Ümit OĞUZTAN
Ümit Oğuztan

Üretim alanları en vahşi, en kanlı savaş alanlarıdır

info@haberdukkani.com 29 Mayıs 2014 Perşembe

Küçük ve izbe atölyelerde hayata yeni atılan nice gencecik insanın parmakları kopuyor, hiç kimseciklerin bu trajedilerden haberi yok.

Türkiye genelinde kaç gencin parmaklarını ekmek teknesinde kaybettiği hiç araştırılmamış konular arasındaki yerini korumaya devam ediyor.

Hiçbir araştırmacının gerçeğe ulaşamayacağı devasa acılar yumağıdır; dev sanayi üretim merkezlerinde kaç insanın "ekmek parası" uğruna can vermiş oldukları..

Ufak ölçekli sanayi kuruluşlarında parmağını, elini, kolunu, ayağını, bacağını ve canını kaybeden insan sayısı modern Türkiye'nin en bilinmez sırları arasında..

Medya ve bilim dünyası bu konulara projektör tutup aydınlatmaya hiç heves etmediler oldum olası.. Nedendir bilinmez!

Siyaset kadroları finans oligarşisi tarafından palazlandırılıp vitrine sürüldükleri için, hiçbir siyasetçinin de işine gelmez Türkiye'deki "iş çinayetleri"nin önüne geçilmesi için sıkı tedbirler almak.

Göstermelik adımlar, gönül alıcı ve umut verici sözler ortaya atılsa da her şey "kapital"in kuralları ve çıkarlarına göre devam eder.


İleri demokrasiden dem vurulsa da "insan hak ve özgürlükleri" genişletilse de "işçi hakları"nın sıkalasında ibre hiç kıpırdamaz!

Trafik kazaları göz önünde gerçekleşmemiş olsaydı eğer, oto yollardaki kanlı ceset görüntülerini medya her saat başı ekranlara taşımıyor olacaktı, tıpkı iş kazalarını ekranlara taşımadığı gibi, trafik kazalarından da hiç kimseciklerin haberi olmayacaktı.

İş kazaları adı altında geçekleşen iş cinayetleri, şantiye, fabrika ve atölyelerin duvarları içinde gerçekleştiği için, yen içinde kalan trajediler arasındaki yerini korumaya devam ediyor.

Yerden mantar gibi yükselen devasa inşaatlarda kaç kişinin sakat kaldığını, kaş kişinin can verdiğini yalnızca ölenlerin yakınları biliyor. Fabrikalar ve atölyelerdeki cinayetleri de sadece aileleri biliyor. Başka hiç kimselerin haberi bile olmuyor, sakatlanmalar ve can kayıplarından.

Yıllardır maden ocaklarında olup bitenler, madenlerin karanlık labirenlerinde eritilip yok edilen Türkiye gerçeğidir.

Madenlerde gerçekleşen facialarda eğer ölü sayısı fazlaysa, basına tiraj aldıracak yeni bir meşguliyet doğar. Aksi halde çıt çıkmaz. Ağlayan, dövünen, mağdur olan sadece ölüp gidenlerin yakınlarıdır.

Yasalarla sermayeye "eti senin kemiği benim" diye, teslim edilen  emekçi sınıfının bitip tükenmek bilmeyen insanlık trajedisidir bu. Feryat ve yakarmalarını ise; ne bir duyan olur ne de gören!



Üretim alanları ile savaş alanları arasında hiçbir fark olmadığını henüz tam olarak anlayabilmiş değil. "Büyük insanlık" üretim alanlarının en vahşi ve acımasız savaş alanları olduğunu daha da önemlisi "son bulmayan savaş"ın en kanlı cephesi olduğunu ne zaman öğrecek, henüz belli değil. Sendikalar da hiç söz etmezler bu en vahşi, en kanlı arenaların gerçeklerinden!


Orhan Pamuk, Nobel kardeşlerin Azerbaycan'ın Bakü kentinde petrolden servet edindikleri dönem ile petrol işçilerinin nasıl bir yaşama mahküm edildikleri gerçeğini dile getiren bir roman yazmış olsaydı eğer, asla Nobel Ödülü'nü kazanamazdı ama adı mutlaka ölümsüz yazarlar listesinde çok saygın bir yer edinmiş olurdu. Kimbilir, belki de bir gün "Benim Adım Petrol karası" adıyla, bir roman kaleme alır. Bu işler hiç belli olmaz.

Günümüz sanatçıları sermayenin soytarısı haline getirilmiş figüranlardan başka bir şey değillerdir.

İnsanlar çok güzel hayaller kurarlar ama kararı verenler daima sermayenin efendileridir.

Ümit Oğuztan

TÜM YAZILARI

Haber Dükkanı büyük