
Sosyologlara, toplum bilimcilere katkıda bulunmak, bir nebze de olsa yardımcı olmak isteriz..
Esasen görevlerimizin başta gelen unsurlarından biridir bu.
Toplum, neden bu denli tepkisiz, hipnozlanmış ya da morfinlenmişcesine sessiz, suskun ve kaderci.. Hatta algılamalarında, hareketlerinde bu kadar edilgen haldedir acaba, sorusuna yanıt arıyorlar ise tabii..
Hayır, kesinlikle bir yazgı falan değil bu..
Bu, bir tür toplumun genetiğini bozma amaçlı BİYOLOJİK HAREKÂTtır..!!
Öyle komplo teorisi iddiası da değil artık, bu sözlerimin ardında durmam ve iddia sahibi olmamı gerektiren somutlaşmış örneklerim, gerçek donelerim mevcut çünkü..
Nasıl bu hale geldiğimizin değil de daha çok getirildiğimizin gerekçeleri, evet korkarım ki, sadece bugüne dek üzerimizde sürdürülen PSİKOLOJİK HAREKÂTla sınırlı değil.. Her geçen gün bir büyük BİYOLOJİK HAREKÂTın da türlü patalojik sonuçları ortaya dökülmekte patır patır..
Tahıl ürünlerinin tohumlarının genleriyle oynayarak yozlaştırmaları ve orjinal, saf türlerini ortadan kaldırıp gerçek tohum örneklerini billinmeyen bir yerlerde depolayarak saklamaları da bu biolojik harekât puzzle'ının bir diğer parçası.. Bunu da daha sonra konu edineceğiz.
Sizler, günümüzde ortaya çıkan ve artık çok türdeki kanser vak'alarında niçin böylesine büyük bir patlama yaşandığını kavramakta zorlanıyor muydunuz hâlâ..??
**
DİKKAT..!! DUYURULUR..!! BİLİNÇLİ ŞEKİLDE ZEHİRLİYORLAR ORGANİZMAMIZI..
Çok değil, daha geçtiğimiz yıl 65 bin gıda örneğinin yaklaşık yarısında zirai ilaçlarının kalıntılarına rstlandı..
Ürünlerin yüzde 4,5'unda Avrupa Birliği'nin belirlediği limit sınırının üzerinde zehirli ilaç mevcuttu..
En fazla zehirli kimyasal maddeler ise üzümlerde görüldü. Üzümlerin yüzde 72'sinde haşere ilaçlarının artıkları bulundu..!!
Bu durumda, üzümlerin zehir deposu haline getirildiğini söylemek abartılı olmasa gerek..
Şaraptaki risk faktörleri konusuna ise hiç girmeyelim isterseniz..
Zaten şarabın tüketicisi olmayışım bir yana, bir basın emekçisi olarak ilgi alanımın da çok dışında kalıyor..
O konu, gazete yöneten bazı yöneticilerin ilgi alanına girdiği için o fasılla ilgilenirler nasıl olsa..
Asıl konumuza dönelim yine biz; bazı üzümlerdeki zehirli ilacın içerdiği maddi kalıntıların, özellikle çocukların sağlığı açısından kabul edilebilir olan limit miktarın 9 katından daha fazla olduğu belirlenmişti..
Ayrıca Greenpace örgütü de Türkiye'den gelen üzümlerde de aşırı miktarda tarım ilacının bulunması dolayısıyla AB ülkelerindeki tüm tüketicileri uyardı..
Dış pazar, uluslar arası çevre örgütü aracılığıyla uyarılarak önlemlerini aldı.. Adamlar bilinçli ve uyanık.. Bu tamam..
Ya iç pazarımız? Yerli malı yurdum malının sorgusuz sualsiz tüketicisi, o "vur ensesine , al ekmeğini" , ''harzırol modunda'' ki iç tüketicimiz ne yaptı, yapıyor asıl?
Asla uyaran muyaran da olmadığı için zehirlendi mi?
Yoksa yavaş ya da hızla yayılan bir kanser türüne mi yakalandı? Ne dersiniz?
Konunun ciddiyetini daha iyi kavramak açısından sürdüreyim biraz edindiğim bilgileri..
Uzmanlar, sebze ve meyvelerde değişik kimyasal maddelerin bir arada kullanıldığını da tespit etti.
Örneğin, bir bibere uygulanan tahlilin sonucunda 29 değişik kimyasal maddeye rastlandı..!!
Bakın şu rakamlar da epeyce çarpıcıdır; 1997 yılında yapılan ölçümlerde, ürünlerin yüzde 15,5'inde en az iki kimyasal maddeye rastlanırken en son ölçümlerde bu oran yüzde 27,7'ye yükseldi.
Bu süreçte, üretilen ve besinler üzerinde uygulanan zehirli kimyasalın oranı azalmamış, neredeyse ikiye katlanmış..!!
Bunu yapan vicdansızlar, çok muhtemel ki, şu şeytani kurnazlıklarını iyice geliştirip çeşitlendirmiş olmalı..
Çünkü, Doğayı Koruma Derneği yöneticileri, üreticilerin AB tarafından belirlenen limiti aşmamak amacıyla değişik ilaçları karıştırarak "harmanlanmış zehir" kullandıklarını da ifade ediyor.
Derneğin yöneticileri, aşırı ilaç kullanımının doğa ve iklim üzerinde yarattığı olumsuz etkilere de dikkat çekmekteler. Uzmanlar, ayrıca çevreye yayılan kimyasal maddelerin biyolojik çeşitliliği genetik düzeyde tehdit ettiğini belirterek, bazı hayvan, bitki ve mantar türlerinin YOK OLMA tehlikesi ile karşı karşıya olduğu uyarısında bulundular..
Doğadaki her tür haşarata karşı kullanılan ilaçlardaki artış, köylülerle tarım işçilerini de olumsuz etkiliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan araştırmalar, yılda 25 milyon işçinin zehirlendiğini gösteriyor. Tarım sektöründe ortaya çıkan ölümlerin yüzde 10'una kimyasal ilaçların neden olduğu da resmen belirlendi.
Bakın şu pek önemli: Bu sebze ve meyveleri yıkamak yetmeyebiliyor..
Konunun batılı bilimsel uzmanları, sebze ve meyvelerin iyice yıkanmasını önerirken bazen bunun işe yaramadığına dikkat çekerek şunları hatırlatıyor; "Bazı kimyasal maddeler, meyve ve sebzelerin kabuğunda bulunuyor. Bunların yıkanarak temizlenmesi mümkün. Ama bazen meyvenin içine giriyorlar. İyice yıkamak hiçbir şeyi değiştirmiyor."
Kaygı içerisinde kıvranan tüketicilerini çok sık uyaran uzmanlar, ekolojik ürünler satın almalarını öneriyor..
Şahsen aynı fikirdeyim, durum o kadar çığırından çıkmış ki, başka bir çözüm ortada gözükmüyor artık.. Ekolojik ürünleri bizzat kendimizin üretmesi dönemi geldi, çattı..
Bakınız şu sonuçlar, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından hazırlanan, ancak hâlâ kamuoyuna açıklanmayan bir raporda yer alıyor..
Avrupa Birliği'nin gıda ile bitki ve hayvan sağlığından sorumlu bölümü FVO tarafından hazırlanan ve henüz kamuoyuna açıklanmayan bu yaşamsal önemdeki gizli raporu, İsveç Doğayı Koruma Derneği tarafından ele geçiriliyor.
İnsanlar zehiri yerken, yutarken, acaba onları uyarmak yerine neden rapor çekmecelerde saklı tutuluyor dersiniz? Sümenaltı edilmesi birilerinin çıkarına tahmin ettiğiniz gibi..
Tarım lobisi ya da dünyadaki yaygın tanımıyla tarım mafyasının bunu engellediği iddia ediliyor..
Kanser türlerine karşı tedavi amaçlı ilaçları üretmeyi tekeline almış olan yine dünyadaki yaygın tanımıyla ilaç mafyaları (pardon bir takım saygın ilaç şirketleri) ile bir tarım lobisi arasında bir iş anlaşması olasılığı olabilir mi?
"Biz hasta edelim şu canlı türlerini, hadi siz de onları elinizdeki ilaçlarla tedavi etmeye soyunun" şeklindeki bir kontrat, çok mu paranoyakça bir düşüncedir?
Ve o zaman tehlike daha da derin ve çok boyutlu diyebilir miyiz?
Durumun böyle olduğunun kanıtları da epeyce ortada zaten..
Çünkü, bu çok yaşamsal önemdeki konuyu açıklayanlar, yazarak bilinçlendirenler ya da çeşitli konferanslarda dillendirerek kamuoyunu bilgilendirenler, böylesine büyük rant getirici çarklara çomak sokanlar ölümle tehdit ediliyor..
Çoğunlukla da yaşatmıyorlar..
Tıpkı, yavaş yavaş zehirleyerek bile bile YOK ettikleri diğer insanlar gibi..
Sağlıklı ve esen kalın..
TÜM YAZILARI
- Duygularını mas etmiş, muktedir kadın: Kösem Sultan (21 Kasım 2015 Cumartesi)
- Üçüncü perde (09 Eylül 2015 Çarsamba)
- Ve şifremiz çözüldü; 'Dayanışma' (23 Temmuz 2015 Perşembe)
- Emperyalizmin geçmişi ya da mâkuz talihi (04 Haziran 2015 Perşembe)
- Muhafazakâr..! (03 Haziran 2015 Çarsamba)
- Almanya'nın 'Anayasay'ı Koruma Örgütü' (26 Şubat 2015 Perşembe)
- Direnç kırıcıları (22 Ocak 2015 Perşembe)
- Soğuk Duş... (15 Ocak 2015 Perşembe)
- Ekonomi tıkır mıkır (10 Ocak 2015 Cumartesi)
- Emperyalin oyunu (24 Aralık 2014 Çarsamba)
- Emperyalizmin zokası ve altın vuruşumuz (27 Ekim 2014 Pazartesi)
- Kaybolup gitmeden kuşlar... (09 Ekim 2014 Perşembe)
- Körler ve sağırlar (12 Nisan 2014 Cumartesi)
- Muhalif duruş revizyona muhtaç (11 Nisan 2014 Cuma)
- Zehirli gıdalar (10 Şubat 2014 Pazartesi)
- Bumerang..! (08 Ocak 2014 Çarsamba)
- Süper güç, süper sona yaklaştı (08 Aralık 2013 Pazar)
- Issızlık ve Sığlık (20 Kasım 2013 Çarsamba)
- Büyük resmi görebilmek, büyük plânı anlamak demek.. (22 Ekim 2013 Salı)
- Eş_Şek Analizi: Aslımızdan Kurtulmalıyız..!! (20 Ekim 2013 Pazar)
- Dizi Dizi İnciler.. Hadi Size İyi Uykular.. (18 Ekim 2013 Cuma)
- Doğa adına suç duyurusu (03 Ekim 2013 Perşembe)
- Hugo Chavez’in ardından.. (28 Eylül 2013 Cumartesi)
- İntihar Olaylarındaki Trajik Artış! (11 Eylül 2013 Çarsamba)
- Ülkemde evlilikle ilgili çarpıcı gerçekler (23 Ağustos 2012 Perşembe)
- Dizi dizi inciler, tatlı rüyalar (12 Ağustos 2012 Pazar)
- Yaşamın kıyısından bir sabah (09 Ağustos 2012 Perşembe)
- Sütü bozukluk...! (27 Temmuz 2012 Cuma)
- KATA_KULİ (11 Mayıs 2012 Cuma)
- "Eş_şek analizi: "Aslımızdan kurtulmalıyız!!" (18 Nisan 2012 Çarsamba)
- Dostum Topaç (05 Mart 2012 Pazartesi)
- Tarım tarumar ve yaban ellere teslim (27 Şubat 2012 Pazartesi)
- Doğa adına suç duyurusu (15 Şubat 2012 Çarsamba)
- Dizi emekçilerinin suçu ne? (15 Ocak 2012 Pazar)
- NO WAY..!! (17 Aralık 2011 Cumartesi)
- Yeni Dünya sömürü düzeneği (28 Kasım 2011 Pazartesi)
- Kendi kendini kerten-kele, kendi kendisini tüketirken Türkiye (25 Haziran 2011 Cumartesi)
- Kendisini tüketen Türkiye (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- "Bin Ladin gider, bir Ladin daha itinayla getirilir" (05 Mayıs 2011 Perşembe)
- MateryalİSTANBUL.. (30 Nisan 2011 Cumartesi)
- Dizi dizi inciler hadi size iyi uykular (10 Nisan 2011 Pazar)
- Büyük resmi görebilmek, büyük planı anlamak demek.. (26 Mart 2011 Cumartesi)
- Yaşasın.. Bizim de Fukuşima'larımız olceek!! (18 Mart 2011 Cuma)
- Kuşlar kaybolup gitmeden (05 Mart 2011 Cumartesi)
- Dert çokk.. Derman yok!! (10 Şubat 2011 Perşembe)
- "Mutsuzlar cenneti"nden.. (06 Şubat 2011 Pazar)
- Organize korku imparatorluğu (07 Kasım 2010 Pazar)
- Teknoloji bile kirletilmedi mi? (06 Kasım 2010 Cumartesi)
- Hastalıklı sağlık sistemimiz (01 Eylül 2010 Çarsamba)
- Ne zamana kadar gizleyebilirsiniz ki gerçeği? (16 Temmuz 2010 Cuma)
- Karadeniz ''şantiye'' bölgesi (14 Temmuz 2010 Çarsamba)
- "Aşk-ı vatan" (29 Haziran 2010 Salı)
- CHP'nin yeni MYK üyelerinden doğal beklentiler (28 Haziran 2010 Pazartesi)
- SOL'un temel sorunu (17 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Teknolojik işsizlik (16 Mayıs 2010 Pazar)
- Hapı yutmadan prospektüsü okumadınız mı? (10 Nisan 2010 Cumartesi)
- Zaman paradoksumuz (10 Mart 2010 Çarsamba)
- Türkan Saylanlara neden ihtiyacımız var? (08 Mart 2010 Pazartesi)
- İntihar olaylarındaki trajik artış (24 Şubat 2010 Çarsamba)
- Domuz ekonomisi (27 Ocak 2010 Çarsamba)
- Genç yaşlılarımız… (23 Ocak 2010 Cumartesi)