
Sorun gerçekten çok ciddi..
Dünyanın gelişememiş toplumları, 21 yüzyıldaki dezenformasyon çağını en üs seviyede yaşıyor..
Müthiş bir bilgi kirliliği yaşanıyor, neticesinde de herkes her duyduğuna inanıyor..
Ve koyu cehaletin önlenemeyen yükselişiyse inanılmaz..
Üçüncü dünya ülkelerinin umut bağlanan geleceğine turp sıkıyor bu kadar koyusu..
Eksik, çarpıtılmış ya da hiç doğruyu yansıtmayan bilgilerle analiz yapma çabası içerisine giriyor Türkiye'de birileri.
"Ne alakası var Çernobil'le canım.. Çernobil'in reaktörleri eski teknolojiydi.. Ondan çok zarar verdi.." monologları, ya da "bırak abi yaa, bize AIDS bile bi şiycik yapamadı da bu mu yapacak, pöhh" türünden sokak tiradları hüküm sürüyor bazı iletişim kanallarında..
Şu son yaşanan olumsuz gelişmelerden sonra sormak gerekmez mi?
" Acep, idrak yollarımızda iltihap mı var bizim?"
Japonya'da şu an radrasyon yaymaya başlayan Nükleer enerji santrali Fukuşima Daiçi'nin reaktörleri denizin hemen yanıbaşında kurulu.
Yani suyun başını tutkuş ve toprağa inşaa edilmiş..
Üzerinde de ise tüm dünyalıların yaşam kaynağı olan gökkubbe var..
Dolayısıyla toprağa, suya ve havaya düşerek doğayı canlandıran, yeryüzüne her bahar yeniden hayatsuyu katan cemrenin tersine, ölümcül radrasyonun topraklara, denizlere ve tüm atmosfere onulmaz zararlar vereceği kuşkusuz..
Fakat gelin tesadüfe bakın ki, aynı günlerde "atın ölümü arpadan olsun" diyen bir âtıl zihniyet ülkemize de nükleer santraller yapılması için harekete geçiyor..
Mersin'e, ardından yetmez gibi bir tane de Sinop'a..
İkisi de denizin dibine üstelik, hani Fukuşima misâli..
(tartışmayın bizle bu mevzuu kardeşim, ne eksiğimiz var ki elin Japon'undan hesabı, dediklerini duyar gibiyim)
Japonya'dan sonra nükleer santrallerin güvenli olduğunu söylemek, insanoğlundan götürdükleri yerine sadece faziletleri olduğunu savunabilmek, akıl ve ve mantıkla bağdaşır bir şey olabilir mi?.
*
Hayır.. Her ülkeye nasip olmaz, turizm gibi altın yumurtlayan bir tavuğumuz var, "hadi onu da güzelce kesip bi kurban ediverelim..!!
Ya da Rus müteahhitlere verelim, şu elde kalan kârlı sektörü de nükleer daireler karşılığı komple satalım..
Anlaşılır gibi değil, ne anlaşılırı canım, yenilir yutulur cinsten bir şey değil..
Peki, kırmızı alarm çalan Japonya'daki asrın dehşetini, şu kızılca kıyameti algılayan bir söylem tarzı var mı?
Kaygı duyma, asla ve katha yok..
Ders alma ise hiç ama hiç yok!
Tersine, alabildiğine vurdumduymazlık..!!
Sanki yan mahalledeki bir evin mutfağındaki tüpgaz patlamış da söndürme çalışmasına koşan itfaiyeyi seyretme modundalar hazretler..
Ortalığı radyoaktif götürürken, "Du bakali şinci n'olucek?" faslındalar henüz..
Fukuşima'nın dünya ölçeğinde oluşturabileceği olağanüstü zarara karşın bizim yöneticilerin (kuşkusuz bir apartman yönetimi bile daha ciddi bakar bu büyük soruna) verdikleri demeçler;
"Gelişmeleri dikkatle izliyoruz.." düzeyinde..
Bırakınız en klasik, bu beylik ağızları, işin ciddiyetini anlayamıyorsunuz nasıl olsa, bırakınız, izlemesiniz de olur, biz izleriz, yeter ki, siz alınması gereken önlemleri alın bari..
Yooo.. Ne gezer, önlem mi? Aksine.. "hadi biz de bi tane yapalım, bizim de olsun, patlasa da çatlasa da hatta kanser de yapsa, cüzzam da olsak, şanımızdandır, bizim de bi nükleer santralimiz oluversin kardeş..
Japonya'daki depremi ve tsunamiyi de 1999 Körfez depremiyle kıyaslamak mümkün müdür? Kıyaslayan bazı süper zekâ küpleri çıkıyor da beyazcama..!!
Bilimsel açıdan, ne felâketin büyüklüğü, ne boyutları, ne de sonuçları açısından olarak böyle bir kıyas kabul etmez..
Kat kat yok edici bir yıkıcı güçtür söz konusu olan..
Dünyanın en disiplinli, çok çalışkan ve depremlere karşı her daim hazırlıklı olan Japon ulusu, bu âfet karşısında çaresiz ve şaşkın olduklarını ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı gerçeğini gizlemiyorlar..
Başbakanları da çıkıyor ekranlara ve delikanlı gibi durumun tahminlerinin ötesinde vahim olduğunu ve tüm dünyanın yardımına gereksinim duyduklarını açık açık söylüyor..
Bir dinle de bundan da bir ders çıkar, en azından bari..
Şeytan kulağına kurşun, Allah esirgesin, şu felaket bizlerin başına gelse, ilk gününden itibaren şu ana kadar toparlanamamıştınız, tüm yönetim kademelerinde panik ataklardaydınız hâlâ..
Nereden mi biliyoruz?
Bugüne dek yaptıklarınız, yapacaklarınızın teminatı da oradan biliyoruz..
Kibiri ve herkese tepeden bakmaktan vazgeçip adamların krizi aşma yönetimine dikkatle bakmanız ve gerçek sorumlu yöneticiliği Japonlardan öğrenmeniz gerekecek..
Öğrenebilecek misiniz?
Radrasyonsuz günler dileklerimle..
Esenlikler..
TÜM YAZILARI
- Duygularını mas etmiş, muktedir kadın: Kösem Sultan (21 Kasım 2015 Cumartesi)
- Üçüncü perde (09 Eylül 2015 Çarsamba)
- Ve şifremiz çözüldü; 'Dayanışma' (23 Temmuz 2015 Perşembe)
- Emperyalizmin geçmişi ya da mâkuz talihi (04 Haziran 2015 Perşembe)
- Muhafazakâr..! (03 Haziran 2015 Çarsamba)
- Almanya'nın 'Anayasay'ı Koruma Örgütü' (26 Şubat 2015 Perşembe)
- Direnç kırıcıları (22 Ocak 2015 Perşembe)
- Soğuk Duş... (15 Ocak 2015 Perşembe)
- Ekonomi tıkır mıkır (10 Ocak 2015 Cumartesi)
- Emperyalin oyunu (24 Aralık 2014 Çarsamba)
- Emperyalizmin zokası ve altın vuruşumuz (27 Ekim 2014 Pazartesi)
- Kaybolup gitmeden kuşlar... (09 Ekim 2014 Perşembe)
- Körler ve sağırlar (12 Nisan 2014 Cumartesi)
- Muhalif duruş revizyona muhtaç (11 Nisan 2014 Cuma)
- Zehirli gıdalar (10 Şubat 2014 Pazartesi)
- Bumerang..! (08 Ocak 2014 Çarsamba)
- Süper güç, süper sona yaklaştı (08 Aralık 2013 Pazar)
- Issızlık ve Sığlık (20 Kasım 2013 Çarsamba)
- Büyük resmi görebilmek, büyük plânı anlamak demek.. (22 Ekim 2013 Salı)
- Eş_Şek Analizi: Aslımızdan Kurtulmalıyız..!! (20 Ekim 2013 Pazar)
- Dizi Dizi İnciler.. Hadi Size İyi Uykular.. (18 Ekim 2013 Cuma)
- Doğa adına suç duyurusu (03 Ekim 2013 Perşembe)
- Hugo Chavez’in ardından.. (28 Eylül 2013 Cumartesi)
- İntihar Olaylarındaki Trajik Artış! (11 Eylül 2013 Çarsamba)
- Ülkemde evlilikle ilgili çarpıcı gerçekler (23 Ağustos 2012 Perşembe)
- Dizi dizi inciler, tatlı rüyalar (12 Ağustos 2012 Pazar)
- Yaşamın kıyısından bir sabah (09 Ağustos 2012 Perşembe)
- Sütü bozukluk...! (27 Temmuz 2012 Cuma)
- KATA_KULİ (11 Mayıs 2012 Cuma)
- "Eş_şek analizi: "Aslımızdan kurtulmalıyız!!" (18 Nisan 2012 Çarsamba)
- Dostum Topaç (05 Mart 2012 Pazartesi)
- Tarım tarumar ve yaban ellere teslim (27 Şubat 2012 Pazartesi)
- Doğa adına suç duyurusu (15 Şubat 2012 Çarsamba)
- Dizi emekçilerinin suçu ne? (15 Ocak 2012 Pazar)
- NO WAY..!! (17 Aralık 2011 Cumartesi)
- Yeni Dünya sömürü düzeneği (28 Kasım 2011 Pazartesi)
- Kendi kendini kerten-kele, kendi kendisini tüketirken Türkiye (25 Haziran 2011 Cumartesi)
- Kendisini tüketen Türkiye (11 Mayıs 2011 Çarsamba)
- "Bin Ladin gider, bir Ladin daha itinayla getirilir" (05 Mayıs 2011 Perşembe)
- MateryalİSTANBUL.. (30 Nisan 2011 Cumartesi)
- Psikolojik harekat bir yana, asıl tehlike biyolojik harekatta..!! (22 Nisan 2011 Cuma)
- Dizi dizi inciler hadi size iyi uykular (10 Nisan 2011 Pazar)
- Büyük resmi görebilmek, büyük planı anlamak demek.. (26 Mart 2011 Cumartesi)
- Kuşlar kaybolup gitmeden (05 Mart 2011 Cumartesi)
- Dert çokk.. Derman yok!! (10 Şubat 2011 Perşembe)
- "Mutsuzlar cenneti"nden.. (06 Şubat 2011 Pazar)
- Organize korku imparatorluğu (07 Kasım 2010 Pazar)
- Teknoloji bile kirletilmedi mi? (06 Kasım 2010 Cumartesi)
- Hastalıklı sağlık sistemimiz (01 Eylül 2010 Çarsamba)
- Ne zamana kadar gizleyebilirsiniz ki gerçeği? (16 Temmuz 2010 Cuma)
- Karadeniz ''şantiye'' bölgesi (14 Temmuz 2010 Çarsamba)
- "Aşk-ı vatan" (29 Haziran 2010 Salı)
- CHP'nin yeni MYK üyelerinden doğal beklentiler (28 Haziran 2010 Pazartesi)
- SOL'un temel sorunu (17 Mayıs 2010 Pazartesi)
- Teknolojik işsizlik (16 Mayıs 2010 Pazar)
- Hapı yutmadan prospektüsü okumadınız mı? (10 Nisan 2010 Cumartesi)
- Zaman paradoksumuz (10 Mart 2010 Çarsamba)
- Türkan Saylanlara neden ihtiyacımız var? (08 Mart 2010 Pazartesi)
- İntihar olaylarındaki trajik artış (24 Şubat 2010 Çarsamba)
- Domuz ekonomisi (27 Ocak 2010 Çarsamba)
- Genç yaşlılarımız… (23 Ocak 2010 Cumartesi)