Ali HASDEMİR
Ali HASDEMİR

Psikolojik harekat bir yana, asıl tehlike biyolojik harekatta..!!

alihasdemir@haberdukkani.com 22 Nisan 2011 Cuma

Sosyologlara, toplum bilimcilere katkıda bulunmak, bir nebze de olsa yardımcı olmak isteriz..

Esasen görevlerimizin başta gelen unsurlarından biridir bu.

Toplum, neden bu denli tepkisiz, hipnozlanmış ya da morfinlenmişcesine sessiz, suskun ve kaderci.. Hatta algılamalarında, hareketlerinde bu kadar edilgen haldedir acaba, sorusuna yanıt arıyorlar  ise tabii..

Hayır, kesinlikle bir yazgı falan değil bu.. 

Bu, bir tür toplumun genetiğini bozma amaçlı BİYOLOJİK HAREKÂTtır..!!

Öyle komplo teorisi  iddiası da değil artık,  bu sözlerimin ardında durmam ve iddia sahibi olmamı gerektiren somutlaşmış örneklerim, gerçek donelerim mevcut çünkü..

Nasıl bu hale geldiğimizin değil de daha çok getirildiğimizin gerekçeleri, evet korkarım ki, sadece bugüne dek üzerimizde sürdürülen PSİKOLOJİK HAREKÂTla sınırlı değil.. Her geçen gün bir büyük BİYOLOJİK HAREKÂTın da türlü patalojik sonuçları ortaya dökülmekte patır patır..

Tahıl ürünlerinin tohumlarının genleriyle oynayarak yozlaştırmaları ve orjinal, saf türlerini ortadan kaldırıp gerçek tohum örneklerini billinmeyen bir yerlerde depolayarak saklamaları da bu biolojik harekât puzzle'ının bir diğer parçası..  Bunu da daha sonra konu edineceğiz.

Sizler, günümüzde ortaya çıkan  ve artık çok türdeki kanser vak'alarında niçin böylesine büyük bir patlama yaşandığını kavramakta zorlanıyor muydunuz hâlâ..??

**

DİKKAT..!! DUYURULUR..!!  BİLİNÇLİ  ŞEKİLDE ZEHİRLİYORLAR  ORGANİZMAMIZI..

Çok değil, daha geçtiğimiz yıl  65 bin gıda örneğinin yaklaşık yarısında zirai ilaçlarının kalıntılarına rstlandı..

Ürünlerin yüzde 4,5'unda Avrupa Birliği'nin belirlediği limit sınırının üzerinde zehirli ilaç mevcuttu..

En fazla zehirli kimyasal maddeler ise üzümlerde görüldü. Üzümlerin yüzde 72'sinde haşere ilaçlarının artıkları bulundu..!!

Bu durumda, üzümlerin zehir deposu haline getirildiğini söylemek abartılı olmasa gerek..

Şaraptaki risk faktörleri  konusuna ise hiç girmeyelim isterseniz..

Zaten şarabın tüketicisi olmayışım bir yana, bir basın emekçisi olarak ilgi alanımın da çok dışında kalıyor..

O konu,  gazete yöneten bazı yöneticilerin ilgi alanına girdiği için o fasılla ilgilenirler nasıl olsa..

Asıl konumuza dönelim yine biz;  bazı üzümlerdeki zehirli ilacın içerdiği maddi kalıntıların, özellikle çocukların sağlığı açısından kabul edilebilir olan limit miktarın 9 katından daha fazla olduğu belirlenmişti..

Ayrıca Greenpace örgütü de Türkiye'den gelen üzümlerde de aşırı miktarda tarım ilacının bulunması dolayısıyla AB ülkelerindeki tüm tüketicileri uyardı..

Dış pazar, uluslar arası çevre örgütü aracılığıyla uyarılarak önlemlerini aldı..  Adamlar bilinçli ve uyanık..  Bu tamam..

Ya iç  pazarımız?  Yerli malı yurdum malının sorgusuz sualsiz tüketicisi,  o  "vur ensesine , al ekmeğini"  , ''harzırol modunda'' ki  iç tüketicimiz ne yaptı, yapıyor asıl?

Asla uyaran muyaran da olmadığı için zehirlendi mi? 

Yoksa yavaş ya da hızla yayılan bir kanser türüne mi yakalandı?  Ne dersiniz?

Konunun ciddiyetini daha iyi kavramak açısından sürdüreyim biraz edindiğim bilgileri..

Uzmanlar, sebze ve meyvelerde değişik kimyasal maddelerin bir arada kullanıldığını da tespit etti.

Örneğin, bir bibere uygulanan tahlilin sonucunda  29 değişik kimyasal maddeye rastlandı..!!

Bakın şu rakamlar da epeyce çarpıcıdır;  1997 yılında yapılan ölçümlerde, ürünlerin yüzde 15,5'inde en az iki kimyasal maddeye rastlanırken en son ölçümlerde bu oran yüzde 27,7'ye yükseldi.

Bu süreçte, üretilen ve besinler üzerinde uygulanan zehirli kimyasalın oranı azalmamış, neredeyse ikiye katlanmış..!!

Bunu yapan vicdansızlar,  çok muhtemel ki, şu şeytani kurnazlıklarını iyice geliştirip çeşitlendirmiş olmalı..

Çünkü, Doğayı Koruma Derneği yöneticileri, üreticilerin AB tarafından belirlenen limiti aşmamak amacıyla değişik ilaçları karıştırarak "harmanlanmış zehir" kullandıklarını da ifade ediyor.

Derneğin yöneticileri, aşırı ilaç kullanımının doğa ve iklim üzerinde yarattığı olumsuz etkilere de dikkat çekmekteler. Uzmanlar, ayrıca çevreye yayılan kimyasal maddelerin biyolojik çeşitliliği genetik düzeyde tehdit ettiğini belirterek, bazı hayvan, bitki ve mantar türlerinin YOK OLMA tehlikesi ile karşı karşıya olduğu uyarısında bulundular..

Doğadaki her tür haşarata karşı kullanılan ilaçlardaki artış, köylülerle tarım işçilerini de olumsuz etkiliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan araştırmalar, yılda 25 milyon işçinin zehirlendiğini gösteriyor. Tarım sektöründe ortaya çıkan ölümlerin yüzde 10'una kimyasal ilaçların neden olduğu da resmen belirlendi.

Bakın şu pek önemli: Bu sebze ve meyveleri yıkamak yetmeyebiliyor..

Konunun batılı bilimsel uzmanları, sebze ve meyvelerin iyice yıkanmasını önerirken bazen bunun işe yaramadığına dikkat çekerek şunları hatırlatıyor; "Bazı kimyasal maddeler, meyve ve sebzelerin kabuğunda bulunuyor. Bunların yıkanarak temizlenmesi mümkün. Ama bazen meyvenin içine giriyorlar. İyice yıkamak hiçbir şeyi değiştirmiyor."

Kaygı içerisinde kıvranan tüketicilerini çok sık uyaran uzmanlar, ekolojik ürünler satın almalarını öneriyor..

Şahsen aynı fikirdeyim, durum o kadar çığırından çıkmış ki, başka bir çözüm ortada gözükmüyor artık.. Ekolojik ürünleri bizzat kendimizin üretmesi dönemi geldi, çattı..

Bakınız şu sonuçlar,  Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından hazırlanan, ancak hâlâ kamuoyuna açıklanmayan bir raporda yer alıyor..

Avrupa Birliği'nin gıda ile bitki ve hayvan sağlığından sorumlu bölümü FVO tarafından hazırlanan ve henüz kamuoyuna açıklanmayan bu yaşamsal önemdeki gizli raporu, İsveç Doğayı Koruma Derneği tarafından ele geçiriliyor.

İnsanlar zehiri yerken, yutarken, acaba onları uyarmak yerine neden rapor çekmecelerde saklı tutuluyor dersiniz?  Sümenaltı edilmesi birilerinin çıkarına tahmin ettiğiniz gibi..

Tarım lobisi ya da dünyadaki yaygın tanımıyla tarım mafyasının bunu engellediği iddia ediliyor..

Kanser türlerine karşı tedavi amaçlı ilaçları üretmeyi tekeline almış olan yine dünyadaki yaygın tanımıyla ilaç mafyaları (pardon bir takım saygın ilaç şirketleri) ile bir  tarım lobisi arasında bir iş anlaşması olasılığı olabilir  mi?

"Biz  hasta edelim şu canlı türlerini, hadi siz de onları elinizdeki ilaçlarla tedavi etmeye soyunun" şeklindeki bir kontrat, çok mu paranoyakça bir düşüncedir?

Ve o zaman tehlike daha da derin ve çok boyutlu diyebilir miyiz?

Durumun böyle olduğunun kanıtları da epeyce ortada zaten..

Çünkü, bu çok yaşamsal önemdeki konuyu açıklayanlar, yazarak bilinçlendirenler ya da çeşitli konferanslarda dillendirerek kamuoyunu bilgilendirenler,  böylesine büyük rant getirici çarklara çomak sokanlar ölümle tehdit ediliyor..

Çoğunlukla da yaşatmıyorlar..

Tıpkı, yavaş yavaş zehirleyerek bile bile YOK ettikleri diğer insanlar gibi..

 Sağlıklı ve esen kalın..

TÜM YAZILARI

Haber Dükkanı büyük