Ümit OĞUZTAN
Ümit Oğuztan

Şeytan uçurtması

info@haberdukkani.com 24 Şubat 2018 Cumartesi

İstanbul'un 439 yılından kalma, Fatih'in toplarına yenik düşmüş surları, surların üzerinde uçuyor bir şeytan uçurtması, ipi kimin elindedir hiç belli değil; şeytan uçurtmasının kuyruğunda sallanıyor Bizans imparatorları...

Eyüp Sultan Camii'nin avlusunda evliyalar.. merkez Efendi Camii'nin avlusunun kuytularına sinmiş dilencilerin yakarışları.. Mevlanakapı'da horoz dövüşleri..Boğaziçi'nden bacasından kömür dumanları yükselen bir vapur geçiyor..

İstanbul'un ıssız mezarlıklarında susukun selviler ile nesilleri tükenmiş Fatiha bekleyen nice mevtalar..

İstanbul sokaklarında güneşi ilk karşılayanlar Ara Güler ile Gültekin Çizgen; siyah/beyaz perfolelere kaydediyorlar, tarihten bir daha hiç silinmemek üzere kimsesizleri, mezar taşlarını ve ulu camiileri..

İstanbul, evliyalar kenti; her semtinde yatırlar, türbeler, tılsımlar, gizemler ve anıtlar..

İstanbul'un Topkapı'sı, Edirnekapı'sı, YeniKapı'sı herkezce bilinir de tarihçilerden başkası bilmez Penton Kapısı'nı yani beşinci kapı ya da Avarlar Kapısı'nı.. Ve bir de Lanet Kapısı vardır İstanbul'un ki, yazılacak olsa efsanelerinden ödüllük romanlar çıkar..

Kaç kişi bilir ki, Kariye Camii'nin Bizans dönemindeki 300 kiliseden biri olduğunu..

Beyaz dantel takkeli, beyaz sakallı ihtiyarlar camiilere yetişmeye çalışırlarken gür bir ses haykırıyor "Değmesin yağlı boya!" diye, bir sırt hammalının sessidir bu, kendisine yol açılması için kalabalığı uyarıyor, kendi kıvrak zekasının buluşuyla...

İstanbul'un hüzünlü iniltilerini yüreğinde hissedenler yalnızca İstanbullular'dır; oturup ağlamaktan başkaca bir şey gelmez ellerinden.. İstanbul inim inim inliyor, çirkin beton yığınlarının kahredici ağırlığı altında..

İstanbul'un 439 yılından kalma, Fatih'in toplarına yenik düşmüş surları, surların üzerinde uçuyor bir şeytan uçurtması, ipi kimin elindedir hiç belli değil; şeytan uçurtmasının kuyruğunda sallanıyor Bizans imparatorları...

Ayasofya ile Topkapı Sarayı şeytan uçurtmasının kuyruğunda sallanan Bizans imparatorlarına bakıp göz kırpıyor.

Koskocaman İstanbul'da mini minnacık dünyalar

Yaşamın günlük akışı, İstanbul'da yaşayanları belirli yollarla belirli yerlere tutsak eder fakat, kişiler bunu fark edemeden yaşamlarının büyük bir çoğunu geride bırakıverirler. Koskocaman İstanbul'da mini minnacık dünyalar kurup içinde yaşayamaya mahküm kalmış nice nesiller gelip geçerler. Genel olarak onlardan geriye sadece bir mezar taşı kalır.

Tarabya, Bebek ya da Çiftehavuzlar'da oturan hanımlar ile beyler ne Çarşamba'yı ne Çukurbostan'ı hiç görmeden yaşadılar kendi kabuklarının içinde.. Aynı şekilde Çarşamba'dakiler, Yağ İskelesi'ndekiler de Bağdat Caddesi'nde fink atanlardan habersiz tükettiler yaşamlarını..

Koskocaman İstanbul'da minicik dünyalarında hapsolmuş nice yaşamlar, kimbilir kaç nesildir geçip gitmektedir birbirlerinden habersiz, birbirlerinden kopuk..

"Herkes başının çaresine baksın" anlayışının doğurduğu kargaşa ve kaos İstanbul'da yaşayanları önce bunalıma sonra, içinden çıkılmaz ağır travmalara sürüklemeye devam edip gidiyor. Bu durmun ne tedavi yöntemi ne de ilacı bulunabilmiş değil henüz..

Milyonerlik her geçen gün yeni filizler çıkartır İstanbul'da fakat, sırt hamallığı da berdevamdır!

Orhan Veli bugün gözlerini kapatıp İstanbul'u dinlemeye kalkışmış olsaydı eğer, ortaya o ünlü şiir çıkmazdı. Çünkü ne rüzgarın, ne denizin ne ağacın ne de yaprağın sesini duyamayacaktı..

İstanbul'un iskelelerini bilen var mı? Kabataş, Beşiktaş, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Rumeli Hisarı, Emirgan, Salacak, Üsküdar, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy, Vaniköy, Harem, Haydarpaşa, Kadıköy, Kalamış, Moda, Fenerbahçe, Caddebostan, Suadiye, Bostancı, adalar iskeleleri ve  Haliç'in iskeleleri...Sahi ne oldu İstanbul'un iskelelerine? Boğaz'da düzenli deniz seferleri yapan o güzelim vapurlara ne oldu? İstanbul trafik sorununa bir türlü çözüm bulunamıyor diye, şikayetçi olmayan yok! Bir zamanlar dünya'da en çok iskelesi olan kent İstanbul idi, bunun da bir nedeni olmalıydı elbetteki.. bugün ise; her anlamda sanki bir mevta..

Sabah tek bir vapurla en çok 30 dakikada işine giden, akşam işinden çıkınca tek bir vapurla çayını yudumlayıp simidini yiyerek evine rahat bir şekilde ulaşabilen mutlu insanların yaşadığı adeta bir masal kenti olan İstanbul, bugün cehennemi aratmıyorsa eğer, bunun mutlaka bir nedeni olmalı.

Ümit Oğuztan

TÜM YAZILARI

Haber Dükkanı büyük