 Ekim 2013 Perşembe)
- Hugo Chavez’in ardından.. (28 Eylül 2013 Cumartesi)
- İntihar Olaylarındaki Trajik Artış! (11 Eylül 2013 Çarsamba)
- Ülkemde evlilikle ilgili çarpıcı gerçekler (23 Ağustos 2012 Perşembe)
- Dizi dizi inciler, tatlı rüyalar (12 Ağustos 2012 Pazar)
- Yaşamın kıyısından bir sabah (09 Ağustos 2012 Perşembe)
- Sütü bozukluk...! (27 Temmuz 2012 Cuma)
- KATA_KULİ (11 Mayıs 2012 Cuma)
- "Eş_şek analizi: "Aslımızdan kurtulmalıyız!!" (18 Nisan 2012 Çarsamba)
- Dostum Topaç (05 Mart 2012 Pazartesi)
- Tarım tarumar ve yaban ellere teslim (27 Şubat 2012 Pazartesi)
- Doğa adına suç duyurusu (15 Şubat 2012 Çarsamba)
- Dizi emekçilerinin suçu ne? (15 Ocak 2012 Pazar)
- NO WAY..!! (17 Aralık 2011 Cumartesi)
- Yeni Dünya sömürü düzeneği (28 Kasım 2011 Pazartesi)
- Kendi kendini kerten-kele, kendi kendisini tüketirken Türkiye (25 Haziran 2011 Cumartesi)
- Kendisini tüketen Türkiye (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- "Bin Ladin gider, bir Ladin daha itinayla getirilir" (05 Mayıs 2011 Perşembe)
- MateryalİSTANBUL.. (30 Nisan 2011 Cumartesi)
- Psikolojik harekat bir yana, asıl tehlike biyolojik harekatta..!! (22 Nisan 2011 Cuma)
- Dizi dizi inciler hadi size iyi uykular (10 Nisan 2011 Pazar)
- Büyük resmi görebilmek, büyük planı anlamak demek.. (26 Mart 2011 Cumartesi)
- Yaşasın.. Bizim de Fukuşima'larımız olceek!! (18 Mart 2011 Cuma)
- Kuşlar kaybolup gitmeden (05 Mart 2011 Cumartesi)
- Dert çokk.. Derman yok!! (10 Şubat 2011 Perşembe)
- "Mutsuzlar cenneti"nden.. (06 Şubat 2011 Pazar)
- Teknoloji bile kirletilmedi mi? (06 Kasım 2010 Cumartesi)
- Hastalıklı sağlık sistemimiz (01 Eylül 2010 Çarsamba)
- Ne zamana kadar gizleyebilirsiniz ki gerçeği? (16 Temmuz 2010 Cuma)
- Karadeniz ''şantiye'' bölgesi (14 Temmuz 2010 Çarsamba)
- "Aşk-ı vatan" (29 Haziran 2010 Salı)
- CHP'nin yeni MYK üyelerinden doğal beklentiler (28 Haziran 2010 Pazartesi)
- SOL'un temel sorunu (17 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Teknolojik işsizlik (16 Mayıs 2010 Pazar)
- Hapı yutmadan prospektüsü okumadınız mı? (10 Nisan 2010 Cumartesi)
- Zaman paradoksumuz (10 Mart 2010 Çarsamba)
- Türkan Saylanlara neden ihtiyacımız var? (08 Mart 2010 Pazartesi)
- İntihar olaylarındaki trajik artış (24 Şubat 2010 Çarsamba)
- Domuz ekonomisi (27 Ocak 2010 Çarsamba)
- Genç yaşlılarımız… (23 Ocak 2010 Cumartesi)